17 - CİHAD, DİRENİŞ VE ŞEHADET KÜLTÜRÜ Mücadele alanına girince, Allah’ın ve mü’minlerin düşmanlarına karşı cihad sahasına adım atınca siyasi, sosyal, ekonomik, ailesel, maddi ve manevi bir dizi sorunlar koca setler gibi engellemeye başlar. Bu aşamada Mü’minleri şehadetin sınırına ulaştıracak güçlü direnç vasıtalarına ihtiyaç duyulur. İşte direniş ve isar birçok problemin üstesinden gelmeye yardımcı olan, dağ gibi büyük sorunları aşmayı kolaylaştıran, sıradanlaştıran ve hatta toz dumana çeviren en büyük sermayelerdir. Direniş ve isar payeleri üzerinden yükselen cihad büyük destanlar yazmaya gebe bir çerçeve belirler. Bunun en son noktası cihadın en yüksek mertebesine tırmanma, yani şehadettir. Aslında cihad, direniş ve şehadetle iç içe geçmiş, kopmaz bir halka halinde bir bütünlük doluşturan Allah erlerinin önemli vazifesidir. Zaten Kur’an toplumunun en önemli ve belirgin özelliklerinden biri taşıdığı cihad bilincidir. Cihadın olamazsa olmazları olan direniş ve isar, ciddi bir duruşu, düşmana karşı eğilmez bir başkaldırıyı ayakta tutan ve muhkemleştiren temel taşlardır. Bunlarla birlikte yükseltilen direniş çırasıyla ölümü ölüme mahkûm ederek gelen şehadet, yeryüzünün başlangıcından bugüne bütün zamanlarda Allah Teala tarafından takdir edilen ve övülen insanın ulaşabildiği en yüce makamdır. Direniş kültürü: Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin." (Fussilet Suresi 30) Müminler, tevhidi bilinç doğrultusunda tutturulan yoldan sapmadan, sağa sola savrulmadan, sabrederek, direnerek, zorlukları birer birer çiğneyerek, dosdoğru istikamet üzere yürürler. İslami yol ve davanın düşmanları çok, engebeler ve zorlukları haddinden fazla olduğundan büyük tahammül ve fedakârlıklara ihtiyaç duyulur. Kuvvetli bir iman, ciddi bir direniş ve direnişin aksamadan yürütülmesi için fedakârlığın en üst seviyesi olan isar silahıyla meydana çıkılmalı. Dosdoğru istikamet üzere bu derecede ciddi bir yürüyüş sergilendiği, öldüresiye gelen darbelerin önünde durulduğu ve korku dağları birer birer aşıldığı zaman hedefteki menzillere ulaşmanın önünde hiçbir engel duramayacak. İşte bunlar, Allah’ın dinine sımsıkı sarılanların ve insanları Allah’ın dinine davet edenlerin sahip olması gereken özelliklerdir. Bu azim ve bu kararlılıkla devam eden yürüyüş ve sarsılmayan istikamet en güzel meyvelerini verecek. Mü’min hayatlar insanları cezbeden birer olguya, birer hakikat mücessemesine dönüşecek. Onlarda yollarını bulacak insanlar, İslam’ın nuruna yönelip hakikate açılacaklar. Zalimler ve zorbaların tahtları sarsılacak. Müminlerin safları güçlenerek büyüyecek. Yenilgiye götüren zaaflar bir bir onarılacak. Bu ruh ve kararlılık, gelecek nesillere aktarıldıkça insanların zihinlerini ve davranışlarını harekete geçiren ve yönlendiren büyük bir kültüre dönüşecek. “O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hud Suresi 112) İnsanda sarsıntıya yol açan büyük çağrıyla karşılaşıyoruz. Sarsıntıya yol açan bu çağrı karşısında Hz. Resul-i Ekrem (sav) “Hud suresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” buyururlar. Surenin neresinin ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” bölümüne işaret ederler. Hayatın önünce çıkan zorluklara karşı mücadele, bozgunculuklara karşı mücadele, toplumda fesat ve fücuru yaygınlaştırmaya çalışan İslam düşmanlarına karşı mücadele, işte bu, Mü’minin yolu ve sarsılmaz duruşudur. Aşk ve azimle yürütülen mücadelenin basamaklarından yükselirken, Allah Teala’nın uyarısıyla karşılaşırız. Aşırı gidilmemesi, mücadelenin bütün aşamalarındada itidalin muhafazası emredilir. De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.” (Tevbe Suresi 24) Kur’an toplumunun İslami mücadeledeki haritasının sınırları ayeti kerime ile belirgin hale getirilmiş. Dünyadaki bütün nimetler bir tarafa bırakılırken, Allah’a, Peygamberine ve Allah yolunda cihada karşı sevgi öne çıkarılmakta, Kur’an toplumunun bütün sevgisinin bu noktaya yönlendirilmesi istenmektedir. Allah’ın ve Allah Resulü’nün sevgisi birçok ayette geçtiği için bundan neyin kastedildiği rahatlıkla anlaşılır. Ancak Allah ve Resulü’nün sevgisinin yanında Allah yolunda cihad sevgisi zikredilmekte, cihadı sevmeyenler, cihad etmeyenler ve cihad