Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

DOĞUYLA BATI MÜSLÜMANLARININ ARASINDAKİ KÖPRÜLER / İBRAHİM FIRAT

Batı Müslümanlarının önemli bir kısmı, büyük oranda kendilerinden razı, sistemle bütünleşmiş, günahkar da olsa sistemi kendisinden, kendisini de sistemden ayrı görmeyen bir tutumu adeta ahlak haline getirmişler. Düşünce olarak sistemi birazcık aşabilenler Osmanlı’ya yapışmakta, yeniden Osmanlı ruhunu yakalamanın rüyalarıyla tutuşmaktadır. Bu arada büyük oranda kabul gören ve onaylanan İslam, Türk Müslümanlığıdır. Diğerleri hoş görülmemekte, zımni de olsa eleştirilip red edilmektedir. En iyinin Türklere ait olduğu Batıdaki İslami kesimin büyük bir kesiminde kabul gören yaygın bir tutumdur. Müslüman Kürtler söz konusu olunca bu kesimlerden bazıları isimlerinden bile rahatsızlık duymakta, bölücü terörün parçaları olarak görmekte, az bir kısmı ise ötekiler olarak gördükleri Müslüman Kürtleri, sürekli boyunları bökük ve zavallı görmeyi arzulamaktadır. Bu arada Müslüman Kürtler hayırlı bir işe el attığında, sanki hadlerini aşan bir işe el atmışlarcasına çok görmekte burun kıvırmayı da elden bırakmamaktadırlar. Bütün bunların yanında İslam’ın öngürdüğü şekilde kardeşlik hukukuna saygı gösteren ve Müslüman Kürtleri bağrına basan az bir kesimin hakkını da çiğnememek lazım.

Oysa yukarıdaki tavır ve tutumların çoğu İslamilikle ve İslami bakış açısıyla hiçbir parallellik oluşturmamaktadır. Öncelikle sistem, laik bir rejim olduğunu, İslamla hiçbir alakasının olmadığını, hatta kendilerini rejimin sahibi gören askerler, ülkenin İslam ülkesi olarak nitelendirilmesinden aşırı derecede rahatsızlık duyduklarını zaman zaman gündeme getirip bu konuda uyarılarını sıralamaktan kaçınmamaktadırlar. Onlar şiddetle, “bize İslami demeyin” dedikleri halde, Batı Müslümanlarının önemli bir kısmı onların İslamiliğini ıspatlamak için bin dereden su getirmektedir. Ayrıca İslami her türlü ritüeli düşman olarak değerlendiren, namaz kılanlara ve eşleri örtülü olanlara bile orduda yaşama hakkı tanımayıp ihraç eden, her türlü İslami düşünce ve bakış açısını irtica olarak nitelendirip: “Bin yıl dahi sürse irticayla (İslamla) mücadelelerinin süreceğini” söyleyen orduya, inadına “Peygamber ocağı” tabirini kullanmakla gülünç duruma düştüklerini bilmelerini isterim.

Öncelikle Türklük, Kürtlük, Araplık, Farslık veya Almanlık nitelendirmelerinin kavimsel etiketler olduğu, Allah Teala’nın insanların tanışması için yarattığı ayetleri ifade ettiği gerçeği hiçbir şekilde kaale alınmak istenmemektedir. Özellikle ırklara mensubiyetin ve diğer özelliklerin hiçbirinin üstünlüğü ifade edemeyeceğini, üstünlüğün sadece takvada olduğunu ayet-i kerimelerle ayan beyan ortaya konduğu halde bu tür yaklaşımlar güdük kalmaktan öteye gidememektedir.

Oysa İslam’ın temel kaynağı olan Allah’ın kitabı Müslümanlara farklı bir çerçeve çizmekte, farklı bir alana yönlendirmektedir. Zaman ve coğrafya neyi ifade ederse etsin insanların geçmişlerine uyarak değil, yeryüzünde en adil ve hakkaniyet üzerine kurulmuş tek sistem olan Allah’ın Resulü (sav)’ın asrı saadetini olgu kabul edip hedeflerine bunu yerleştirmeleri gerekir. Asr-ı Saadet dururken, Osmanlı, Selçuklu, Abbasi ve Emevi gibi padişahlık yönetimlerinin peşine takılmak, özü bırakıp ondan çok uzaklarda bulunan kopyaların peşine takılmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.

Burada, Müslümanların bakışaçılarını İslam’la çerçeveleyip, hareketlerini İslam’ın bakış açısıyla yapılandırmalarının gerekliliği üzerinde durmak istiyorum. Çerçeve İslam’la çizilince Müslümanların hareketleri ve bakış açıları bugünkünden farklılık kazanacak, ilgi alanları değişecek, olayları değerlendirişleri ve yönelişleri yeniden şekillenecek. İslam esas alınınca zulmün görüldüğü yerde bütün yürekler birleşerek tepki gösterecek, renge, milliyete ve hatta dine bakmaksızın mazlumların yanında olup onların acıları son noktaya kadar paylaşılacak.

