İslami tebliğin Kürdistan’a ulaşmasıyla, bu semavi dinin fıtratlarına hitap eden ve içlerindeki özü ifade eden bir öğreti olduğunu anlayan Kürd halkı, büyük topluluklar halinde İslam’ı kabul etti. İslam’ın tebliğini yapan Müslümanlarn Kürdlerle en küçük bir çekişmeye girmediler. İçlerinde yaşadıkları toplum ve hükümetler İslam’ı gözettikçe ve uygulamaya çalıştıkça sorun çıkarmadan ve itiraz etmeden başka milletlerle iç içe yaşadılar. İslami ruh; kardeşliği, birlikte yaşamayı ve paylaşmayı gerektirdiğinden ciddi sorunlarla karşılaşmadan mutluca bir hayat sürdürdüler.
Kemalist rejimin darbesiyle nispi de olsa iktidarda rengi bulunan İslam’ın bütünüyle yok edilmesi hedefleniyordu. Bir taraftan İslam hedef tahtasına oturtulurken, diğer taraftan Türklerin dışındaki kavimlerin yok edilmesi isteniyordu. Herkesin yakından tanık olduğu, Kemalist rejimin tarihi boyunca dayatılan inkâr ve asimilasyonla Kürd halkına büyük acılar yaşatıldı.
Ancak, Kürdler iki yönüyle Kemalist rejimin düşmanıydı. Hem Kürdlüklerinden ve hem de Müslümanlıklarından. Yılların uğraşısına rağmen her iki vasfı da Kürdlerden almaya güç yetiremeyen rejim, yeni taktikler geliştirmek zorunda kalmıştı. Gerek doğrudan gerekse de rejimin dolaylı çabalarıyla İslam’a düşman olarak yetiştirilen ve Komünizmle buluşturulan bazı Kürd gençleri, Müslüman Kürd halkının dini inancını en büyük hedefleri tayin ettiler. Hatta bunların İslam düşmanlıkları Kemalist rejime olan düşmanlıklarıyla kıyaslanmayacak derecede fazlaydı. Bütün hedeflerini “gericilik” diye nitelendirdikleri İslam’ı Kürd coğrafyasından silip süpürmeye yoğunlaştırmışlardı. Böyle bir proje rejimin yıllardır peşinde olduğu hedeflerine ulaşması anlamına geliyordu. İşte aynı hedef için çalışan Komünist Kürdler, dolaylı da olsa rejimin desteğini alıyorlardı.
Kürdlerin hayatında et kemik olmuş İslami inançları neredeyse Komünistleri öfkeden patlama noktasına getirecekti. İslam’a kin ve nefretlerinden dolayı Müslüman Kürdlerin sömürülmeleri ve devletsiz kalmalarının tek sebebinin İslam olduğunu her platformda dile getirdiler.
Kürdler üzerine çalışan Komünist Kürd örgütlerinden tümünün temeli dinsizlik ya da İslam düşmanlığı üzerine bina edilmişti. Başka dinlerle uzlaşsalar da İslam asli ve tek düşmanlarıydı. Müslümanlar ne kadar Kürd olsalar da Komünist Kürdlerin düşman kategorisine girmekten kurtulamazlardı. Kürd bölgesinden çıkan İslami bir oluşumla karşılaştıklarında, kin, nefret ve düşmanlıkları doksan yıldır Kürdlere acı çektiren Kemalist rejime düşmanlıklarından kat kat fazlaca ortaya çıkar. Müslüman Kürd halkının nabzını ölçmek için bazı platformlarda İslam dışı söylemlerini dillendirmeye kalkışırlar. Şiddetli tepki gördüklerinde çehrelerini örtme gayretine girip sessizliğe gömülmeyi tercih ederler. İslam’a düşmanlığın lafla pirim yapamayacağını anlayıp, hesaplarını yoğun propaganda ve köklü eğitim üzerine yoğunlaştırırlar.
