Allah’ın
adıyla!
Özellikle
Hizbullah Cemaati Kuran kursları ve camileri propaganda çalışmaları için araçsal
mekânlar olarak kullanmış, camileri kendi kontrolü altında tutmak için
çalışmalar yapmıştır. Bu durum bölgeden bir kişi ile yapılan mülakatta şu
şekilde belirtilmiştir; “Yapılması gereken şey şu; dindar insanı, örgütün
kıskacından kurtarmak. Yani örgütten başka alternatifi yoksa adamın dini yaşama
ve dini anlatma noktasında, Hizbullah örgütünden başka bulunduğu bölgede
alternatif bulamıyorsa, örgütün ağına otomatik olarak gidiyor zaten. “
Maalesef Camiler ve Kur’an Kursları devlet ricali tarafından kökten yok edilmeye
çalışılmış, başarılamayınca da asli hüviyetinden uzaklaştırılarak Kemalist
Sisteme uygun kafaların yetiştirilme zeminine namzet kılınmıştır. Cemaat
özellikle Kürt bölgesindeki Camileri ihya edince, polisi, basını, kısacası
bilumum güçleriyle Cemaatin üzerine gelmiş, en adi yöntemleri kullanarak Kur’an
dersi veren binlerce Müslüman’ı tutuklamıştır.
Cami Çalışmalarımız
… İslam’da cami ve mescidlerin kutsallığı ve mescidlerin “Allah’ın evleri” diye
anılması, hem Kur’an–ı Kerim’in ayetleriyle, hem de Peygamber Efendimiz
Aleyhisselatu Vesselam’ın hadisleriyle sabittir.
Bununla ilgili Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların
yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine
korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette
büyük bir azab vardır. “1
“Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka
hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın). “2
1 Bakara Suresi: 114
2 Cin Suresi: 18
Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam ise şöyle buyurmuşlardır: “Kim
içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye bir mescid bina ederse, Allah da (ona)
cennette bir ev bina eder. “
İşte İslam’da böylesine önemli bir yere sahip olan mescid; Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam döneminde çok fonksiyonlu olarak kullanılmıştır. Bu
fonksiyonları; ibadet mekânı, yönetim ve idare merkezi, ilim ve kültür merkezi
olarak üç ana grupta toplamak mümkündür…
… Mescidlerin ibadet mekânları olmasının yanı sıra, bizzat Resulullah
Aleyhisselatu Vesselam tarafından başka amaçlar için de kullanılmıştır. Çünkü
Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın, hem peygamber ve hem de İslam Devletinin
başkanı olması itibariyle, dini önderliğin dışında siyasi liderlik, hâkimlik,
komutanlık gibi görevleri de vardı. Medine’deki Mescid–i Nebevî O’nun bu
görevlerine uygun olarak devletin idare merkezi özelliği taşımakta idi. Elçiler
orada karşılanır, bazen orada misafir edilir; ordu orada teçhiz edilip sefere
gönderilir; davalara orada bakılır, devletin hazinesi orada muhafaza edilir ve
sarf edilmesi gereken yerlere oradan sarf edilirdi. Camilerin bu görevleri
vilâyetler düzeyinde de aynı idi. Camiler halkın birbirleriyle ve devletle
kaynaştığı bir yer durumundaydı.
Bunun yanı sıra mescidler, ilim merkezleri konumunda idiler. Hiçbir din, İslam
kadar ilme önem vermemiştir. Bu yüzden İslam’ın ilk yıllarında, mescide bitişik
olarak sadece ilim öğrenmek maksadıyla gelenlerin kalabilecekleri ‘Suffa’
denilen bir yer yapılmıştı. Bunu, ilk üniversitelerin temeli olarak saymak
mümkündür. Suffada yatılı olarak kalan sahabeler, sürekli olarak Peygamber
Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın yanında ve sohbetlerinde bulunur, Onun ilim
okyanusundan istifade ederlerdi. Resul–i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam ile
başlayan ders halkaları, değişik ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca,
mescidlerde devam etmiştir. Resulullah Aleyhisselatu Vesselam zamanında değişik
sosyal amaçlariçin de kullanılan mescid (cami) birçok müessesenin temelini
oluşturur. Camilere sığamaz hale gelen bu müesseseler, daha sonraki yıllarda
mescidlerin etrafında inşa edilen külliyeler ile kurumsal hale getirilmiştir.
