Allah’ın adıyla!
Hizbullah Cemaatinin İdeolojik Yapısı
İran, radikal düşünceye heveslenmiş ve radikal düşüncelere ilgi duymuş insanlar
için başarıya ulaşmış tek İslam devrimi örneğini oluşturması nedeniyle
Türkiye’de değişik isimler altında boy gösteren Yeryüzü, Tevhid/Selam Kudüs
Ordusu ve İslami Hareket gibi örgütler açısından bir “başarı hikâyesidir.
Hizbullah Cemaati elemanları için de durum aynıdır ki İran, Hizbullah Cemaati
için pratik bir model olmuştur. Ancak ideolojik olarak Hizbullah, İran’a
mesafeli durmuş ve halen de durmaktadır. Cemaatin kurucu lideri Şehit Hüseyin
Velioğlu İran’a İslami ve ümmet merkezli düşündüğü noktasındaki uzaklığını şu
şekilde ifade etmiştir; “İran PKK’ya yaptığı yardımın yarısını bize yapmadı,
samimi değil. Şii düşüncesini bizim üzerimizden Türkiye’ye transfer etmek
istiyor. Biz böyle bir şeye alet olursak biteriz. Çünkü mezhep konusunda bizim
insanlarımız çok mutaassıp. Kürtler şafi mezhebinden, İran’la ilgili bir
düşünce, Şia düşüncesinden bahsedersek hiç kimseye bir şey anlatamayız. İran
bizi marjinal bir grup olarak eylem başında tutmaya çalışıyor. Biz dünyaya
yönelik, dünyayı fethedecek bir yapıya girdik, amacımız önce Türkiye’de sonra da
dünyada İslam devletini oluşturmak. “ Cemaat eylem ve stratejisi gereği herhangi
bir konuda dini referans aradığında, çeşitli mezhep ve İslam düşünürlerinin
eserlerini ayrıma tabi tutmadan kendi ideolojisine uygun hale getirerek
kullanmıştır. Hizbullah Cemaati için önemli olan, yapılacak eylemlere dini bir
kılıf bulmak olduğu için her ne kadar Mısırlı yazarların eserlerini yoğun olarak
kullansa da çok farklı kişilere ait eserleri de okumaktadır.
Akidevi Olarak Hizbullah
Her ne kadar malumu ilam etmek olsa da, Hizbullah’ın akidesini net bir şekilde
hatırlatmakta fayda vardır. Bu sayede ileri geri konuşup bizi tekfir eden,
Harici yaftasıyla gözden düşürmeye çalışan veya değişik tanımlamalarda bulunan
fikri akrabalarımız ya da düşmanlarımız, Mahkeme–i Kübra’da “Bilmiyordum”
bahanesine sarılmasınlar.
Hizbullah Cemaati; Rabb olarak Cenab–ı Allah’ı, Peygamber olarak Hatemü’n–Nebiyyin
olan iki cihan güneşi Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselatu Vesselam’ı, Kitap
olarak son ve değişmez, kıyamete kadar baki kalacak, her çağda insanlığın
hastalıklarına şifa kaynağı olan Kur’an–ı Kerim’i ve bütün bunların tabii sonucu
olarak da Kur’an ve Sünnet çerçevesinde hareket etmeyi şiar edinen İslami bir
cemaattir. Cemaatimiz; Ashabın çizgisini takip eden, selef–i salihini öncü
olarak kabul eden, İslam tarihi boyunca, etnik ve bölgesel farklılıklarına
bakmaksızın İslam için mücadele etmiş İslam Âlimleri ve Önderlerinin
görüşlerinden ve hareket metotlarından istifade eden, dolayısıyla sorunlara ve
bunların çözümlerine geniş bir perspektife bakabilen örnek bir cemaattir.
Cemaat mensuplarının büyük çoğunluğu Ehl–i Sünnet ve’l Cemaat mezheplerinden
birisi olan Şafii, geriye kalanın neredeyse tamamı da Hanefi Müslümanlardan
oluşmaktadır. Bundan anlaşılması gereken şey, Hizbullah Cemaatinin mezhebi bir
milliyetçilik ya da mezhep taassubu içinde olmadığı, bu tür anlayışları şiddetle
reddettiğidir. Bize göre Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbelîler arasında hiçbir
fark yoktur.
Şia Mezhebine bağlı olanları da Müslüman olarak kabul ediyor ve onları İslam’ın
iman ve kardeşlik prensipleri gereği ‘ kardeş’ olarak görüyoruz. Söz konusu
mezhep ile Ehl–i Sünnet mezhepleri arasında birtakım ihtilaflar olsa da İslam
düşmanları ve emperyalistlerin kullanımına ve istismarına kapı açmamak için,
Cemaat olarak bunlara takılıp kalmıyoruz.
Biz; “Müslüman olduğunu beyan eden herkes Müslüman’dır” ilkesini benimsiyoruz.
Kişinin beyanında samimi olup olmadığı Allah’ın bileceği bir iştir. İşlediği
günahların vebali ve sevapların hayrı kendisine aittir. Ahirette kim zerre kadar
iyilik yapmışsa onun mükâfatını, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun
karşılığını muhakkak bulacaktır. Bununla birlikte biz, İslam’ın en önemli
prensibi ve farziyeti olan “İyiliği emredip kötülükten sakındırma” ilkesi gereği
insanlara doğruyu gösterip yanlıştan sakındırmayı kendimize vazife bilmekte ve
bunu Cemaat olarak üzerimize bir farziyet olarak görmekteyiz. Zira Yüce
Rabbimiz; daha önce de okuduğumuz gibi,
Kutsal Kitabımız olan Kur’an–ı Kerim’in Al–i İmran Suresinin 104. ayet–i
kerimesinde şöyle buyurmuştur:
“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden)
sakındıran bir topluluk bulunsun.
Kurtuluşa erenler işte bunlardır. “ (Savunmalar)
Bunu sürdürmekle beraber cemaatin kendi tecrübelerinden yola çıkarak İslami
hareketlerin uygulayabilecekleri yöntemler, engeller ve yol işaretleriyle ilgili
kaynak sayılabilecek kitapları olmalı, elemanlarını bunlarla da eğitebilmelidir.
Bu bağlamda Cemaat’ın tarihi ve Şehit Rehber’in Tarihçe-i Hayatı önemli
kilometre taşları olacaktır. (Savunmalar)
Allah’a emanet olun.
MUSTAFA AY
|