Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Dünyada bedel ödenmeden hiçbir şey elde edilemez. Hedef ve ideallere çalışarak, didinerek, riskleri göze alarak ve bazen inanılmaz bedeller ödenerek ulaşılır.
Ödenen bedeller kutsal bir dava, kutsal bir amaç ve kutsal bir hedef için ödeniyorsa, davasal niyet dışında dünyevi bir niyet taşınmıyorsa o ödenen bedellerin kişi için, hareketi için dünyevi ve uhrevi kazanımları olacaktır.
Verilen bedeller bir hareketi bulunduğu yerden taktiksel, stratejik, kazanım ve tecrübe olarak ileriye taşıyorsa veya hareketin gelişim ve açılımına vesile oluyorsa, bu bedeller karşılıksız kalmamış ve kazanımlara dönüşmüş demektir.
Bir hareketin büyüklüğü ve görkemliliği verdiği bedellerle orantılıdır. Büyük hareketler büyük bedeller öderler. Ve daima da kendini büyük bedel ödemeye hazırlarlar. Tarihte lider, komutan ve büyük insanlarını şehit olarak veren hareketler, liderlerini kaybettiler diye yok olmamışlardır, bilakis hareketlerini daha fazla amaç ve hedeflerine yakınlaştırmıştır.
Liderleri şehit olan hareketler yok olmaz ve Onların kanları zafer ve cihadın yolunu açar. Bu gerçeği Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın Komutan İmad Muğniye’nin şehadetinde yaptığı konuşmada; İsrail terörünün, direnişe olumlu tesirini, bunun cihad ve zaferin yolunu açtığını açıkça dile getirdi. Şeyh Ragıb Harb’ın şehadetiyle (Şubat 1984) İslami direniş, işgalcileri Beyrut, Cebel ve Sayda’dan temizlediği gibi direniş büyük bir seviyeye ulaştı. Seyyid Abbas Musavi’nin şehadetiyle (Şubat 1992) İslami direnişin operasyonları kemiyet ve keyfiyet olarak geliştiği gibi, 2000 yılında zaferin meyvesi toplanmaya başlandı. Komutan İmad Muğniye’nin şehadetiyle, (Şubat 2008) güçlü bir durumda bulunan İsrail son çöküşünü yaşayacak, hezimete uğrayacaktır. İnşallah.
Köklü dava ve mücadele geleneği olan hareket anlayışı; Hz. Muhammed Aleyhisselatu vesselam’ın siyeri üzerinde bina edilen, sağlam akideye sahip, ümmet anlayışı, pürüzsüz, öğretisi Kur’an ve sünnet olan hareketler, ne kadar içsel ve dışsal problem yaşasalar yaşasın, bu aşılmaz gibi görünen problemlerin üstesinde gelmesini bilirler. Çünkü hareketin kendisi, hareketin büyükleri ve hareketin tüm fertlerinin hedefleri, amaçları, gayeleri ve tüm çabaları İslami pürüzsüz yaşamak ve kendi hareketlerini de sağlam bir istikamet üzerinde geleceğe taşımak olduğundan, bu işte dünyevi bir mevki, makam ve niyet olmadığından velev ki bazı şeyler gecikerek yapılsa da iş eninde sonunda aslına döner. Çünkü önemli olan asıldır. İnsan aslını, kökünü ve muteber anlayışını unutmadıktan sonra her sorunun üstesinden gelir. Unutmayalım ki her sorun, problem, çıkmaz, bela ve musibet yeni kapıların açılmasına vesiledir. Yeter ki olaylar karşında sağ duyumuzu muhafaza edip müspet anlayış ve bakışımızı yitirmeyelim.
Eğer biz Cemaatsel öğreti, anlayış, akide ve ümmet bilincimize güveniyorsak, içsel ve dışsal hiçbir problem, sorun, bela, musibet ve düşmanların vuracağı hiçbir darbeden korkmamalıyız. Ve aziz İslam davası için hiçbir fedakarlık, gayret, çaba ve bedel vermekten çekinmemeliyiz.
Eğer bugün dünya İslami adalete göre kurulu değilse, davamızın peygamberi Hz Muhammed Aleyhissalatu vesselam’ın şahs-i manevisine açıkça hakaretler yapılıyor, Kuran’ımız Irak’ta ABD askerleri tarafında hedef tahtası yapılıp kurşunlanıyor ve kendi bölgemizde de alçakça, Kur’an’ın üzerine bira şişesi bırakılıyorsa, dünya zulüm ve tuğyan dünyası haline gelmişse, sorumlu Müslüman’ın bunları kendi gücü nispetinde başkaldırıp, değiştirme azmi ve gayreti içerisinde olmalıdır. Tabii ki bu başkaldırıyı yaparken bireysel ve hareketsel olarak bazı bedelleri ödeyecektir. Ama bu bedellerin karşılığını hem dünyada hem de ahirette alacaktır. Bu konudaki son sözü Şehid Rehber’imize bırakıyorum:
“Elbette İslam davasını omuzlamanın bir bedelinin olduğunu takdir edip kabul etmek lazımdır. Sorumluluğa razı olmak, -Hele hele talip olmak- bireysel olarak bazı şeylerden yoksun olmayı, bazı zorluklara ve zahmetlere katlanmayı beraberinde getirir. Bu zorluklar, zahmetler, mahrumiyetler sırf o sorumluluğun karşılığı, fiyatı ve pahasıdır. Ayrıca o sorumluluğu ifa ederken o makama layık bir şekilde davranmak için de bir bedel ödemek gerekecektir. Ancak ondan sonradır ki Allah’u Teala o sorumluluğa talip olmak için yapılan yatırımı, o konuma sahip olduktan sonra en iyi şekilde temsil etmek için gösterilen çabanın zor olmasının karşılığını hem dünyada hem de ahrette verir.”