Allah’ın
adıyla!
Dini
boşluğun doldurulması ve din ihtiyacının formel mekanizmalar aracılığıyla
karşılanması amacıyla bölgeye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yeni imamlar
atanmaktadır. Ancak, 4-B kapsamında sözleşmeli personel olarak atanması
yapılması planlanan imam kontenjanına Hizbullah örgütüne mensup ya da örgütün
sempatizanı olan kişiler de başvurabilmektedir.
Hükümet yetkililerinin basına yansıyan açıklamalarına göre Hükümet bu kapsamda
‘mele projesi’ denilen bir plan geliştirmiş, toplumun kanaat önderleri şeklinde
vasıflandırdığı kişileri Diyanet bünyesine alarak Hizbullah Cemaati’yle
mücadeleyi öngörmüştür. Basında yazılan ve söylenenler, Hizbullah sempatizan ve
mensuplarının Diyanet’ten uzak tutulacağıdır.
Dini istismar eden örgütler genel olarak kendi meşruiyetlerini tanımlamak ve
kendi yerlerini konumlandırmak için “diğerleri” olarak tanımladıkları grupları
ya da düşünceleri ötekileştirmektedir.
Bu nedenle Hizbullah örgütü, kendi tabanına ya da müntesiplerine, “TC kâfir
bir devlettir. Allah’ın hükmü üzerine hüküm koymaktadır. Dünyanın çeşitli
yerlerinde Müslümanlar öldürülürken TC hiçbir şey yapmamaktadır. O zaman bize
düşen ne?” düşüncesini aşılayarak örgüt olarak “Hizbullahi kimliği”
ve onun ayırt edici özelliklerini net olarak vitrine koymaktadır.
Hizbullah’ın Devlete Bakışı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet olarak dinsiz bir devlettir. Yani herhangi
bir dine mensup değildir. 80 yıldır Laiklik adı verilen uyduruk bir din icat
edilmiş ve halka da bu uyduruk din empoze edilmeye çalışılmıştır. İşin bu
kısmında tam bir hezimet yaşanmış ve bu hezimet hali inşaallah ilelebet devam
edecektir.
Laiklik, devlet yapılanmasının dine bağlı olmamasını ve bütün dinlere eşit
mesafede olmasını öngörüyor olsa da, pratik uygulamasında bunun şahıslara
dayatılması hedeflenmiştir. Dinsizlik dini olan Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na 1937’de girdi. 1937’den bu yana zaman içinde gittikçe artan bir
dozda bu yeni dine bağlılık yeminleri, bu dinsizlik dinini payidar kılmak için
kararlılık duruşları sergilenmiştir…
Laik Kemalist Cumhuriyet rejimine karşı oluşumuzun en temel nedeni, gayri İslami
oluşudur. Çünkü bu sistem Allah’ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını
da haram kılmaktadır. Haram olması gerekip de devlet eliyle helalleştirilen;
bunun tam tersi, helal olması gerekip de yine devlet eli ve zulmüyle
haramlaştırılan şeyler o kadar çoktur ki, bunların örneğini vermek sayfalar
alacağından, bunun tartışması ayrı bir zaman, zemin ve platformda yapılmalıdır.
İşte tüm bunlardan dolayı devlet rejimi, gayri İslami bir rejimdir.
Cemaatimizin devlete, devletin laik yapısına ve laikliğe bakışı bu şekildedir.
Bize göre bu sistem, zulüm sistemidir. Bir Müslüman’a laikliğin gayri İslami
kurallarını dayatmak, zulümden başka hiçbir şeyle ifade edilemez ve hiçbir haklı
gerekçe öne sürülemez. Bu nedenle Hizbullah cemaati bu zulmü mümkünse bertaraf
etmek ya da an azından asgari seviyeye düşürmek için Müslüman halkın
bilinçlendirilmesi gerektiğine inanır. (Savunmalar)
“Tekfirci” ve “Toptancı” düşünceye sahip radikal örgütlerin bu söylemleri
halk üzerinde bir baskı oluşturmakta ve bazı insanlar kendilerini tekfirci ilan
edenlerden kaçınarak değil onlara sığınarak kurtulacaklarını düşünmektedirler.
Ayrıca örgüt bireyi, Allah’ın onu sürekli gördüğünü vurgulayarak bireyi devamlı
manevi baskı altında tutmaktadır. Hizbullah örgütü, faaliyetlerini özellikle
belli bölgelerde yoğunlaştırmakta ve bu bölgelerde yaşayan insanları örgütün
ideolojisi ve söylemleri doğrultusunda yönlendirmektedir. Bu sayede örgüt
faaliyet alanlarını tamamen homojen hale getirmeye çabalamaktadır.
Hizbullah Cemaati Mutedildir
Asrı Saadetten kısa bir süre sonra, gerek İslam’ın değişik şekillerde
yorumlanması, gerekse bazı fıkhi meselelere farklı açılardan bakılması sebebiyle
mezhepler doğmuştur. Sonrasında ise büyük ölçüde belli başlı mezheplerin dairesi
içinde, yine farklı yorumlardan dolayı birçok cemaat, fırka, grup ve tarikatlar
ortaya çıkmış, bu durum günümüze kadar artarak devam etmiştir. Yaşadığımız bu
çağda da benzer sebeplerden dolayı birbirinden farklı çok sayıda İslami anlayış
varlığını sürdürmektedir.
