Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
IRAK’TA HÜLAGU KATLİAMINDAN SONRA BUSH KATLİAMI / CUDİ NUHOĞLU
Komünizm ve Kapitalizmin kapışması olan soğuk savaş sona erdikten sonra NATO, düşman Komünizmin yerine İslamiyet’i koyarak yeni düşmanın, İslam olduğunu her platformda dile getirmişti. 11 Eylül hadisesiyle İslam’a olan bu düşmanlık pekiştirildi.
11 Eylül olayı ile dünya yeni bir sürece girdi, bu olaydan etkilenmeyen hiçbir devlet kalmadı. Dolaylı veya dolaysız tüm devletler nasibini aldı. 11 Eylül olayını fırsat bilen Amerika, terörizmi de bahane ederek İslamiyet’e karşı savaş açtı. Zaten emperyalizm ve kapitalizm, karakterleri gereği düşmansız yaşayamazdı. Eğer emperyalizm ve kapitalizm tarihini incelerseniz, tarihinde zulüm ve vahşetten başka bir şey göremezsiniz. Temelinde zulüm ve vahşet olan emperyalizm dünyaya kan ve gözyaşından başka bir şey vermemiştir.
Vahşi emperyalizm ve kapitalizmin en iyi çehresini yansıtan Amerika, daha önce İslam coğrafyasına yönelik yaptıkları planlarını 11 Eylül ile uygulama fırsatı elde etti. İslam’ı düşman telaki eden Amerika, İslami İran’ı düşmanlığının merkezine yerleştirdi. Hedef düşman İran olduğundan; İran’ı yalnızlaştırmak, kuşatmak ve İran’ın çevresini daraltmak için İran’a göre daha zayıf olan halkalardan başlamak istiyordu. Amerika planına göre; Irak, Hizbullah ve Suriye engelini ortadan kaldırıldıktan sonra sıra İran’a gelecekti.
İşte bu zayıf halkalardan biri olan Irak’a çeşitli bahaneler ileri sürerek İşgal etti. Kendilerinin canavarlaştırdıkları Saddam’ı kitle silahlara sahip olduğunu, Elkaide’ye yardım edip terörü destekleyen ve dünya barışını tehdit eden ülke konumuna geldiğini ileri sürerek BM’ yi de arkasına alan Amerika, 20 Mart 2003’te Irak’ı işgal etti.
Irak’ın işgalini meşrulaştırmak için Amerika özellikle kitle imha silahları ve terörizmi ileri sürmüştü. Amerika’nın Dünyaya lanse ettiği ve ileri sürdüğü görünürdeki bahaneleri bunlar idi. Ama gerçek ve perde arkasındaki plan; Ortadoğu’ya yerleşmek, enerji kaynaklarını kontrol etmek ve İran’da rejim değişikliğine gidip, İslam’ı yönetimden uzaklaştırmaktı.
Irak’ı işgal eden Amerika bir sonraki adım olan Hizbullah’ı yok etme planını devreye sokarak Temmuz 2006’de İsrail’i Hizbullah üzerine saldırttı. 33 gün süren Temmuz savaşında İsrail, Hizbullah karşısında tarihinin en ağır yenilgisini aldı. 33 günlük savaşı, ABD ve İsrail’e büyük bir ders oldu. Hizbullah bu zaferle küçük ve yutulacak bir lokma olmadığını bütün dünyaya gösterdi. Böylece Hizbullah bu direnişi ile ABD’nin bir sonraki plan ve hesabını bozmuş oldu. Bu parantezi açtıktan sonra tekrar Irak işgaline dönelim.
İşgalden önce Amerika, Irak halkını Saddam’ın zulmünden kurtaracaklarını, Irak’a demokrasi ve medeniyeti götüreceklerini, Saddam’ın zulmünden bıkan halkın sevinç ve çiçeklerle kendilerini karşılayacaklarını söylüyorlardı. Ama Irak halkı işgalcileri, çiçeklerle değil direnişle karşıladılar. Saddam’ın zulümlerine ortak olan ABD ve diğer Batılı devletler, Müslüman Irak halkının Saddam’dan nefret ettikleri kadar kendilerinden daha fazla nefret ettiklerini her halde hesaba katmamıştılar. Saddam’ın yaptığı her zulmün arkasında ABD ve Batılılar olduğunu bilmeyen mi vardı?