Bu durum, Cumhuriyet dönemine kadar böyle devam etmiştir. Bu savunma,
Cumhuriyetin karanlık, istibdat ve baskıya dayalı dönemini anlatma platformu
değildir, ancak camileri anlatırken, yeni kurulan Kemalist rejimin camilere
yönelik politikasına birkaç cümle ile değinmek gerekiyor. Bu rejimin İslam’a,
İslami değerlere ve İslam’ın kutsal mekânlarına bakış açısını ve mantığını
ortaya koyabilmek için bu, bir gerekliliktir.
Ne kadar inkâr edilirse edilsin, cumhuriyetin ilk dönemlerinde ve sonrasında
İslam’a karşı açık bir savaş yürütülmüştür. Resmi tarih söylemlerinin tozpembe
safsatalarının inandırıcılık değeri olmayan tezlerinin aksine, gayrı resmi tarih
verilerinin ve halen yaşayan canlı tanıkların ortaya koydukları gerçeklere
bakıldığında; İslam’a, İslam’ı yaşamakta ısrar eden Müslümanlara, İslami
değerlere, İslam’ın kutsal mekânlarına yönelik hoyratça bir baskı ve saldırının
yapıldığını görmek mümkün olacaktır. Bu baskı ve saldırılar öylesine bir hal
almıştır ki, sıradan Müslüman halk, “Elhamdulillah Müslümanım” demeye korkar bir
hale getirilmiştir. Evlere yapılan baskınlarda ele geçirilen Kur’an–ı Kerim’ler
yerlere atılmış ve ayaklar altında çiğnenerek hem Allah’ın kitabına karşı bir
cürüm işlenilmiş, hem de Müslüman halkın onuru ve inancı beraberinde ayaklar
altına alınmıştır. Allah bunu yapanlara kıyamete kadar lanet etsin!
Zulüm, baskı ve saldırılar öyle bir hal aldı ve insanlar dinden öylesine
uzaklaştırıldılar ki, cenaze namazı kıldıracak imam bulmakta güçlük çekilir hale
gelindi.
Yeni kurulan rejimin İslami sembollere saldırısının en büyük mağduru, hiç
şüphesiz camiler olmuştur. İstanbul’un İslamlaşmasının bir alameti ve İslam’ın
Hıristiyan âlemine muzafferiyetinin bir sembolü olan Ayasofya’nın 24 Ekim
1934’te sanki 480 yıldır Müslümanların ibadet ettiği bir mekân değilmiş gibi
müzeye çevrilmesi, Müslümanlara ve
İstanbul’u fetheden İslam askerlerine yapılabilecek en büyük saygısızlık
örneğidir. Ayasofya’dan önce ve sonra, İslam’ın kutsal mekânları olan camilerin
bir kısmı satıldı, bir kısmı bakımsızlıktan dolayı harabeye dönüştü. Bir kısmı
askerlere kışla yapıldı. Hatta bir kısmı, Diyarbakır Ulu Cami ve Behrampaşa
camilerinde olduğu gibi birçok yerde asker atları için ahır olarak kullanıldı.
Kalan diğer mescid ve camiler de, bina olarak varlıklarını sürdürmelerine
karşın, jandarmanın hışmına uğrama korkusu yüzünden kimsenin gitmediği ve birkaç
yaşlıdan başka cemaatin kalmadığı mekânlar haline geldi. Şimdi bu manzarayı
yaşayanlar ve duyanlar için Kemalist rejimin İslam’a, Müslümanlara, İslami
değerlere, kutsal mekânlara saygılı olduğunu söylemek mümkün mü?
Böyle bir söylemin inandırıcılık değerinin olmayacağı gayet açıktır.