Hizbullah cemaati olarak tüm farklılıkları İslam’ın temel esaslarına ve
nasslarına aykırı düşmedikçe, yüce dinimizin bir zenginliği olarak kabul ediyor
ve bu durumun Müslümanlar için dinin yaşanması yolundaki kolaylıklar olduğunu
düşünüyoruz…
Hizbullah cemaati İslam’ı bir bütün olarak kabul eder. İslam’ın belli yönlerini
alıp da diğer yönlerini görmezden gelen, örtbas etmeye çalışan bir cemaat
değildir. Hizbullah’a göre İslam ancak topyekûn bir kabul ve yaşantı ile hakiki
hüviyetine kavuşur.
Dolayısıyla Hizbullah Cemaatine göre İslam, ne sadece kılıç dini, ne de sadece
merhamet dinidir. İslam yeri geldiğinde kılıç, yeri geldiğinde de merhamet
dinidir. Bunu Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın pratik hayatında görmek
mümkündür. Cemaat de Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın mübarek siretini yani
onun hayatını kendisine örnek almış, yeri geldiğinde şefkat ve merhametin en
güzel örneklerini sergileyerek affedici olmuş, yeri geldiğinde de, İslam
düşmanlarına karşı hak ettikleri şiddetle karşılık vermiştir. (Savunmalar)
Örgütün, Batman’ın kentsel dönüşümünü tamamlayamayan bölgelerinde ve
özellikle kenar mahallelerinde taban kazanmak amacıyla yürüttüğü çalışmalar
bunun örneklerindendir. Mahalle kültürünün sınırlılıkları, sosyo-ekonomik durum,
çocuk sayısının fazlalığı gibi faktörler örgüte katılımı pozitif yönde
etkilemektedir. Mahalleler kurtarılmış hale geldikten sonra mahalle, örgüt için
yeni eleman üreten çok mümbit bir alan haline gelmektedir.
Ülkemizde dini duyguların istismar edilmesi sadece Sünni mezhepler için söz
konusu değildir, Alevilik de belirli gruplar tarafından suiistimal edilmektedir.
Tunceli gibi farklı mezhep yoğunluğu olan bölgelerde MLKP ve TİKKO Aleviliği
istismar eden örgütlerdir. Özellikle militanların cenazelerine sahip çıkılması,
cem evlerinin cenaze sürecinde kullanılması bu durumun göstergeleri arasında
sayılmaktadır.
Bölge halkını Hizbullah örgütüne yönelten faktörlerin başında bölgede
faaliyet yürüten diğer örgütlerin baskısı gelmektedir. Bölge halkını
Hizbullah gibi terör örgütlerine girmeye yönelten önemli faktörlerden biri de
işsizlik probleminin önemli bir propaganda malzemesi olarak kullanılmasıdır.
Örgüt, iş verecek konumda olan örgüt mensupların desteği ve örgütün bireylere
vaat ettiği ve sağladığı yardımlar vasıtasıyla eleman kazanmada başarı
göstermektedir. Eleman kazanma için görevlendirilen üyeler, örgüt mensuplarından
toplanan paralarla maaş aldıkları için tüm zamanlarını sadece bu çerçevede
yoğunlaştırmakta ve eleman kazanma konusunda yoğun çaba sarf etmektedirler.
Ayrıca, bölge halkı üzerindeki dış kaynaklı manipülasyonlar da bu örgütlerin
yaşam bulması açısından son derece önemlidir. Bu çerçevede özellikle diğer legal
tarikat ve cemaatlerin dini hassasiyetleri bulunmasına rağmen neden
radikalleşmedikleri sorusunun cevabı da bu noktada aranmalıdır.
Örgüt özellikle kendisine karşı yapılan operasyonlardan sonra yeni bir yapılanma
ve metodoloji geliştirmiştir. Örgüt daha önce toplumun tüm kesimleri tarafından
tepki gördüğü için halka sempatik gözükme çabası içinde olduğu
değerlendirilmektedir. Bu çerçevede örgüt yöntem olarak farklı illerde farklı
uygulamaları yaşama geçirmektedir. Hatta Örgüt bulunduğu ortamlara uyum
sağlayarak farklı eleman kazanma yollarını kullanmaktadır. Dershane gibi
araçları kullanarak maddi olanakları yetersiz ya da sınırlı olan öğrencilere
yardım etmektedir. İzmir gibi yerlerde doğu kökenli ailelerin, kendi
çocuklarının küçük yaştan itibaren namaz kılmasından, ibadet etmesinden
hoşlanmasından dolayı Hizbullah örgütü de bu alana yönelik çalışmalara ağırlık
vermektedir. Trabzon gibi milliyetçilik duygularının yüksek olduğu yerlerde ise
Kürt kimliği hiç ön plana çıkarılmamakta, bu gibi kentlerde “ümmet” vurgusu ve
“İslam kardeşliği” metaforu işlenmektedir. Hatta halka kendilerini o kadar
sevdirmişlerdir ki, güvenlik birimlerinin bu bölgelerde örgüte yönelik
operasyonlarında halk, “bunlar dindar insanlar” diyerek örgüt üyelerine bilmeden
sahip çıkmışlardır.
Allah’a emanet olun.
MUSTAFA AY
|