Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Her gelecek yakındır ve her geleceğin bir geçmişi vardır. Gelecek, mutlaka gelecektir. Ama geleceğe ayna tutup onun şekil almasında maya görevini gören, geçmiştir. Çünkü gelecek, geçmiş üzerine bina edilerek yol alır. Dolayısıyla geçmişini geleceği için bir ibret ve ders alma laboratuarı, bir tecrübe, kazanım ve gelecekle irtibatı sağlayan bir köprü olarak gören bir toplum veya bir hareketin geleceğinin parlaklığı ve başarısı kaçınılmazdır. Ama geçmişe bu şekilde bakmayan bir insanın, bir toplumun veya bir hareketin başarı oranı son derece zayıftır.
Her insanın, toplumun, devlet veya hareketlerin hayatlarında dönüm noktalarını teşkil eden olay ve hatıratlar vardır. Bu olay ve hatıratların bir kısmı hüzün ve acı içerir, bir kısmı da sevinç ve mutluluk ihtiva eder. Ama bu olay ve hatıratların kişi, toplum veya hareketlerin hayatında özel bir anlam ve önemi vardır. Eğer beşeriyetin hayatında böyle anlam ifade eden olaylar olmasaydı, hayat anlamsız, toplum da statik kalıp, terakki etmezdi.
Her şeyin bir geçmişi vardır ve pek çok şey, geçmişi ile bilinir. İslami hareketlerin de geçmişi ve tarihi, onların tanınıp bilinmesinde etken roldür. Bir hareketin geçmişine bakılarak o hareketin geleceği konusunda fikir beyan edilebilir. Çünkü bir hareketin sergüzeşti, sırları, karakteri, özellikleri, tecrübe ve kazanımları gibi pek çok hususiyetleri, geçmişinde saklıdır. Geçmişinde saklı olan bu hususiyetleri geleceğe taşıyarak, geçmişinin hatıratlarını canlı tutup, tecrübe ve kazanımlarını yeni nesillere aktaran toplum veya hareketlerin hata yapma ihtimali az olur. Tarih ve geçmişini yeterince bilmeyen ve canlı tutmayan, ondan yeterince ders ve ibret alamayanların ise hata yapma ihtimalleri çok daha fazla olur. Geçmişine duyarsız ve ilgisiz kalanların, geçmişini reddedip ondan uzaklaşanların, başkalarının geçmişinde erimeleri kaçınılmazdır. Böyle olanlar, zamanla benliklerini, karakterlerini ve yapılarını kaybederek başkalaşırlar. Özünü kaybederek başkalaşanların ise kendi toplumlarına verecekleri hiçbir şeyleri yoktur. Böyle benliğini yitiren ve başkalaşanlar, tarihin menfi bölmelerinde yerini almaya mahkumdurlar. Kendi geçmişinde değil de, başkalarının geçmişinde yüzenler kendilerine ait olamazlar.
“Tarih tekerrürden ibarettir” sözü, insanoğlunun geçmişi incelerken en çok kullandığı ve sığındığı sözlerdendir. Ancak bu söz, aynı olayların aynı toplumlarda sürekli tekrarlanması ve dolayısıyla zulüm altında ezilen bir toplumun sürekli aynı tarihi yaşamasını ifade etmekten çok, benzer etkilerin benzer tepkileri doğurduğunu ifade etmek içindir. Tarihte yaşanmış bir olayın çıkış sebeplerini bu gün hazırlar ve böyle bir zemin oluşturursanız, o olayın tipik bir örneğini tekrar yaşamanız büyük bir olasılıktır. Çünkü insan aynı insandır, elindeki imkan ve malzemeler çoğalmış ve çeşitlenmiş ise de tabiatı itibariyle aynıdır ve dolayısıyla benzer etkilere benzer tepkiler verir. Bu nedenle tarihten gerekli ve yeterli ders ve ibret alınsa, hatalar tekrar edilmediği gibi kötü gidişat ta iyiye tebdil edilebilir ve tekerrür yerini terakkiye bırakırdı. Galiba insanoğlu geçmişinden ve tarihten yeterince ders ve ibret almadığındandır ki birçok büyük savaşlara, felaketlere, yıkımlara ve buhranlara sebep olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
Beşer namına tarih kadar eğitici ve öğretici bir şey olamaz. Tarih, insanın öğretmenidir. Tarih, gelecek nesillerin aydınlatıcısı ve aynası olduğuna göre, gelecek nesillerin düşünce, akide, anlayış ve istikamet olarak Kur’an ve sünnet çizgisinde sabit kadem kalabilmeleri için Müslümanların, tarihlerini tüm berraklığı ile öğrenmeleri, canlı tutmaları ve yaşatmaları elzemdir.