“Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever.” (Âl-i İmran 146) Şehid Şeyh Said 1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesine bağlı Kolhisar Köyünde dünyaya geldi. Âlim ve Şeyh kökenli bir aileden gelen Şeyh Said, seyyid olup şeceresi Hz. Hüseyin’e (as) dayanmaktadır. Ailesi Osmanlı Padişahı 4. Murat döneminde zulümlerle karşılaşmaya başladı. 1639’da Şeyh Said’in dedesi Seyyid Haşim katledildi. Dedesi Osmanlı yönetiminin saraydaki İslami olmayan hayatlarına karşı itirazda bulunmuş ve verdiği mücadelenin bedelini zamanın sultanının kendisini şehit etmesiyle ödemiştir. Şeyh Said, gençlik yıllarında dedeleri gibi kendini ilme vermiş, İslami eğitimin yanında zühd ve irfana adayarak şeyhlik mertebesine ulaşmıştır. İlmiyle amel eden önder bir şahsiyet olarak mücadele sahasına ayak bastı. Arapça, Farsça, Kürtçe ve Türkçe dilinin yanı sıra gittiği Hindistan’da Hint Müslümanlarının dili olan Urduca’yı öğrendi. İlmi kariyeri ile insanları cezb eden Şeyh, etkileyici hitabet diline sahipti. Zamanını ibadet, ilim ve irşadla geçirip İslam’a büyük hizmetlerde bulundu. İslami ilimleri öğretmek amacıyla medreselerde talebeler yetiştiren Şeyh Said, ilmi yaygınlaştırmak için Kürdistan’ın değişik vilayetinde medreseler açtırdı. Medrese eğitim geleneğinin kök salması için büyük gayretler gösterdi. Yetiştirmiş olduğu talebelerine Kürdistan’ın birçok yerinde açtırdığı medreseleri düzenli olarak ziyaret edip oralarda okuyan talebelere cihad ve İslam’da devlet derslerini verdi. Kemalist rejimin kurulmasından bir süre sonra İslam’a ve Müslümanlara karşı sergilenen tavır ve uygulamaları mercek altına alan Şeyh Said, gelişmelere ve uygulamalara lakayt kalamazdı. Yıllarca eğitip bilinçlendirdiği medrese âlimlerini ve şeyhleri harekete geçirdi. Halkı bilinçlendirme faaliyetlerine başladı. Halk, henüz kıyam edecek seviyeye ulaşmamıştı. Şeyh’in kontrolü dışında gelişen bazı olaylar hareketin olgunlaşmadan kıyama dönüşmesine sebep oldu. Kürdistan’daki hareketliliği yakından takip eden devlet meydana gelen münferit olayları bahane edip hareketi bastırmak için provokasyonlarda bulundu. Bununla da yetinmeyen devlet, kirli ruhlu ajanlar ve milis güçlerini devreye koyarak kimi yerlerde Şeyh Said askerleri adına halkın malı ve namusuna el uzatılmasına sebep oldu. Bu yolla bilinçsiz halkı hareket karşısında tavır takınmaya ve cephe almaya yöneltmek için yoğunca çaba sarf edildi. Bunda kısmen de olsa başarı olundu. Ancak Şeyh ve taraftarlarını tanıyan ve onlarla muhatap olan Müslüman Kürtler bu oyuna gelmeyerek kıyamı desteklediler ve bunun neticesinde de büyük bedeller ödediler. Cumhuriyetin kuruluşundan 16 ay sonra 13 Şubat 1925’te Şeyh Said’in Cuma hutbesinden sonra yapmış olduğu bir konuşmanın ardından kıyam ve başkaldırı başlamış denilebilir. Böylece Kürdistan’ın birçok yerinde ayaklanmalar başladı. Ne yazık ki tam olgunlaşmamış bir harekete karşı var gücüyle yüklenen Kemalist Rejim, katliamlar yaparak adeta Müslüman Kürt halkını kıyımdan geçiriyordu. Derken 14 Nisan 1925’te Muş’un kuzeyinde Murat nehrini geçmeye çalışan Şeyh Said, Binbaşı Kasım’ın ihaneti neticesinde yakalandı. Kendisine yakışır şekilde kahramanca tavır sergileyip hiçbir şekilde zalimlere boyun eğmedi. İdam edilme korkusuna kapılıp zilleti seçmedi. Kendisine yakışan tavır olan izzeti seçti. Allah’a karşı ve halkına karşı sorumluluğunu yerine getirmenin huzuru içinde neticesi belli olan İstiklal Mahkemelerinde davasını anlatarak kendisinden sonra geleceklere izzetin ne olduğunun dersini verdi. 28 Haziran 1925’te Şeyh Said ve 47 yareni asılarak idam edildiler. Bu tarih; Kemalist rejimin İslam’a ve Müslümanlara açtığı ve halen devam etmekte olan bir savaşın tarihidir. Bu tarih; Cemilerin ahıra çevrildiği, İslami ilim ve eğitimin yasaklanıp Kur’an’ların yakıldığı ve İslami tesettüre el uzatıldığı tarihtir. Bu tarih; Müslüman Kürt halkını etkisizleştirme, ortadan kaldırma, Kürt ve Kürdistan’ı yok sayma tarihidir. Bu tarih; Zulme boyun eğmeyenlerin kıyımdan geçirildiği, âlimlerin darağaçlarında sallandığı, hamile kadınların dipçiklerle katledildiği, beşikteki bebeklerin süngülerle vurulduğu, elleri kınalı gelin ve damatların, yaşlı nine ve dedelerin katledildiği, köylerin yıkılıp harap edildiği acımasız bir savaşın tarihidir. Bu tarih; 85 yıldır süren kirli mi kirli, gaddar mı gaddar, acımasız mı acımasız, hunhar mı hunhar, bir savaşın tarihidir. Bu tarih; Vahşet, kan, gözyaşı, sürgün ve talanlar üzerine temeli atılan zalim Kemalist Rejimin zulüm tarihidir. Bu tarih; Sadece Şeyh Said ve 47 arkadaşının idam edildiği tarih değildir. Bu azizlerin şahsında Müslüman Kürtlere verilen aşağılık mesajın tarihidir. Bu tarih; İdam edildikten sonra naaşları ailelerine verilmeyerek gizli olan makberleriyle Kemalist rejimin Müslüman önder ve rehberlerin ölüsüne bile tahammül edemeyişinin ve mezarlarından bile korktuğunun tarihidir. Bu tarih; Müslüman Kürt halkının hiçbir zaman TC rejimi ile dost olamayacağının tarihidir. Bu tarih; Kirli ruhlu hain ve ajanların davaya ne kadar büyük zarar verdiğinin ve bu tip satılmışların her zaman olabileceğinin bilincini belleklere kazıyan tarihtir. Bu tarih; Zulüm var oldukça, Allah yolunda mücadelenin de devam edeceği dersini veren bir tarihtir. “Ve sakın Allah yolunda katledilenleri ölüler sanma, hayır, hep hayattadırlar, Rablerinin indinde yaşarlar.” (Âl-i İmran–169) Şahadetlerinin 85.yılanda Peygamber varisi Rehber Şeyh Said ve yarenlerini hasret ve minnetle anıyoruz. M. Celal Mücahid
|