Hürrr gazetesinin yazarlarından birinin ibretlik makalesini naklediyorum. Umarım faydalanırsınız: “Vatan gemisi fırtınaların önünde bir o yana bir bu yana sarsılarak tehlike okyanuslarının içerisinde her gün biraz daha kayboluyor. Gericiler, silahlarını vatanın kalbine doğrultmuş, onu en hassas yerinden yok etmeye çalışıyorlar. Önce başbakanlığı ele geçirdiler, ardından cumhurbaşkanlığını. Bundan sonra da her şey tespih tanesi gibi dökülmeye başladı. Yök gericilerle dolduruldu. Onlarca yıl dağ gibi direnen hukuk kalesi gericilerle sarsılıyor. Basında çok güçlendiler. Yıllardır oturtulduğumuz krallık tahtımızı yerle bir ettiler. Bir tek dokunulmadık ordumuz, hayvanlarımız ve ve bitkilerimiz kalmıştı. Kahraman ordumuzun silahlarının gölgesinde rahat rahat yaşıyor, hayvanların etinden, sütünden ve yumurtasından istifade ediyor, sebze ve meyve ile de hayatımızı sürdürüyorduk. Her şey elden çıksa da bu üç unsur bizim hayatımızı devam etmesi için yetiyordu. Gericiler çok fazla ileri gidince kahraman ordumuz “İleri marş” deyip caddelere inip kutsal darbesini yapıyordu. İnsanlarımızı gericilerin şerrinden kurtarıyordu. Derken birkaç yıl rahat bir nefes alıyorduk. Gericiler girdikleri deliklerden çıkıp yeniden harekete geçiyorlardı. Yine her yere sızmaya başlıyorlardı. Tankların caddelerde boy göstermesi ve yeni bir darbe, yükselen öfkemizin ve kabaran korkumuzun yeniden yatışmasına ve gericilerin piyasadan çekilmesine sebep oluyordu. Zor yurttaş zor! Korkunç şeyler gelişiyor. Hayatımızı devam ettirdiğimiz üç unsurdan birine sızmaları bizim için ölüm çanlarının çalması demek. Hiçbirimiz farkında olmadan, gizliden gizliye hayvanlara sızmışlar. Gerici kamplarda eğitilen bir inek, gerici komplo neticesinde Malatya’nın bir köyünde okul bahçesine dalıp Ata’nın heykelini deviriyor. İşte beklenmedik bu gelişme ne kadar tehlikeli bir aşamada olduğumuzu gösteren büyük bir vakıa. 90 yıldır sağlam kalan, gericiliğin bütün uğraşılarına rağmen elde edilemeyen hayvanlarımızın gericileşmeye başlaması rejimimizin ölümü demek. Savcıların köylüleri sorguladıktan sonra kimseye bir şey yapmaması hukuktan da gerici kokuların geldiğini gösteriyor. En azından cumhuriyetin ilk yıllarında yapıldığı gibi yeniden istiklal mahkemeleri kurulmalı, bütün köylüler ve köyün bütün hayvanları yargılanmalıydı. Üç Ali’ler veya M. Muğlalı gibi kahramanlar ortaya çıkıp ibret-i alem olsun diye bütün köylülerin ellerini arkalarına bağlayıp kurşuna dizmeli, bütün hayvanlarını bir araya getirip yakmalıydı. Ata’nın heykelini deviren ineği ise başkente getirtip bütün gericilere gözdağı olsun diye şehrin en büyük meydanında idam etmeli, cesedi ise en az yedi gün gedi gece burada asılı kalmalıydı. Zor yoldaş zor! Büyük tehlikelerle karşı karşıyayız. Artık hangi hayvanın gerici hangisinin ilerici olduğunu kestirmek de zor. Muhtemelen gericiler, hayvanlara takkiyeyi de öğretmişlerdir. Dilleri olmadığından gericiliklerini gizlemeleri fazla da zor olmaz. Yediğimiz etlerden de şüphelenmeye başladım. En iyisi eti, sütü ve yumurtayı tamamıyla kesmek! Gerici hayvanların eti, sütü ve yumurtası kanımızda gerici hücrelerin dolaşmasına, DNA’larımızın bütünüyle gericileşmesine, gelecek neslimimizin gerici DNA’lar taşımasına yol açacağından eti, sütü ve yumurtayı yememekten başka çaremiz kalmadı. Yemeye devam edersek vatan elden gittiği gibi biz de elden gideceğiz. En çok korktuğum şey