Allah’ın
adıyla!
Militan Yetiştirme Süreci
Bazı
Hizbullah üyeleri, doğu bölgemizde yaşayan ve Müslüman kimliğini üst kimlik
olarak tanımlayan insanların problem çözmede “devlet yanlısı” yaftasıyla
etiketlenmemek ya da gerçekten devletin sorunlarını çözeceğine inanmamaları gibi
sebeplerle devlet ve aygıtlarını kullan(a)madıklarını beyan etmişlerdir. Bu
kişiler PKK’yı da Marksist-Leninist ideolojisi ve dine karşı negatif duruşu
nedeniyle tercih etmemektedirler. Dolayısıyla problem çözücü adres olarak
Hizbullah’ı kullanmak durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir.
Devletin PKK karşısında halkın güvenliğini sağlayamaması, yargının zamanında
davaları sonuca bağlayamaması, diyanetin camilere asli imamları atayamaması,
okullara öğretmenlerin gönderilememesi ve mevcut öğretmenlerin yetersizliği
ortamında etkinleşen Hizbullah, kısa sürede bölge halkının güvenlik, yargı, din
ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması konusunda müracaat edilen bir otorite
haline dönüşmüştür. Bölgede yaşayan gençler aşiret reislerinden gördükleri baskı
veya anne babası ile yaşadıkları zıtlaşmalarda çözümün adresi olarak Hizbullah’ı
görmüş ve benimsemişlerdir. Bu şekilde örgüte katılan kişiler, örgüte çok sıkı
bağlarla bağlanmışlardır. Bu bireyler zaman içerisinde çok özel durumlarını bile
örgüte bildirir hale gelmişlerdir.
Örgütün 2000 sonrası izlediği stratejide şimdilik bir şiddet kullanımı ve
söylemi görülmemekle birlikte bunun bir strateji gereği olduğu kati olarak
düşünülmektedir.
Örneğin, mustazaf İran devrimini gerçekleştiren grubun ismidir. Bu ismin altında
yatan mesajın da, İran devrimi gibi bir devrim yaparak rejimi değiştirme olması
kuvvetle muhtemeldir.
Örgüt 2000 sonrası ortaya çıkarılan cinayetler ve mezar evler vahşetinin
oluşturduğu negatif imajı silmeye çalışmaktadır. Ancak, inzar (uyaran, tehdit
eden, bir tehlikeyi haber vererek başkasını uyaran) ve müjde isimli dergileri,
Yesrib (Medine) isimli web siteleri ile mevcut düzeni yıkarak yerine yeni bir
düzen getirme mesajlarını ilettiği de göz ardı edilmemelidir.
Hizbullah’ın Bir Dönem Şiddeti Tercih Etmiş Olması Meşru Müdafaa Kapsamında
Değerlendirilebilir mi?
Meşru müdafaa hakkı evrensel bir hak olup gerek İslam hukukunda gerekse de Türk
Ceza Kanununda düzenlenmiştir. Bugüne kadar bu hak gerek mevcut hukuki
düzenlemeler, gerekse de İslami hukuk bağlamında Hizbullah vakasına tatbik
edilip tartışması yapılmamıştır.
Bu takdimin asıl konusu bu olmadığından aşağıdaki iktibasla iktifa ediyoruz:
“Hanefi fûkahası; “Cana, mala, dine, ırz ve namusa yapılan haksız tecavüzlere
karşı, meşru müdafanın caiz olduğu hususunda” ittifak etmiştir. 1
Ancak meşru müdafaa için şu şartların bulunması esastır:
A) Haksız bir tecavüz bulunmalı ve bu tecavüz başka yollarla (Ulû’lemr’e,
Muhtesibe, Kadı’ya vs. şikâyetle) defetme imkânı bulunmamalıdır.
B) Meşru müdafaa, tecavüzün sınırını aşmamalıdır.
C) Meşru müdafaa anında, haksız tecavüz devam ediyor olmalıdır. Şurası
muhakkaktır ki; insanın can emniyeti her şeyin üzerindedir.
Nefse karşı haksız bir tecavüz söz konusu olduğunda, meşru müdafaa vacip olur.
Nitekim Resûl-i Ekrem (sav)’in: “Müslümanlar üzerine kılıç çeken kimse, kendi
kanını helal kılmış olur” 2 buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla silah çekerek
bir Müslümanı öldürmek isteyen kimse, haksız tecavüz peşindedir. Müslüman
kendisine silah çekeni; başka bir yolla durdurma imkânına sahip değilse,
öldürmesi vacip olur.