Fazla da uzaklara gitmek istemiyorum. Özellikle etrafımızda, bir adım ötemizde yüzlerce yıllık beraberliğimiz, komşuluğumuz, külümüzün birbirine karıştığı, aynı dini ve aynı idealleri paylaştığımız insanlarımıza onlarca yıldır yapılan zulümlere sessiz kalmamız, bir kerecik dahi olsa zalimin yüzüne tükürmememiz veya en azından kalben de olsa zalime buğzedip mazlumun elinden tutarak iki güzel kelime ile de olsa gönlünü alma gibi bir yaklaşımımızın olmamasını hangi kıstasa göre değerlendirmek gerekecek? Allah’ın bana kardeş tayin ettiği ve bin yılı aşkındır birlikte yaşadığımız insanlar zulüm altında inlerken, zalime alkış tutmanın ve mazlumu yalnız ve dışlanmış şekilde bırakmanın felsefesi İslam’ın neresiyle uygunluk arzetmektedir?

Evet bir adım ötemizde, yüzlerce yıl aynı cephede, aynı düşmana karşı birlikte savaştığımız, birçok şeyimizi beraber paylaştığımız komşularımız onlarca yıldır yağmur gibi yağan zulümlerin altında can çekişmekte. Dilleri yasaklanmış, dil ve kültürleriyle kendilerini ifade etmelerine hiçbir şeklilde izin verilmemiş. Büyüklere yönelik zulüm sıradanlaşırken, küçücük çocukları dahi “terörist” addedilerek polisin coplu saldırılarına maruz kalmış, polise taş fırlattı diye küçücük çocuklara işkenceler yapılıp, aylarca ve hatta yıllarca zindanlara doldurulmuş. Evleri başlarına yıkılmış, köyleri ateşe verilerek halk göçe zorlanmış. Teröristlere yardım yaptılar diye toplanıp herkesin gözü önünde kişiliklerini zedeleyici hakaretlere maruz bırakılmış ve ardından dışkı yedirilmiş köylüleri... İnsanların hayatı zindana çevrilirken, sıkıyönetimlerle büyük zindanlara dönüştürülmüş şehirleri ve kasabaları...

60-70 sene önce bu insanlardan binlercesi yargısız infaza tabi tutulup katledilirken, son 15 – 20 yılda yukarıda zikredilen zulümler çok yaygın bir şekilde uygulandı. Bütün bunlar yapılırken en önde olması, en büyük tepkiyi göstermesi ve zulme karşı en büyük haykırışı ülkedeki Müslümanların dillendirmesi gerekmiyor muydu? Yüzlerce yıl omuz omuza vererek kanlarımız pahanısa aynı toprakları savunduğumuz komşularımızın, yani Türk Müslümanların koşar adım kardeşlerinin çağrısına “Lebbeyk” demeleri boyunlarının borcu değil miydi?

Oysa aynı saflarda namaz kıldığımız, aynı kabeye yöneldiğimiz, aynı peygambere ümmet olduğumuz, aynı camileri paylaştığımız kardeşlerimizin dertlerimizle dertlenmeleri, acılarımızı paylaşmaları, başımıza vuran zalimlere karşı bizimle omuz omuza vererek zulme karşı durmaları en temel vazifelerini oluşturmuyor muydu?

Ülkeye gelen ne idüğü belirsiz kişiler örneğin İngilizce konuştuğu için el üstünde tutulurken, aynı kültürün ve aynı inancın parçası Kürtlerin Kürtçe konuşmaları yadırganmakta, kendi kültürlerini dillendirdikleri zaman özellikle Batı’daki İslami kesim tarafından büyük ölçüde ırkçılıkla suçlanmaktadırlar. Yabancı, gayrı müslimlere ve hatta İslama düşman kültürlere bütün kapılar açılırken, hoşgörü adı altında hiçbir tavizden kaçınılmazken, Kürtçe’ye karşı ve özellikle de Müslüman Kürtlere karşı devam eden nefret ve düşmanlığın islami, insani ve ahlaki hiçbir yönü yoktur.

Yukarıda zikrettiğimiz bütün olumsuzluklara, Müslüman Kürtlerin tabi tutulduğu bütün ayırımcılıklara ve düşmanlıklara rağmen, Doğu Müslümanlarının, yani Müslüman Kürtler’in yürekleri kale gibi olup, İslam’a ve Müslümanlara karşı hoşgörü ve sevgiyle doludur. İslami kardeşlik adına kapıları sonuna kadar açıktır. Rengi, dili ve milliyeti ne olursa olsun İslam sözkonusu oldukça hiç kimseyi hiçbir beşeri özelliğinden dolayı ayırımcılığa tabi tutmadıkları gibi, İslam kardeşliği perspektifinde dostlukları ve kardeşliklerinde hiçbir sınırlama yoktur. Bugüne kadarki bütün gelişmelere rağmen Batıdaki Müslümanlar hatalarını anlayıp yanlışta diretmeyi terketseler, saf ve berrak İslam dairesinde Doğuya yönelseler Doğudaki Müslümanların kapılarını ardına kadar açık bulacaklar. Çünkü onların tek ölçüsü sadece Allah için sevmek ve sadece Allah için buğzetmektir.

Selam ve dua ile

 İbrahim Fırat

Diger Basliklar
   VAHDET VE TAHAMMÜL -7
   VAHDET VE TAHAMMÜL -6
   VAHDET VE TAHAMMÜL -5
   VAHDET VE TAHAMMÜL -4
   VAHDET VE TAHAMMÜL -3
   VAHDET VE TAHAMMÜL -2
   VAHDET VE TAHAMMÜL -1
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -41
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -40
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -39
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -38
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git