Yine Kerbela’nın ağır ve boğucu havası bizi çepeçevre kuşatıyor. İmam Hüseyin (as)’ın Ehl-i Beytiyle ve yaranlarıyla kızgın çöllerde susuz bırakılıp kılıçtan geçirildiği o felaket gününün acısı yine bizi derinden sarsmaya başladı. Yüreğimizi sonu gelmez Hüseyni yas kapladı. Hüseyin (as) için akan gözyaşları köze çevirdi içimizi. Yine yerle gök Hüseyin (as)’ın matemiyle hüzünlere boğuldu. Yine karalar bağladı güneş. Ve Hüseyin (as)’ın yasını tutmaya başladı yedi semada melekler… İmam Hüseyin (as)’ın hayatı ve başladığı günden bugüne dek çağları aşarak gelen kıyamı Müslümanlar için büyük mesajlar içermektedir. Hz. Peygamber (sav)’in terbiyesiyle hayata başlayan, Hz. Fatıma (as)’nın Hz. Ali (as)’nin mektebinde yetişen İmam Hüseyin (as) ilimde ve amelde zamanının numunesiydi. Hz. Ali’nin ve Hz. Hasan’ın hilafet günlerinde önemli hizmetlerde bulundu. Hz. Hasan’ın şehadetinden sonra gerek evinde gerekse de Mescid-i Nebi’de Peygamber âşıklarının her alanda başvuru kaynağıydı. Peygamber ailesinin büyüğü ve temsilcisiydi. Bu arada Muaviye’nin İslami sistemi saltanata dönüştürme çabalarından rahatsızlık duyuyordu. Herhangi bir kıyama kalkışmadı. İnsanları irşad etmeye ve İslam’ın hakikatlerinden haberdar etmeye devam etti. Her şey Muaviye’nin ölümüyle başladı. Hz. Hasan (as) ile yaptığı anlaşmayı hiçe sayıp İslami yönetimi saltanata dönüştürme çabaları rahatsızlıklara sebep olmuştu. Muaviye’nin ölümünden sonra saltanata hazırladığı şarapçı ve hokkabaz oğlu Yezit, İslam ülkesinin hükümdarlığına getirildi. Babasının tavsiyesi üzerine ümmetin içerisinde muhalif çıkışlara müsaade etmek istemeyen Yezit, korkusunu içinde taşıdığı İmam Hüseyin (as)’dan biat alınması için Medine’ye haber gönderdi. İmam Hüseyin (as)’a başvuran Yezid’in valisi biat talebinde bulundu. Hz. Hüseyin (as) biat etseydi hiçbir sorunla karşılaşmayacaktı. Yine evinde ve Mescid-i Nebi’de insanları irşat etmeye devam edecekti. İnsanları İslam’ın hakikatlerinden haberdar edecek, İslami ilimlerin yaygınlaşması için çabalayacaktı. Mescid-i Nebi’de ders halkalarını idare edecek, İslam coğrafyasının dört bir yanından Medine’ye akın eden gençleri İslami ilimlerde derinleştirecek ve uzmanlaştıracaktı. Bazı şartlar çerçevesinde biat edeceğini söyleyip pazarlığa oturabilirdi. Örneğin Şam camilerinde İmam Ali’yi aşağılayan sözlerin hutbelerden çıkarılmasını, daha önce Efendimiz (sav)’ın, Hz. Fatıma’ya bağışladığı Fedek hurmalığının geri verilmesini ve daha başka şeyleri isteyebilirdi. Yezit, İmam Hüseyin’in bütün isteklerini kabule hazırdı. Biat karşılığında ne isterse vereceğini defalarca duyurmuştu. Böylece saltanatı için potansiyel tehlike olarak gördüğü Ehlibeyt’en emin olacaktı. Hz. Hüseyin (as) bunlardan hiçbirine yanaşmadı. Pazarlığa ve uzlaşıya varacak hiçbir istekte bulunmadı. Yezit’e biat etmesi durumunda, fasıkların yönetimini kabul etmiş olacaktı. İslam hilafetinin yerine saltanata dönüştürülen sistemi kabul edecekti. İslam’la alakası olmayan Yezid’in din işlerinin başına temsilci atadığı ve böylece din ile devlet işlerini