17 - CİHAD, DİRENİŞ VE ŞEHADET KÜLTÜRÜ Allah Teala, İslam’a ve Kur’an toplumuna düşmanlık yapan çehreleri özellikleriyle birlikte bir bir açıklar. Bu bölümde İslam’a ve Kur’an toplumuna düşmanlık yapanları ayetler ışığında inceleyeceğiz. 1- ALLAH’IN DİNİNİN DÜŞMANLARI: “Andolsun, Musa size apaçık mucizelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.” (Bakara Suresi 92) Kalp gözü körelmiş bir toplumu ikna edip imana yönlendirmek için çabalayan Hz. Musa (as) birçok mucizelerle gelmişti. Tufan, çekirge, güve, kur¬bağa, kan, âsâ, yed-i beyza, denizin yarılması, bulutun gölgele¬mesi, men ve selva ve su fışkıran taş gibi mûcizelerin tümü onların gözünün önünde bir bir gerçekleşiyordu. Mucizelere tanık oldukları, Allah’ın varlığı ve birliğiyle ilgili şüpheleri kalmadığı halde buzağı putunu yapıp ilah edinmeye kalkıştılar. Aralarında Allah’ın peygamberi yaşadığı putların peşine takıldılar. Allah’ın kitabı Tevrat’ı baştan aşağı elden geçirip menfaatlerine uymayan bölümleri değiştirdiler. Çünkü bunlar Allah’ın düşmanlarıydı. Allah’ın dinine zarar vermek için her fırsatı kullanıyorlardı. Aynı düşmanlığı hak olduğunu bildikleri Hz. Peygamber (sav)’e da karşı yürüttüler. İnsanları İslam’dan alıkoymak için yoğun çabalara giriştiler. İslam’ı yeryüzünden silmek için sapık görüşlere sahip olduklarını bildikleri müşriklerin hak ve gerçek üzere olduklarını ileri sürüp müşriklerle birlikte Müslümanların üzerine yürüdüler. Bugün İsrailoğullarının kalıntıları üzerinde benzer zulümleri tekrarlayan Siyonistler, Müslümanlara karşı kin ve nefretlerini mazlumların kanlarını dökmekle ve katliamlarla sergilemektedirler. “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal Suresi 60) Ayet, Müslümanların güçleri nispetinde maddi hazırlık yapmalarının, düşmana karşı durabilmek için gerekli atılımları gerçekleştirmelerinin cihad yükümlülüğünün gereği olduğunu ortaya koymaktadır. O günkü şartlarda savaşlarda üstünlüğü sağlama, düşmanı korkutma ve düşmanın şerrinden emin olmak için besili ve güçlü atlara ihtiyaç duyuluyordu. Bu gün ise ihtiyaç duyulan şey silah teknolojisinde en ileri seviyeyi yakalamak ve elde edilecek caydırıcı silahlarla düşmandan gelebilecek zararları durdurmaktır. Güç bulundurma, saldırıya geçme ve savaş açma anlamında değildir. Güçlülerin sözünün geçtiği ve kanunlarının geçerli olduğu günümüzde Müslümanların güçten yoksun olmaları içler acısı bir durumda bulunmalarına sebep olmaktadır. Ayette geçtiği gibi, düşmanın yüreğine korku salacak derecede güç sahibi olmaları ve silah teknolojisinde ilk sözü söylemeleri Müslümanların etrafında caydırıcı duvarların örülmesine yol açacaktı. Dünyanın farklı yerlerinde İslam’ın mukaddesatına dil uzatanlar ve Müslümanların kanlarını akıtanlar buna cüret göstermeyeceklerdi. Ayrıca Müslümanların gücü, hiçbir engelle karşılaşmaksızın İslam’ın mesajının yeryüzünün dört tarafına ulaşılması imkânını doğuracaktı. Pusulasını kaybeden inançsız toplumlar İslam’ın çağları ve coğrafyaları aşan evrensel mesajıyla karşılaşacak, İslam’ın cezabiyetinin sıcaklığında kendilerini keşfedecek ve yeniden hayata tutunma imkânına kavuşacaklardı. Bugün İslam’ı hedef tahtasında oturtan güçler, İslam’ın cihad kavramını farklı alanlara çekerek Müslümanlara vahşi bir çehre biçmeye çalışmaktadırlar. Müslümanların etkisizlikleri ve tepkisizlikleri büyük oranda güç yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. Oysa cihad müessesi hakkıyla işlenseydi yeryüzünde