Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
GERİYE DÖNMEMEK ÜZERE GEMİLERİ YAKMAK / CUDİ NUHOĞLU
Tarihteki büyük zaferler ve başarılar gemileri yakmak suretiyle kazanılmıştır. Gemileri yakarak elde edilen zaferler, gerçek zaferlerdir. Komutanları da gerçek komutanlardır. Bu tür zafer ve komutanlar, tarih boyunca anılır ve örnek alınırlar. Çünkü onlar geri dönüşe meyledecek, arkada hiçbir şey bırakmamışlardır. Arkada bir şey bırakmayanlar ve tüm varlıkları ile ileriye odaklananlar başarılı olurlar ve başarıları da nesilden nesile aktarılır.
‘Gemileri yakma’ darbı meselin kaynağı, büyük İslam komutanı, Endülüs’ün fatihi Tarık Bin Ziyad’tır. İşte tarihte somut olarak gemileri yakan ve tüm gücü ile hedefe kilitlenen Endülüs’ün Fatihi Tarık Bin Ziyad 711 yılında ordusu ile Endülüs’e hareket etti. Kahraman komutan gemi güvertesinde tefekküre daldı. Bir ara üzerini hafif bir uyku kapladı. Rüyasında Hz. Peygamber Aleyhisselatu ve Selam ve ashabını gördü. Her biri kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş, oklarını düşmana doğrultmuş; hazır bekliyordu. Peygamber Efendimiz “Ey Tarık yoluna devam et!” buyurdular ve ashabı ile beraber Tarık’ın ordusunun önünde Endülüs’e girdiler. Bahtiyar komutan uykusundan uyandığında Endülüs’ü fethedeceğine inanmıştı.
Tarık Bin Ziyad emrindeki dört gemi ve yedi bin mücahit ile İspanya’nın güneyine ulaştı. Karaya ayak basar basmaz gemileri yaktırdı. Ve “ey mücahitler! Arkanızda düşman gibi bir deniz, önünüzde deniz gibi bir düşman var, nereye kaçacaksınız?” demiştir.
Tarık Bin Ziyad mücahitlerin, dönmek ümidiyle cesaretleri kırılmasın diye, gemileri yaktırmıştı. Geride, dönmek için ümit bağlanacak bir şey kalmadığına göre ya ölüm ya zaferden başka bir alternatif bulunmamaktadır.
Mücahitler Tarık bin Ziyad komutanlığında İspanya’ya girdiler. O sırada İspanya’da hüküm süren Vizigot Kralı Rodrigo’yi büyük bir yenilgiye uğrattılar. Kısa bir süre içinde bütün İber adası Müslümanların eline geçti.
Ada fethi gerçekleştiğinde Tarık, Krallın debdebeli sarayına gider. Günlerin verdiği savaş yorgunluğundan dolayı yatmak ister. Ama bir an kendine gelir, kendi kendine "Ey Tarık; dün berberi bir köleydin, bugün muzaffer bir kumandan. Yarınsa toprak altında hesap vereceksin" diyerek, saraydan çıkar. Doğruca sarayın ahırına gider ve orada yatar.
Düşünebiliyor musunuz? Ne büyük bir erdemdir, bu. Muzaffer bir ordunun komutanı, Endülüs’ün Fatihi, debdebeli bir sarayda uyumak ve istirahat etmek varken, zafer sarhoşluğuna kapılıp, Allah’a hesap vereceğini unutmuyor. Dünyanın ve nefsin geçici tatlarına değil de, tevazu ve kendi asliyesine taraf tercih koyuyor.
Demek ki, fetih, zafer ve başarılı olmanın şartı gemileri yakıp, geri dönmemek üzere bütün yolları kapatarak ileri ve hedefe doğru odaklanıp kilitlenmektir.
Müslüman, İslam için mücadele ederken, kendisini geriye meylettirecek ve ümit bağlayacak bir beklentisi olmamalıdır. Kendisine bir beklenti ve ümit penceresi bırakan, er geç dava ve mücadelenin ağır şartlarına göğüs geremeyip, arkasında bıraktığı umutlarına koşacaktır. Müslüman’ı davasından alıkoyacak ve hedeflerinden vazgeçirecek her ne varsa, gönül rahatlığı ile elinin tersiyle bırakabilme cesaret ve kararlılığı gösterebilmelidir.
Eğer tarihi incelerseniz, ölüme aşkla giden bütün savaşlar kazanılmıştır. Ölmemek, fazla zarar görmemek için çıkılan savaşların da neticesi hezimet olmuştur. Her şeyin bir riski vardır, dünyada risksiz hiçbir şey yoktur. Bedeline katlanılamayan bir başarı, asla başarı değildir. Her dönemin insanı olan, kazanır. Dolayısıyla Müslüman, mücadelesinin her sürecinin adamı olmalı ve bütün süreçlerde gemilerini yakabilmelidir. Eğer, başarmak istiyorsak, tüm gemilerimizi yakarak ve girdiğimiz yolu geriye dönüşü imkânsız hale getirmeliyiz.