Laik, Kemalist rejimin uzun yıllar boyunca İslam’a yaptığı düşmanlık, yeni
yetişen nesil üzerinde etkisini gösterip semerelerini verdiği için dine lakayt
bir toplum oluştu. Cemaatin mücadele alanına çıkıp camilere el attığı yıllara
kadar, camiler Allah’a ibadet edildiği için huzura kavuşulan mekânlar olmaktan
çıkmış, korkunun hâkim olduğu mekânlar haline gelmişti. İmamların birer devlet
memuru olduğu camiler, sadece ezan vakitlerinden yarım saat önce açılıp, ezandan
bir saat sonra kapanan, kapılarına asma kilit vurulan devlet daireleri haline
getirilmişti. Böyle olmasına rağmen, bazı camilerin imamları, namaz kıldırma
görevini bir yaşlıya devrederek camiye bile uğramıyordu. Cuma namazlarında
kısmen dolan, bunun dışındaki vakitlerde bir safı bile dolduramayan camilerin
cemaatleri, yaşları geçkin birkaç kişiden oluşmaktaydı. Cemaat arasında yaşı
kırkın altında birisini bulmak, bir gence, hele hele bir çocuğa rastlamak mümkün
değildi.
Diyarbakır’da bulunan Ali Paşa, Behram Paşa, İskender Paşa gibi eski tarihi
camilerin büyük avluları, mahalle serserileri ve berduşlarının top oynadığı ve
diğer zamanlarda buluşup yeni mel’anetlerini planladıkları bir toplanma merkezi
haline gelmişti. Uzak yerlerden ilim öğrenmek amacıyla gelen öğrencilerin
kalabilecekleri yerler olarak inşa edilen cami hücreleri, esrarkeş ve
içkicilerin âlem yaptığı izbe yerler halini almış, cami tuvaletleri madde
bağımlılarının, kendilerine uyuşturucu enjekte ettikleri mekânlara dönüşmüştü.
Bu yüzden camiler huzur duyulan ibadethaneler olmaktan çıkmış, insanların
korkuyla yanlarından geçtiği mekânlar halini almıştı. Bütün bunların bir sonucu
olarak camiler bakımsızlıktan harap olmaya başlamıştı.
İşte böyle bir ortamda, Hizbullah Cemaati, camilere el atıp tekrar İslam’ın
kutsal mekânları haline getirmek için canla–başla çalıştı. İslam’ın camilere
verdiği, ama birilerinin icraatlarıyla çiğnenmiş olan kutsiyetini yeniden
kazandırmak için camilere yönelik özel bir program uyguladı. Bu programı
uygularken, yegâne amacımız; bakımsızlıktan harap, cemaatsizlikten virane düşmüş
bu kutsal mekânları yeniden ihya edip huzur ve sükûnetin elde edildiği Allah’ın
evleri fonksiyonunu yeniden kazandırmaktı. Allah’ın izni ve Hizbullah Cemaatinin
özverili çalışmalarıyla camilerimiz, yeniden ibadet edilen nezih mekânlara
dönüştü. Cami cemaatlerinin profili, yaşı geçmiş birkaç kişi ile sınırlı iken,
Allah’ın dilemesi ve Hizbullah Cemaatinin de vesile olmasıyla, insanlar yeniden
dinlerine dönerek, çoğunluğunu çocuk ve gençlerin oluşturduğu büyük
kalabalıklar, vakit namazlarında imamın arkasında saf tutmaya başladı. Şunu
açıkça söylüyoruz ki, biz camilerimizi, birilerinin deyimiyle ‘Arka bahçemiz’
olarak görmedik ve bu kutsal mekânları, Cemaat’e eleman kazandırma şubeleri
olarak kullanmadık. Buna gerek de, ihtiyaç da duymadık.
Cemaat’ in camilere yönelik hizmetlerine bakılacak olursa, ne denli büyük ve
hayırlı işlere vesile olduğumuz görülecektir. Çünkü Cemaat, gençlerin
gönüllerini haramlardan, gayrı meşru bir yaşamdan, tiksindirici işler yapmaktan,
kendilerine bile faydaları olmayan bir hale düşmüşlükten kurtarıp caminin
mukaddes ve her hastalığı tedavi eden kutsiyetine bağlama yolunda büyük
mesafeler kat etti. Fitnenin her yeri kapladığı bir dönemde; camilerin huzur,
sükûnet ve selamet mekânı haline gelmesi için büyük fedakârlıklar gösterildi.