Kendisine ne kısas, ne de diyet gerekmez. 1
“Meşrû müdâfaa; mal, can veya ırza yönelik haksız bir saldırıya karşı devlet
gücüne başvurmaksızın kendi gücüyle, İslâmi ölçüler içinde savunma yapmak,
anlamında bir İslâm Hukuku terimi.
Gerek özel hukukta, gerekse kamu hukukunda, genel kural; hakkın devlet eliyle
korunması olmakla birlikte hukuk düzeni istisnaî olarak bazı özel hallerde, hak
sahibinin, hakkını bizzat korumasına imkân tanımaktadır. Kişinin kendi hakkını
bizzat kendisinin koruyabileceği özel durumların başında “meşru müdâfaa (haklı
savunma)” hakkı gelir.
Meşrû müdâfaa, bir kimsenin, gerek kendisinin gerekse başkasının canına, ırzına
ve malına karşı yapılan hukuka aykırı bir saldırıyı savuşturmak (defetmek) için
yaptığı uygun ve ölçülü savunmadır.
Meşrû müdâfaa hakkının kapsamı, sadece ferdin bizzat kendisine yönelen haksız
saldırılarla sınırlı olmayıp, aynı şekilde başkalarına vaki olan haksız
saldırıları da içine almaktadır. Buna göre, bir kimse, başkasının canına, ırzına
veya malına tecâvüz edilmesi durumunda, o tecavüz bizzat kendisine
yapılıyormuşçasına meşrû müdâfaa hakkını kullanabilir. Başkası adına meşrû
müdâfaa yapmanın şer’î dayanaklarından birisi Hz. Peygamber’in (s. a. v):
“Her hangi biriniz bir kötülük görürse, gücü yetiyorsa onu eliyle değiştirsin. .
. “ 2 hadisiyle yine yakın bir anlamı ifade eden;
“Kim kardeşinin -yani toplumun herhangi bir ferdinin- namusunu korursa Allah da
kıyamet gününde onun yüzünü Cehennem ateşinden korur” 3 hadisidir.
Bununla birlikte, saldırıya uğrayan kişinin içerisinde bulunduğu psikolojik
durumun (hâlet-i ruhiye) da göz önünde bulundurulması gereklidir. “ 4
(Savunmalar)
1 İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Beyrut: ty C: 24, Sh: 37. Ayrıca Şeyh
Muhammed İbn-i Süleyman-Mecmuaû’l Enhur (Şerhû Damad) İst:
1316 Mtb. Amire Tab. Ofset Beyrut: ty D. İhya Yay. C: 2, Sh: 623-
624.
2 Molla Hüsrev-Dürerû’l Hükkam fi fierhi’l Gureri’l Ahkâm-İst:
1307, C: 2, Sh: 92. Ayrıca Sünen-i Nesai-İst: 1401 Çağrı Yay. C: 7, Sh: 117 ve
Tahrim Suresi: 26. Ayet
1 İbn-i Nüceym C: 8, Sh: 344. Ayrıca Molla Hüsrev C: 2, Sh: 92.
/Emanet ve Ehliyet
2 Müslim, İman, 78
3 Tirmizi, Birr, 20/IV, 327
4 Şamil İslam Ansiklopedisi
Örgüt 2003 sonrası dernekler çevresinde faaliyet göstermeye başlamıştır.
Mustazaf-der altında illerde şubeler açma yoluna giden örgüte yapılan denetimler
sonrası yüklü cezaların kesilmesi, tek bir dernek çatısı altında toplanma yerine
mahalle bazlı küçük ve ayrı isimler altında dernekler kurma stratejisinin
izlenmesine yol açmıştır.
Derneklere yapılan polis baskınları sonrası gözaltına alınan şahısların serbest
bırakılması, örgütün illegal bir örgüt olmadığı, yapılan faaliyetlerin terörist
faaliyeti olmadığı propagandasını güçlendirmektedir. Bu bakımdan yeterli delil
ve suçlamaya mesnet teşkil edecek bir husus bulunmadan derneklere baskın
yapılmamasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
2003–2008 arası tekrar büyümeye başlayan örgütün bayanlara yönelik
faaliyetlerinin arttığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Bayanlara özel ders grupları
ile daha aktif bir bayan kolu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Örgüte yeni
katılımların daha çok eski örgüt mensuplarının çocuklarından olması da
dikkatleri çekmektedir. Son operasyonlarda gözaltına alınan örgüt mensuplarının
% 30’unu cezaevinden çıkıp tekrar örgüte dönenler oluşturmaktadır. Dolayısıyla,
örgütün 2003 yılından sonra eski tabanına tekrar ulaşma ve onları tekrar örgütün
saflarına katma gayreti içerisinde olduğu düşünülmektedir.
Allah’a emanet olun.
MUSTAFA AY
|