Bu türlerin yazılarının satır aralarında İslam’a hakaretlerin serpiştirildiği görülür. Hatta Kürd halkının problemlerinin kaynağını İslam’a yıkmaya çalışırlar. İslam’a düşmanlıklarından dolayı birbirlerine çok benzeyen Kürd örgütleri içerisinde PKK, oldukça şerirleridir. Örgüt yöneticileri fırsatını buldukça değişik platformlarda İslam’a düşmanlıklarını dile getirmekten kaçınmazlar. Ancak, Müslüman Kürd halkından tepkilerin yükseldiğini görünce münafıkane bir tutum sergileyip ayet okumaya başlarlar.
İslam’a olan düşmanlıkları 25 yıldır savaş halinde oldukları Kemalist rejimle işbirliğine varacak kadar yakınlaştırabilmektedir. Bundan iki sene önce Kandil’den Türkiye ordusuna çağrıda bulunan Murat Karayılan, kendilerinin de laik olduğunu, ortak düşmanlarının Müslümanlar olduğunu, el ele verip birlikte Müslümanlarla savaşmayı teklif ediyordu.
Bin dört yüz yıldır Müslüman’ca yaşayan, İslam’ı biricik değeri kabul eden Kürdlerin İslam’a karşı cephede yer almalarını beklemek abesle iştigaldi. Bu zor tabloyu idrak eden Komünist Kürdler, hedeflerine ulaşmak için şeytani taktiklerini sürekli yenilemeye çalışırlar.
Kürdlerin İslam’a bağlılıkları devam ettikçe Kürt toplumlarında istedikleri çılgınlıkları yapamayacak, istedikleri zevk-u sefayı sürdüremeyecekler. Bunu çok iyi teşhis ettiklerinden Müslüman Kürd halkının varlığının tamamlayıcısı olan İslam’ı paslı oklarının hedefi haline getirdiler.
Olaya farklı bir perspektiften bakılınca, Kürdlerin İslam’dan uzaklaştırılması her ne kadar Kemalist rejimin hedefleri arasındaysa da, böyle bir yaklaşım ABD, İngiltere ve İsrail’in de hedefidir. İslam’ın kalelerinin içten çökertilmesi, zayıflaması ve etkisizleştirilmesi için Ortadoğu halklarından İslam’a samimice bağlı Kürdlerin inancının zayıflatılması, gevşetilmesi ve hatta Müslüman Kürd halkının inançsızlaştırılması amaçlanır. Zaten ulus-devlet sınırlarının tayin edildiği ve her kavme verilen bir toprak parçasıyla devletlerin varlığının kabul edildiği yıllarda Irak Kürdistan’ında Kürdlerin rehberliği Molla Mahmudé Berzenci tarafından yürütülüyordu. Müslüman Kürd halkının izzet ve şerefini korumak ve İslam çerçevesinde özgürce bir hayat sürmelerini sağlamak için İngilizlerle savaşıyordu. Kürdlerin rehberlerinin İslam’dan taviz vermemesi ve kendilerine boyun eğmemesi üzerine İngilizler, Ortadoğu’nun eski halkarından olan Kürdleri ulus devletten mahrum ettiler.
Oysa Kürdlerin varlığı sadece İslam’la anlamını bulur. Kürdlerin ruhunu oluşturan İslam yok edilince varlıklarının en hayati parçası eksilecek. Böylece Kürd halkı, huzursuzluğun, sefilliğin ve perişanlığın kol gezdiği bir alanda yine tarihinin en sıkıntılı günlerini yaşamaya mecbur kalacak.
Kürdleri İslam’dan uzaklaştırmak isteyenler, bu Müslüman halkın en azılı düşmanlarıdır. İslam’la et kekim olmuş bu halkı İslam’dan koparmaya kimsenin gücü yetmeyecek. Varlıklarının anlamına kavuştuğu İslam, Kürdlerin özgür ve aydınlık yarınlara ulaşması ve mutlu bir hayat oluşturmasının teminatı olacak.
İbrahim FIRAT |