Küçük olsun, büyük olsun, merkezi olsun, mahalle arasında olsun, istisnasız
bütün cami ve mescitlerde Kur’an-ı Kerim derslerinin yanı sıra, Peygamber
Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın hayatını, İslam fıkhını, Sünnet–i Seniye’yi
konu edinen derslerin yapılması sağlandı. Bunun sonucu olarak gençler ve
çocuklar boş şeylerin peşinden koşmakta iken camilere yönlendirildi ve camiler
cennet bahçeleri gibi Kur’an ve zikir sesleriyle çınlamaya başladı.
Zaman ve imkân bulan herkesin camiye gidip farz namazlarını cemaatle kılmaları
gerektiği anlayışı, halkta benimsenmeye başlandı ve özellikle cami çevresinde
yaşayan halk buna riayet etmeyi vazife bildi. Bunun yanı sıra Kur’an–ı Kerim
dersi, siyer ve fıkıh derslerine katılıp katkıda bulunma, çocuk ve genç
yaştakileri aşarak her yaştan insanlarımıza yayıldı. Cemaat safları, yaşlılara
has olmaktan çıkıp çocuklardan, gençlerden, orta yaştakilerden oluşan bir
mozaiğe dönüşerek yediden yetmişe her yaştaki insanımız, namazda birlikte saf
tutar hale geldi.
Yine bakımsız camilerin tamir edilmeleri için hem cemaat imkânları kullanıldı,
hem de halkın bu işe katılıp camileri sahiplenme bilincinin oturması için bakım
ve onarımlarda ön ayak olundu. Düzenli temizlikler yapılmaz durumda iken, cemaat
mensupları tarafından her hafta düzenli bir şekilde temizlenip cami cemaatinin
rahat edeceği ortamlar oluşturuldu.
Elbette camiye gelip Kur’an–ı Kerim öğrenen, fıkıh, siyer ve diğer İslami
dersleri alan çocuk, genç ve diğer insanların tamamının Cemaat’le organik bir
bağları yoktu. Buna rağmen insanlar arasında camiye bağlılık bilinci, cemaatle
namazın mükâfatını elde etme şuuru ve vaktini başka yerlerde boş geçirerek
değil, camide değerlendirme alışkanlığı oluştu.
Onun içindir ki, zaman zaman Türkiye’nin değişik bölgelerinde, bölgeden olup
İslami duyarlılıklarından dolayı gözaltına alınanlar için basında çıkan
haberlerde, Hizbullah mensuplarının yakalandığı söylenir. Bölge genelinde camiye
giden insanların sayısı on binlerce olduğu için, camiye gidenler bilerek ya da
bilmeyerek Hizbullah’ın cami programlarının içine girmişlerdir. Bu nedenle
Cemaat ile organik bağı olsun ya da olmasın, aldıkları ve gördükleri İslami
sorumluluk sayesinde, nerede olursa olsunlar, kendilerine ve çocuklarına faydalı
durumda olacaklardır.
Her yaştan insanın camiye gitmesinden dolayı İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığın
zirvede olduğu 2000 sürecinde, yüzlerce hatta binlerce insan yakalandı.
Bunlardan 15 yaşın altındaki çocuklardan tutun 50 yaşın üzerindeki yaşlılara
kadar her yaştan insan gözaltı sürecinden geçti. Kimisi tutuklanıp yıllarca
cezaevlerinde kaldı. Bunlar için öne sürülen tek suç, ya camide Kur’an–ı Kerim
dersi vermeleri, ya da almalarıydı. Halkı Müslüman olan bir ülkede, böylesine
bir suçlama ile insanların gözaltına alınıp cezalandırılmalarının utanç verici
bir durum olduğuna değinmeyeceğim. …
Yargılama sonucunda, sırf camiye giderek Kur’an–ı Kerim dersi alıp verdikleri
için ceza alan yüzlerce kardeşimiz mevcuttur. Şu sıralarda gündemde olan
Ergenekon davasının sanığı ve çeşitli darbe planlarıyla tanınan Şener Eruygur’a
gönderilen raporlar, neredeyse bütün insanlara “Bu kadar da olmaz” dedirtiyor.