kültürünü hayatlarının bir parçası haline getirmeyenler şiddetli bir şekilde uyarılmakta, ardından Allah Teala’nın fasıklar topluluğunu hidayete erdirmeyeceği hatırlatılmaktadır. Şehadet Kültürü: Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır." (Ali İmran Suresi 195) Dosdoğru yolda yürürken, İslam’ı dünyalık hiçbir değere feda etmezken, zulüm ve zorbalıklara karşı çıkarken, toplumda bozuklukların ve çürümüşlüklerin düzeltilmesi, zorbaların hükümranlıklarının son bulması çabaları sürerken tepki ve düşmanlıklar tabii olarak ortaya çıkar. Peş peşe sıralanan baskılar hayatı yaşanmaz hale getirir. Ardından yok etme operasyonları başlar. İşte burası, tırmandırılması gereken direniş için en önemli noktadır. Hayat sınırları daraltıldığı, yaşama imkânları elden alındığı zaman hicret yolu açılır. Başka diyarlarda İslam’ı dosdoğru yaşama arayışlarına girişilir. Bazı zamanlarda hicrete yönelme başlamadan zorbaların dayanılmaz dayatmaları devreye girer. Baskı, eziyet ve işkenceler mustazafları tamamıyla kuşatır. Direniş durmaksızın devam eder. Düşmana zarar verecek güç bulunmazsa da boyun eğmeyen izzetli bir duruş sergilenir. Küfür dalgaları arasında debelenen, anlamsız çaresizlikler içinde kıvranan zalimler, zulümlerine karşı çıkan Mü’minleri şiddetli bir şekilde cezalandırmak için çabalamaya başlarlar. Müslümanlara karşı kinlerinin şiddeti kan dökmelerine yol açar. Yeryüzünde adaleti ikame etmek için çabalayan Mü’minleri katletmeye başlarlar İşte Kur’an toplumu fertlerinin mücadelesinin ulaştığı en yüksek mertebe. Direnişin en güzel meyvesi olan şehadet Mü’minleri, makamların en yükseğine yükseltmekte… İşte Allah Teala’nın istediği ve övdüğü biricik yol. İşte rabbani metot! İşte Kur’an toplumunun izzetli ve şerefli yürüyüşü… De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz." (Tevbe Suresi 52) Bu rabbani yürüyüşte zafer şehadet mutluluk getiren iki güzelliktir. Zaten iki yoldan başkası bulunmamaktadır. Bunlar Allah Teala’nın övdüğü güzelliklerdir. İstikamet üzere yürüyen Müslüman’ın ulaşacağı akıbet ikisinden biri olacak. İkisi de hayırlı sondur ve insanın önüne güzellikleri açan kapılardır. “Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. Kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir ecir vardır. Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Ali İmran Suresi 169-173) İşte ölümü öldüren silah! İnsanların çoğu yeryüzünde yarı ölü canlıları anımsatırken, oysa şehitler ölümü öldürerek diriliğin tepelerine tırmanırlar. Beşeri bakışların onları ölü olarak nitelendirmesi üzerine Allah Teala derhal uyarmaya başlar. “Sakın onları ölü saymayın” Onlar beşeri hayatı bulandırmaya çalışan tevhid düşmanlarının yaydığı ölümcül kokulu beşeri hayatın gömleğini çıkarmış, tamamıyla dirilerden olmuşlar. Üstelik sıradan olmayan, Rableri katında en güzel nimetleri beraberinde getiren, sonsuz rızklara ulaştıran bir diriliştir bu. Allah’ın fazlından lütfetmesiyle sevinçlere gark olmuşlar. Şehadetin aşk bahçelerinde hoşnut ve mutludurlar. İşte onların diriliği, Allah katında güzel nimetlere ulaşmaları Mü’minlerin ecirlerinin boşa çıkarılmayacağının da müjdesi niteliğindedir. Kur’an toplumunun “dosdoğru olma” ve şartlar ne olursa olsun Allah yolunu izlemekten kaynaklanan ruh hali cennete giden Mü’minlerle aynı paralellikte buluşur. Allah’a bağlılıkta hiçbir sarsıntıyla karşılaşılmaması, İslam’ın her alanda gereği gibi yaşanmaya çalışılması, bu alanda karşılaşılan büyük engeller, sıkıntı ve problemler hayata yeni anlamlar kazandırmış ve korunmaya çalışılan İslami hayatı güzelleşmiştir. Önden gidenlerin, yani Allah katında güzel nimetlere konan şehitlerin ardından yürüyen bu Mü’minler vazifelerini hakkıyla icra ederken yürüyüşlerine aynı doğrultuda devam etmektedirler. Allah'tan başka dayanak kabul etmeyen, O’nun emirlerine kamil manada boyun eğen, bela, musibet ve zorluklara eyvallah deyip direnişin en alasıyla karşılık veren, düşmanın topuna, tüfeğine, füzesine ve nesilleri yok eden ölüm silahlarına karşı “Allah bize yeter” diyen Mü’minler, direnişi hayatlarının bütün alanlarında kültür haline getiren Kur’an toplumunun fertleridir. İşte budur Allah erlerinin en bariz özellikleri. Devam edecek… İbrahim FIRAT |