İşgal kuvvetleri Irak’a girdiğinde; 13. yüzyıl Moğol istilasından sonra Bağdat 21. yüzyılda en dramatik, zulüm ve vahşet dolu günlerini tekrar yaşadı ve yaşamaktadır. Bu vahşet ve zulmü, Kendilerini bu dünyanın en medeni devletleri olarak lanse eden ABD ve Batılı devletler tarafından yapılmaktadır. Moğolların İslam diyarına yapmadığı zulmü, Amerika ve Batılılar, Mart 2003 tarihinden bu yana Irak’ta yapıyorlar ve yapmaya da devam etmektedirler. Ha 13. yüzyıldaki Hülagu; ha 21. yüzyıldaki Bush, ne fark eder.
Irak’ın işgali ile başlayan vahşet ve katliamlar; Ebu Gureyb, Necef, Kerbela, Felluce, Telafer ve diğer katliamları ile devam eden A.B.D. saldırganlığı, bugün 21.Yüzyılda görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Irak halkının 1991’den bu yana; Birinci Körfez Savaşı, ambargo dönemi, ikinci Körfez Savaşı ve Mart 2003’ten beri işgal süresince yaşanan ölümler 2 milyona yakın kayıptan söz ediliyor. Dile kolay 2 milyon insan. İslam diyarını yakıp yıkan Hülagu bile bu kadar insan katletmemişti.
Yüz binlerce İnsanın öldürüldüğü, yüz binlercesinin yaralandığı ve tüm bir nüfusun ruhen sakatlandığı bir işgalin hangi insani yönünden bahsedilebilir? Ve bu işgali yapanlara halen insani bazı vasıfları kalmıştır diyebilir miyiz? Vahşet, kıyım, zulüm ve işkence…kampanyasına katılan sözde uygar askerlerin bu zulüm ve işkenceleri büyük bir coşku ile yapmaları, kurbanlarının yanında poz verirken gözlerinin içinin gülmesi, Irak'tan hediyelik ve hatıra olarak bu insanlık dışı görüntü ve fotoğrafları götürmeleri nasıl sadist ve canavar ruhlu varlıklar olduğunun belgesidir. Bu tür insanlık dışı manzaralar Amerika ve Batı tarihinde yeni değildir. Kızılderililerin soykırımında bir çok Amerikalı, Kızılderililere ait eşyaları, hatta vücutlarının parçalarını evlerine götürmüş, komşularına göstermişlerdi. Çanakkale Savaşında Avustralyalı bir asker, hatıra olarak bir Türkün başını kesip, bunu ömür boyu saklamıştı. Bugün dahi Batı'da bir çok kişinin aile fotoğrafları arasında savaşta işlenen suçları gösteren fotoğraflar ve parçalar bulunmaktadır. Çünkü işkenceciler yaptıklarından gurur duyarak, medeniyetsiz ve uygar olmayanlara karşı medeniyeti savunduklarını düşünmektedirler. Bu davranışlar, İnsanlıktan çıkmış birkaç kişinin yaptığı hareketler değil, ulusaldır. Bu, Batı medeniyetinin karakterini, genlerini ele vermektedir.
Medeniyet ve insanlık kavramlarını katletmekle görevlendirilen bu sadist ve habis medeniyetin askerleri beş yıldır Irak topraklarında tarihte eşi ve benzeri görülmemiş cinayetler işlemektedirler. ABD’nin bu korkunç saldırganlıklarına karşı, Direniş ve cihat grupları kıt imkanlarla savaşım vermektedirler. Direniş grupları arasında örgütlülük ve koordine olmamasına rağmen Amerika zorbalığı, direniş güçleri karşında her geçen gün biraz daha zor duruma düşmektedir. Eğer bu direnişler de olmasaydı, ABD çoktan bir sonraki adım için başka İslam coğrafyasında ocakları söndürüp katliam ve cinayetlerine imza atmış olacaktı.