Buna göre, bir camide hutbe veren imamın sık sık “Estağfirullah” dediği ve
cemaatin de tekrarladı-ğı şeklinde bir fişleme yapılıp Şener Eruygur’a rapor
halinde sunulduğu belirtiliyor. Bu duruma hayret edenlerin, acaba sadece camiye
gidip Kur’an–ı Kerim dersi alıp verdiği için cezalandırılıp yıllarca
cezaevlerinde çile çekmelerine nasıl bir tepki vereceklerini ya da bundan
haberdar olup olmadıklarını merak etmemek elde değil doğrusu…
Cemaatin cami programlarının özveriyle uygulanması esnasında büyük zorluklarla
karşılaşıldığı da bir gerçektir. Özellikle devletin baskılarını her an
üzerimizde gördük. Camilerin imajını bozmak için ajanlar kullanıldı,
serserilerin bizden görünmesi sağlanıp camilerde halkın nefretini çekecek
davranışlarda bulunması istendi. Polis camileri basıp ayakkabılarıyla halıları
çiğnedi ve çocukları dışarı çıkararak tehditle camiyi terk etmelerini istedi.
Neredeyse her akşam değişik bir cami, ders saatlerinde polisin baskınlarına
uğradı. Para karşılığı kandırılan çocukların hırsızlık yapmaları sağlanıp
böylece Kur’an–ı Kerim derslerine gelen çocuklara ve hocalarına duyulan
teveccühün kırılmasına çalışıldı. İmamlara baskı yapılıp meslekten atılma
tehditleriyle, çocukları camiye almamaları istendi.
… Buna rağmen Allah’ın yardımıyla cami programlarımız düzenli bir şekilde yerine
getirildi ve Allah camileri, Müslüman halkımızın uyanışı için bir hidayet
pınarına çevirdi.
Bozulmuş olan toplum, bu sayede dini bir ıslahat içine girdi. Unutulan değerler
yeniden hatırlandı ve İslami kimlik eskisi gibi saygı görmeye başladı. Dine
sarılanlar toplumda sevilip sayılarak baş tacı edildi. İslami kimlik ve İslami
şahsiyet yeniden hayat buldu ve bu sayede Müslümanların toplum içinde bozulan
imajları, hak ettikleri saygın konuma yükseldi. Bu, kolay olmadı elbette.
Fedakârlık, özveri, gayret, emek, uğraş gerektiren bu gelişme, salt bizim
kişisel becerimizle olmadı. Bilakis bu, Allah’ın yardımıyla ve O’nun bizi vesile
kılmasıyla gerçekleşti. Bu nedenle O’na hamd ediyor ve bizi başka hayırlara
yönlendirip yardımını hiçbir zaman esirgememesini diliyoruz. (Savunmalar)
Devletin dini hizmet götüremediği ve geleneksel otoriteyi kıramadığı
bölgelerde Hizbullah cemaati daha fazla taban kazanmıştır. Halk arasında Melle
olarak tabir edilen dini konularda sözü dinlenen kişileri iyi kullanan Cemaat,
dini öğretileri kendi bakışı çerçevesinde halka anlatmıştır. Mellelerin halkla
olan yakın diyalogları, birincil ilişkileri ve dini bilgileri halka ulaştırma
konusundaki davranışları bölgede devletin atadığı din görevlilerinin etkinliğini
daha da azaltarak, dini bilgilerin yanlış yorumlanmasına ve istismar edilmesine
fırsat veren bir zeminin oluşmasına neden olmuştur. Eksik veya yetersiz dini
bilgiye sahip kişilerle iletişim kuran örgüt mensupları, bu kişilerin
inançlarını değişik soru ve tartışmalarla sarsıp daha sonra yerine kendi
ideolojileri doğrultusunda yeni bir dini kimlik inşa etmeye çalışmışlardır. Bu
nedenle örgüte katılmadan önceki dini bilgisi yetersiz olan kişilerin
kendilerine telkin edilen mantık ve algılama çerçevesinde örgütün eylem ve
yöntemlerini kabul etmeleri daha kolay olmuş, dini bilginin az dini hassasiyetin
yüksek olması, bu kategorideki bireyleri örgütün istismarına açık hale getirmiş
ve kişilerin daha kolay radikalleşmesine sebep olmuştur.
Allah’a emanet olun.
MUSTAFA AY
|