Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Her olay ve olgunun bir görünen ve bir de görünmeyen yüzü vardır. Zahiri yüzünü herkes görebilir ve bu görünen yüz hakkında herkes yorum ve açıklama yapabilir. Bunu yapmak kolaydır ama sağlıklı değildir, neticeye götürmez. Çünkü dünya öyle bir hal almış ki insanlar artık gerçek yüzünü değil, sahte yüzünü gerçek yüz gibi göstermeye çalışır olmuş. Ama gizlenen ve gösterilmeyen gerçek bir yüz vardır ki asıl olan bu yüzdür ve onu tanımak gerekir.
Gerçek ve sahte yüzleri kendilerinde cem eden bu insan tipleri; ne olduğu gibidirler, ne de göründüğü gibidirler, menfaatleri gereği her şekle ve kılıfa girmekten sakınca görmezler. Bu tip insanlar her çağda ve her toplumda görüldüğü gibi Müslüman toplumlarda da eksik olmazlar.
Bu dünyada gerçek ve sahte yüzler öyle iç içe girmiştir ki, birbirlerinden tefrik etmek kolay değildir ve bu ayrıştırmayı herkes yapamaz. Dava ve mücadele pratiğini yaşamış, toplum genelinden ileri bir bakış açısına sahip, herkesin göremediğini gören, işiten ve hisseden insanlar veya hareketler ise bunun analizini yapabilirler.
Vakt-i zamanında bir kral varmış. Kral, ömrünün sonuna yaklaştığını, krallığını oğluna devretme zamanı geldiğini düşünür. Oğlunu, kral olmaya layık mı değil mi diye denemek ister. Ve oğlunu bir aylığına tek başına ormana gönderir. Ormanda olup bitenleri öğrenmesini ister. Oğlu bir ay boyunca ormanda gezer, dolaşır ve ormandaki gelişmeleri seyreder. Bir ay ormanda kaldıktan sonra Kralın oğlu eve dönerek, babasının huzuruna çıkar. Babası kendisinden ormanda görüp işittiklerini anlatmasını ister. Oğul, babasına anlatmaya başlar; ormanda ağaçları, kuşları, çeşit çeşit hayvanları gördüğünü, kuşların ötüşünü, rüzgarın sesini işittiğini…ve herkesin duyup işitebildikleri şeyleri anlatır. Kral, oğlunun anlattıkları karşısında epey düşünür ve krallığını oğluna devretme zamanının daha gelmediğini, oğlunun da krallığa henüz hazır olmadığını anlar. Kral, oğlunu bir daha ormana gönderir ve ormanda olup bitenleri iyice izlemesini ister. Kralın oğlu, bir ay daha ormanda yatıp kalkar, gezer, dolaşır, her şeye dikkat eder ve babasının kendisini niçin ormana gönderdiğini anlamaya çalışır. Bir ay sonra da Kralın oğlu eve döner ve babasının huzuruna çıkarak ormanda duyduklarını, işittiklerini ve hissettiklerini babasına anlatmaya başlar; sabah olurken kainatın uyanışını, güneş batarken tabiatın sesizliğe büründüğü sırada meydana gelen değişiklikleri, gizli sesleri, kelebek kanadının sesini, duyulmayan kokuları, varlıkların iç içe geçmiş ilişkilerini ve uyumunu…ve hiç kimsenin görüp işitemedikleri şeyleri anlatır.
Kral oğlunun bu durumu karşısında çok sevinir ve krallığını gönül rahatlığı ile oğluna devrederek tarihe not düşecek şekilde şu sözü söyler: “Güçlü krallıklar, kimsenin göremediğini gören, duyamadığını duyan, işitemediğini işiten, hissedemediğini hisseden krallar sayesinde yaşar.”
Evet her iş ve durumda farklı vaziyetleri gören, sorunlara alışılagelmişlerin dışında bakış ve alternatifler geliştirebilen, her meselede farklı çözüm, plan ve projesi olabilen, çağdaşlarından farklı düşünebilen, faklı görebilen, faklı işitebilen ve faklı hissedebilen insan, teşkilat, organizasyon ve hareketler tarihte ve günümüzde başarılı olmuşlardır.
Şehid Rehberimizin belki de en güçlü tarafı; kimsenin hissedemediğini hissedebilmesi, kimsenin göremediğini görebilmesi ve kimsenin işitemediğini işitebilmesidir. Onun içindir ki Şehit Rehber önderliğindeki Hizbullahi cemaatin ortaya koyduğu her icraat, orijinal ve kendine has olmuştur.
Esasen büyük ve iddialı hareketlerde; herkesin yaptığını yapmak, herkesin gördüğünü görmek, herkesin işittiğini işitmek ve alışagelmişleri yapmak maharet değildir, belki muteber işlerden de sayılmaz. Maharet ve ustalık odur ki kimsenin yapamadığını yapmak, kimsenin görüp işitemediğini idrak etmek ve kimsenin aklına gelmeyenleri düşünüp yapabilmektir.
Herkesten farklı olarak meselelere bakabilenler, sorunlar karşında farklı bakış açısı geliştirebilenler ve zamanını tanıyıp anın icabına göre hareket edebilenleri, tarih kendilerini hak ettikleri yere koyacaktır.