Batıdaki sanayi devriminden sonra, seküler düşüncesinin hakim olmasıyla birlikte din temeline dayanan ahlaki yapı ve değerlerin tümü yok edildi. Yeni değerler maddi ölçüler esas alınarak belirlendi. Bu yeni dünyada dinin hükümlerine göre varlığını sürdüren kadının hesabına düşen pay onun bedeninden ve cazibiyetinden faydalanmaktı. Oysa bedenini örten tesettür kadının cazibiyetini örtüyordu. Dolayısıyla her türlü örtü yok edilmeliydi. İşte kavganın dayandığı en hassas nokta burasıydı. Onlarca yıldır yaşadığımız acıların ve sıkıntıların temelinde bu mantık yatıyordu. Oysa Batının kültür, gelenek ve değerleri bizim değerlerimizle uyuşmadığından Batı kültürünün neticesi olan “sekülerizm”, yani “dini, hayattan dışlama” düşüncesi de İslam’la yoğrulan kültürümüzle uyuşmuyordu. Ancak bütün bu gerçeklere rağmen Batı başkentlerinde bizim için tayin edilen hayat sistemi bizi yönetenler tarafından zorla dayatılıyordu. Batı sömürgeciliğinin son iki asırda İslam dünyasına yönelik en önemli hedeflerinden biri İslami değerlerin ortadan kaldırılmasıydı. İslam toplumunu bozmanın en geçerli yolunun kadından geçtiğine kanaat getiren Batı, bütün oklarını Müslüman kadınlarının bedenini örten tesettüre yöneltti. Müslüman kadının varlığının ve kimliğinin sembolü niteliğindeki tesettürün rengini solma, sönükleştirme ve sıradanlaştırmak için uzun soluklu ve kapsamlı programlar icra edildi. Fransız İhtilalinden sonra Batının İslam dünyasına yönelik başlattığı işgal hareketleriyle sarı saçlı yeşil gözlüler tarafından ümmet coğrafyasının bir bölümünün uzun süreli işgalinden sonra devreye sokulan ulus devlet projesiyle İslam coğrafyasında Batılı emperyalistlerin memurluğuna soyunanların eliyle İslami değerlere karşı başlatılan savaş aralıksız devam etti. İslam dünyası “devrimler” adı altında dayatmacı değişimlere maruz bırakıldı. Kaderi acılarla yoğrulmuş biçare coğrafyanın insanları ağır bedeller ödemeye mahkum edildi. Müslüman kadınların Batı kadınları gibi giyinmesi gerektiği, bunun başka alternatifinin bulunmadığı propagandası her alanda dillendirildi. Batının hesaplı çabalarıyla birlikte Avrupa şehirlerinde cadde ve parklara serpilen tesettürsüz kadınların varlığı İslam dünyasının Batı hayranı aydın ve yönetici elitlerinin bakışlarını celbediyor ve iştahlarını kabartıyordu. Batılı devlet adamları ve aydınların kadının tesettürden soyutlanmasının gelişmenin ve medeni olmanın biricik şartı olarak ileri sürmesiyle Batıyı dünyanın cenneti gören aydın ve elit tabakanın önü açılıyordu. Gelişme ve uygarlaşmanın önündeki engelin kaldırılması ve kadınların örtünün zindanından(!) kurtulması amacıyla İslam coğrafyasının önemli merkezlerinde köklü değişimlere gidildi. İslam’a dayanan kanunlar değiştirildi. Okullarda örtü yasağı getirildi. Kamuda çalışan örtülü kadınlar baskı altına alınarak açılma ya da işten el çekmeye mecbur edildi. Örneğin Mustafa Kemal ile geçirdiği 26 günlük gezisinden sonra ülkesine dönen İran Şahı, İran kadınının da Türk kadını gibi açılması durumunda İran’ın uygar ülkeler arasına katılacağını keşfetmişti.(!) Ülkesine varır varmaz kanunların değiştirilmesini emretti. Tesettürü yasakladı. Sokaklara dalan İran asker ve polisi Müslüman kadınların başlarından çarşaflarını çıkarmakla görevlendirildi. Zorbalığa tahammül edemeyen ulema ayağa kalktı. Halkın da desteği yoğundu. İşin gittikçe tehlikeli bir aşamaya doğru gittiğini fark eden Rıza Şah, Meşhed kentindeki protestocuların katledilmesi emrini verdi. Tesettür yasağını protesto eden insanlar topluca katledildi. Binlerce insan hayatını kaybetti. Meşhed katliamında hayatını kaybeden kadın erkek binlerce insanın cesedi üst üste yığılmış, ancak 36 kamyonla taşınabilmişti. 90 yıldır İslami hayat yasaklandığı ve kadınlar örtülerinden uzaklaştırıldığı halde İslam dünyası Batının uygarlık(!) seviyesine çıkamadı. Milyonlarca Müslümana çektirilen bu acılara rağmen Batılılaşmanın ya da taklitçiliğin İslam dünyasına zilletten ve sıkıntıdan başka bir getirisi olmadı. Bütün bunlara rağmen Türkiye’nin aydın ve yönetici elitleri, Batının oyununa geldiklerini ve kandırıldıklarını hiçbir zaman kabule yanaşmadılar. Oysa Batı, bütün bunları Müslüman kadının onur ve şahsiyetini elinden alıp kişiliksizleştirmek için dayatıyordu. İslam dünyasının geleceğinin örtüsüne sadık, iffetli ve vakarlı kadınların eliyle yetişen nesillerle şekilleneceği ve bu nesillerin hiçbir zaman Batıya boyun eğmeyeceği bilindiğinden Batı, şeklen de olsa İslam toplumunu kendisine benzetmek için uzun soluklu çabasını her zaman sürdürdü. Kadının onur ve izzetini yitirmesiyle İslam toplumu büyük tehlikelerle karşı karşıya kalıyordu. Kimliğini yitirmiş kadının yetiştireceği nesillerin muhkem olamayacağı, hatta bu kadınların geleceğin imanlı nesillerini yetiştiremeyeceği ortadayken, yansımalarıyla karşılaştığımız, her geçen gün yozlaşmanın biraz daha arttığı toplumumuz parlak bir geleceğe işaret etmiyor. Bu kötü gidişatı geri çevirmek için Mü’minlerin olağanüstü çabaları, Mü’mine kadınların tesettürlerine sıkıca sarılmaları, iffet ve onurlarını korumaları ve bu değerleri toplumda yaygınlaştırmak için olağanüstü çabalarına ihtiyaç var. Meryem BAŞAK |