Kaotik bir ortamın Irak’ta oluşturulması İşgalci Amerika ve diğer devletlerin işine yarayacak ve bu şekilde işgalcilerin Irak’ta kalabilmesi için meşru bir zemin, hazır hale gelecekti. İşte işgal kuvvetleri böyle bir ortamı oluşturmak için Irak’ta ne kadar ihtilafa açık etnik ve dini unsur varsa deşmeye çalıştı. Şii, Sünni; Arap, Kürt kartlarını kullanarak iç savaş çıkartmak istedi. İç ihtilafı olmayan, birlik ve beraberliği sağlanmış bir Irak, Amerika’nın işini zorlaştıracaktı. Böylece Amerika kaos ve kargaşa çıkartmak için Şiilerin camilerini bombalayarak Sünniler; Sünnilerin camilerini bombalayarak Şiiler yaptı, toplumun gözünde direniş gruplarını karalamak için, masum ve savunmasız insanların kafalarını kesip, yol kenarlarına bırakarak, direnişçiler yaptı, yaygarasını çıkardılar. Irak’ta iç ihtilaf, kargaşa, siyasi ve dini dağınıklık İşgalin ömrünü uzatmakta ve daha fazla masumun kanının akıtılmasına sebep olmaktadır.
ABD, Irak’ın işgal edilmesinden bu yana; Saddam'ın devrilmesi dışında ilan ettiği hedeflerin hiçbirini gerçekleştirmedi. Tanklarını, toplarını, uçaklarını, füzelerini, binlerce askerini, ajanlarını, sivil güvenlik şirketlerini ve uzmanlarını Irak'a yığmayı başardı ama güvenlik, istikrar, refah, insan hakları hakkında verilen güvencelerin hiçbirini yapmadı. Verilen bu söz ve güvenceler dünyanın gözünü boyamaktan başka bir şey değildi. Amaç Irak’a yerleşmek ve petrol kaynaklarına sahip çıkmaktı. Hani hatırlarsanız Amerika Irak'a ilk girdiğinde televizyonlar, yağmalama manzaralarını canlı olarak ekranlara getirip dünyaya servis yapılıyordu, tüm bakanlıklar yakılıp yağmalandı ve Amerika, bu yapılanlara seyirci kaldı, ama petrol bakanlığını korudu, kimseyi onun çevresine yaklaştırmadı. Diğer bakanlıkları koruyamazdı çünkü onlar halkın malı idi. Ama petrol bakanlığı ve koyularını korumakla mükellefti. Çünkü bunun için Irak’a gelmişti ve artık petrol onun malı sayılıyordu.
Tarih bize göstermiştir ki emperyalizm, girdiği yerlerden kolay kolay çıktığı görülmemiştir. Tarih tekerrürden ibaret olduğuna göre herhalde Amerika da kolay ve isteyerek Irak’tan çıkmayacaktır. Çünkü bugüne kadar İslam topraklarını işgal edip yerleşen emperyalist devletleri Müslümanlar ancak büyük direniş ve büyük bedeller ödeyerek kovabilmişlerdir. Dolayısıyla Irak, Soylu ve her yönüyle bağımsız halk direnişleri ile emperyalizmin işgalinden kurtulabilir. Irak halkı iç ihtilafları, etnik, mezhebi ve siyasi hesapları bir kenara bırakarak, şu an direnişi sürdüren gruplar da güç birliği yaparak tek bir hareket çatısı altında mücadele ve direniş göstermeleri elzemdir. Emperyalizm çok acımasızdır, her zaman kendi çıkarlarını düşünür, çıkarları daima halkların geleceğinin önündedir. Müslüman Irak halkı unutmasın ki, şimdiye kadar ABD emperyalizmin hizmetine girerek, kendine bir gelecek yaratabilmiş tek bir halk yoktur. Ve Irak halkı da Amerika’ya güvenerek böyle bir gelecek kuramayacaklar. Zaten halkların geleceğini ve umudunu karartan emperyalizmin ta kendisi değil midir?