birbirlerinden ayırdığı sistemini kabul edecekti. Zulüm ile el ele verme, İslam’ın ruhuna uymayan sistemi kabul etme ve fasıkların hükümranlığına boyun eğme Hz. Peygamberin tebliğini yaptığı ve Hz. Hüseyin (as)’ın yetiştiği nübüvvet mektebine aykırıydı. Zira nübüvvet mektebinde büyüyen İmam Hüseyin (as) buradan aldığı gıdayla doğrudan Hz. Peygamber (sav) ve İmam Ali (as)’dan öğrendiği İslam’ın çizdiği yol ve kazandırdığı bakış açısıyla hareket ediyordu. Bu şartlar altında biati düşünmeyen Hz. Hüseyin (as) bir çıkış arıyordu. Hz. Hüseyin (as)’a biat etmek isteyen ve onu memleketlerine davet eden Kufelilerden aldığı binlerce mektup üzerine buraya yöneldi. İmam Ali ve İmam Hasan zamanında tecrübe edilen Kufelilere yeterince güvenmiyordu. Onlarla birlikte başlatacağı kıyamın başarılı olmasının zor olduğunu biliyordu. Kufelilerde yarı yolda bırakma ahlakı tecrübeyle sabitti. Ancak davet onlardan geldiği ve başka gideceği yeri olmadığı için Kufe’ye yöneldi İmam Hüseyin (as). Kendisinden önce Kufe’ye elçisini gönderdi. Kufe’den gelen kervanlarla konuştu. Kufe halkının gönlünün İmam Hüseyin (as)’den yana, kılıçlarının ise Yezit’in emrinde olduğu bildiriliyordu. Bu arada Kufeliler Hz. Hüseyin (as)’ın elçisine sahip çıkmadılar. Elçi, Yezid’in valisinin tayin ettiği adamlar tarafından öldürüldü. Elçiyi korumayan Kufe’nin kendisini de korumayacağını biliyordu. Gelen olumsuz haberlere rağmen Hz. Hüseyin (as) yoldan dönmedi. Kılıçların altında paramparça olmayı, İslam’ın bozulmasına, fasıkların Müslümanları yönetmesine ve hilafet sisteminin saltanata dönüşmesine tercih etti. Kerbela çöllerinde Yezid’in ordusuyla karşılaştı. Komutanlarıyla günlerce müzakerelerde bulundu. Yezid gibi bir fasığın Müslümanları yönetemeyeceğini, İslam’da saltanatın olmadığını ve fasıklara biat edemeyeceğini dile getirerek kararlılığını bildirdi. Dedesinden ve babasından öğrendiği İslam, zalimlerin ve fasıkların karşısında durmayı gerektiriyordu. İmam Hüseyin (as) boyun eğmeyince, biat etmeyince ve saltanatla uzlaşmayınca, zalim ve diktatör Emevi rejiminin kılıçlarına maruz kaldı. Ağır hasta olup savaş meydanına çıkacak takati bulunmayan oğlu Zeynelabidin hariç, ailesinin bütün erkekleri kılıçtan geçirildi. Dedesinin bina ettiği devletin halifesi olduğunu iddia eden otorite, Hz. Hüseyin (as)’ın altı aylık yavrusuna bile acımadı. Vahiy mektebinde yetişen ve İslam’ı ana kaynağından öğrenip yaşayan İmam Hüseyin (as)’in inandığı İslam, fasık yöneticilere ve saltanata dönüşen sisteme boyun eğmeyip kıyam etmesine ve kendisiyle birlikte bütün ailesini bu yolda feda etmesine yol açtı. Hz. Hüseyin’in kıyamını tahlil edip kendi durumumuzla karşılaştırdığımız zaman çelişkili söylemlerin, bin dereden su taşıyarak oluşturduğumuz bahanelerin ve İslam’la hiçbir alakaları olmayan, hatta varlıkarını İslam’ın yok edilmesi üzerine bina eden rejimlerle karşı karşıya gelmemek için oluşturduğumuz yorumların arkasına sığınarak bina ettiğimiz alanlarda büyük çelişkiler yaşamıyor muyuz? İmam Hüseyin (as)’ın tuttuğu yol mu doğru bizimki mi? İbrahim FIRAT
|