adaletin sağlanmasına yol açacak ve günümüz insanının şiddetle ihtiyaç duyduğu İslami söylemin yeryüzünün dört tarafına ulaşmasına sebep olacaktı. Ayette Mü’minlerden, İslam düşmanlarına karşı hazırlıklı olunması ve kuvvet hazırlamasını isteniyor. Bu hazırlık insan gücünün ulaşabildiği en yüksek seviyede olmalıdır. Örneğin günümüzün zalimlerine karşı durmak ve hesap sormak için ses getirebilen kitlesel güce ihtiyaç var. Zulme boyun eğmeyen, itiraz eden ve hesap soran inanmış halk kitlelerinin sabrı, azmi ve sorgulayan ruhu zalimlere karşı güçlü silaha dönüşecek, Müslümanlar için güvenlik içinde yaşama alanları doğuracaktı. Müslümanların kuvvet hazırlamaları ve güçlü olmalarının ana hedefinde, Allah’ın ve Müslümanların düşmanlarının kalplerine korku salma yatmaktadır. Güç hazırlama önemli ölçüde ekonomiye dayandığından, Allah Teala bu inceliğe dikkat çekmekte Müslümanları Allah yolunda harcamaya çağırmaktadır. Bu alanda fedakârca harcama yapanlara karşılığının verileceği ve bunların haksızlığa uğratılmayacağı bildirilmektedir. Yeryüzünde bir ırkın, ulusun, sınıfın veya ferdin egemenliği yerine Allah Teala’nın hükümlerinin geçerli olması, fitne ve fesadın sona ermesi, adalet ve barışın sağlanması için İslami cemaat veya İslami devletin caydırıcı güce sahip olması, bununla da saldırgan düşmanı korkutması gerekir “(Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.” (Furkan Suresi 31) KUR’AN TOPLUMUNUN DÜŞMANLARI “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.” (Nisa Suresi 101) Allah Teala, kâfirlerin Kur’an toplumunun düşmanları olduklarını, bunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini, Mü’minlere her an kötülük yapıp zarar verebileceklerini bildirerek uyarıda bulunur: “Sizin apaçık düşmanlarınızdır” diyerek, Kur’an toplumunun düşmanlarını tanıtan Allah Teala, Mü’minleri duyarlı olmaya, düşmanlarını yeterince tanıyıp onlardan gelebilecek zararları etkisiz hale getirmek için tedbirli davranmaya çağırır. Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi. (Araf Suresi 129) Peygambere ve onun bağlılarına savaş açanlar düşman olarak nitelendirilmektedir. Sünettullah gereği zalimlerin hükümranlığına sonuna kadar müsaade etmeyen Allah Teala, sabreden, direnen ve bütün imkanlarını seferber ederek Allah yolunda çalışan Mü’minleri yeryüzünün halifeleri kılacak zalimleri ise zelil edip alçaltacaktır. Tarih boyunca süreç bu şekilde işlemiştir. “Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.” (Mümtehine Suresi 1) Ayet-i kerime, Mü’minlerin düşmanlarının kimler olduğunu, onlara karşı nasıl bir tutum içinde bulunulması gerektiğini açıkça ortaya koyar. İslam’ı inkar eden ve Kur’an toplumuna düşmanlık yapan kafirlere karşı gizli ya da açık hiçbir şekilde sevgi ve muhabbet beslenmesini kesin ifadelerle yasaklar. Onların hiçbir şekilde Mü’minleri kabul etmeyeceklerini, dinlerinden dönmedikçe onlardan razı olmayacaklarını bildirir. İslam düşmanlarına kesin ve net çizgilerle tavır konulması, onlara hiçbir şekilde muhabbet beslenilmemesi istenir. Allah Teala’nın uyarılarına rağmen Allah’ın ve Mü’minlerin düşmanlarına sevgi besleyenlerin yollarını kaybetmiş sapıklık içerisinde debeleyen kişiler olduğu vurgulanır. Oysa günümüzde İslam düşmanlarını dost edinen, onlara sevgi ve muhabbet besleyen, buna karşın amaçları sadece Allah rızası olan Mü’minlere şiddetlice düşmanlık yapıp kin ve nefretle yaklaşan ve Müslümanlık söz konusu olunca mangalda kül bırakmayanların yoğunluğu insanı adeta sarsmaktadır. Bunlar göz göre göre Allah Teala’nın ölçüsü çiğnemektedirler. Allah’ın düşman addettiklerini, Allah’ın çağrılarına rağmen dost görmekte, muhabbetle yaklaşmaktadırlar. Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (Münafikun Suresi 4) Kur’an toplumunun asli düşmanlarının başında münafıklar gelir. Ayet, ardına saklandıkları nifak perdesinin altındaki çehrelerinin kompozisyonunu çarpıcı şekilde ortaya koyar. Cüsseleri yerinde, şekilleri göz dolduran ancak yapay sevgi gösterisinde bulunan, kaypak kişiliklere sahip olup gerçek çehrelerinin ortaya çıkacağının verdiği korkudan dolayı şiddetli endişe içinde debelenirler. Ağacın gövdesine saplanmış, aynı rengi taşıyan, ancak ağacı içinden oyan kurtlara benzerler. Kimliklerinin ortaya çıkması korkusuyla her çağrıyı aleyhlerinde zannederler. Bunlar Kur’an toplumunun en büyük düşmanlarıdır. "Onlar düşmandır; onlardan sakın!" buyrularak münafıklardan sakınılması gerektiğinin altı çizilir. Müslüman göründükleri için bunlarla mücadele zor ve sıkıntılıdır. Müslümanların birbirlerine girdiği, aralarında savaş çıktığı gibi yaygaraların kopmaması için Resul-i Ekrem (sav) doğrudan bunları öldürmeye yanaşmıyordu. Ancak tehlikelerinden ciddi şekilde endişe duyuyordu. Kur’an toplumuna zarar vermemeleri için süreç içinde etkisizleştirmeye çalışıyordu. Onları nifak hastalığından uzaklaştırmak için yoğun çaba harcıyordu. Oysa kalplerinde nifağın yuvalandığı insanların çoğu iman etmeye yanaşmıyordu. “Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al, dediler.” (Araf Suresi 126) Diktatörler Kur’an toplumunun en tabii düşmanlarıdır. Kur’an toplumunun İslam’a olan inancı onlara itaati yasakladığından çılgına dönüp saldırganlaşırlar. Müslümanlara darbe vurmak için fırsat kollarlar. Buna karşı Müslümanların sabretmesi ve direniş silahına sarılması gerekir. Zira Allah’ın düşmanlarına karşı teslimiyete ve boyun eğmeye hiçbir şekilde müsaade edilmez. De ki: "Ey Kitap Ehli, yalnızca Allah'a, bize indirilene ve önceden indirilene inanmamız ve sizin çoğunuzun fasıklar olmanız nedeniyle mi bizden hoşlanmıyorsunuz?" (Maide Suresi 59) Müslümanlara düşmanlıkta sınır tanımayan Yahudiler, İslam’ın yayılmasını engellemek için yoğun çaba harcıyorlardı. Engelleyemeyince saldırıya geçiyorlardı. Kaba ve çirkin sözlerle Müslümanları aşağılamaya çalışıyorlardı. Müslümanların sabrı karşısında etkisizleşince fiili saldırılara geçiyorlardı. Medine’de yaşayan Yahudilerin Müslümanlara karşı kin, nefret ve saldırganlıkları, bununla yetinmeyip savaş açmaları düşmanlıklarının boyutunu ortaya koyar. Günümüzde Siyonistlerin mazlum Filistin halkına karşı estirdikleri terör İslam’a ve Kur’an toplumuna karşı besledikleri tarihi düşmanlığın ve kinin en basit şekilde dışarı yansımasıdır. Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.(Büruc Suresi 8) Kur’an toplumuna karşı gösterilen düşmanlıklar daha çok Allah’a olan imandan kaynaklanır. Tepki gösterenlerin Allah’a düşmanlıkları tahmin edilenden çok daha fazladır. Dolayısıyla iman elbisesi giyinmiş Mü’minleri görünce çılgına dönüp saldırganlığa başlarlar. Etrafımızda bu tiplere çokça rastlarız. İslam’a olan kinlerini her alanda izhar ederler. Allah’a düşmanlıklarının yoğunluğunu, Müslümanlara besledikleri kin ve nefretin sınırsızlığını ortaya koyar. Bunların tümünün varacağı yer Allah’ın huzurudur. Orada yaptıklarının hesabını bir bir verecekler. Devam edecek… İbrahim FIRAT |