ise gerici ineklerin ülkedeki bütün gerici inekleri harekete geçirip Ata’nın heykellerine saldırtmaları. Öyle bir şey ebediyen sonumuzu getirecek. Ata’nın heykellerinin yıkılmasıyla ortada rejimin hiçbir eseri kalmayacak. Nümunelik olsun diye müzeye kaldırılacak bir şeyin olmamasıyla gelecek nesillerin rejimimizden hiçbir haberi olmayacak. Tarihte böyle bir rejimin yaşadığını kimse öğrenemeyecek. İşte bu, rejimin kültür ve medeniyetinin tamamıyla oldürülmesi demek. İşte böyle bir tehlikenin önünü almak için üledeki bütün hayvanların öldürülmesi için kanun çıkartılmalı, fedakâr ve cesur ilericiler cellâtlığa soyunup hepsinin kökünü kurutmalıdır. Gericiliğe bulaşmamış uzmanlarımızı toplayarak laboratuarlarımızı en gelişmiş tekniklerle donatıp bitki türlerimizi teker teker incelemeliyiz. Bitkilerin dili, kalbi ve gözü olmadığından takkiyeleri çok daha kolay ve tehlikelidir. Onların gerici çıkması durumunda bu iş burada biter! Artık vatan diye bir şey kalmaz. O zaman bitkilerden de istifade etmemek gerekecek. DNA’ların korunması için yeni çarelere başvurmalıyız. Parkları ve bahçeleri tamamıyla ortadan kaldırmalı, yerlerine ayakta olduğumuzu gösterecek koca heykeller dikmeliyiz. Ata’nın yeni heykelleri görkemli ve güçlü olmalı. Saddamın veya İran Şahının heykelleri gibi birkaç dokumayla devrilmemeli. Tanklar bile onları yerinden edememeli. Bitkilerimizin gericileşmesi durumunda bütün tahıl ambarları ateşe verilmeli. Tarlalarda ekim yasaklanmalı. İsrail’den veya dört dörtlük laik olan diğer ülkelerden irticanın bulaşmadığı bitki ve hayvan ürünleri getirilip tüketilmeli. Canlı hayvan asla getirilmemeli. Canlılara gericiliğin bulaşma tehlikesinin olduğu unutulmamalı. Kahraman ordumuzun gericiliğin bu kadar gelişmesine, özellikle de havyanlara sirayet etmesine rağmen darbe yapmamasını anlamıyorum. Yoksa ordunun üst kademesine de mi sızdılar? Çok korkunç ve manidar bir sessizlik bu! Zor yurttaş zor! Gericileri yok etme rüyalarıyla sabah yataklarından fırlayan generallerimizi, ilerici kalemlerimizi ve iş adamlarımızı içeri tıktılar. Bir “ergenekon” hikâyesi uydurup vatanı tamamen kuşatmaya başladılar. Darbeci askerlerin yakalanmasıyla ordunun gericilere karşı savunma ve darbe yapma iradesi tamamıyla yok edildi. Gericilerden transfer ettiğimiz tek tük silahşör kalemler görevlerini hakkıyla yerine getirmiyor. Örneğin yüklü paralarla satın alıp Hürrr Gazetesine getirdiğimiz hergele başarılı atışlar yapamıyor. Ona döktüğümüz yüklü paralar boşa gitti. Diğer kalemlerimiz, yaşlılığın getirdiği bunamayla hedef şaşırmaktan ve kendi kendileriyle uğraşmaktan öteye gidemiyorlar. Son yıllarda, rejimi yıkmak için Peygamberin doğumu adında bir moda çıkarttılar. Ata’nın büyük zorluklarla kurduğu diyaneti ve rejimin bekasının sağlanması için gelecekte sağlam nesiller yetiştirmesi gereken milli eğitimi de arkalarına alarak, insanları büyük salonlara veya koca meydanlara doldurup saatlerce gerici sloganlar attırıyorlar. Gece yarılarında yataklarında yatması gereken küçücük kız çocuklarının ellerine mikrofon verip binlerce kişilik toplulukların önünde gerici marşlar söyletiyorlar. İşin en acı ve en vahim yönü onları televizyonlardan izleyen çocuklarımızın cezbolması. Kahraman ordumuzdan ise maalesef ve maalesef hiçbir ses çıkmıyor. Değerli yoldaş! Bir tek ümidimiz kaldı. On yıldır bağıra bağıra karınlarına sancı giren İmralı çözümleyicisi ve dağdaki kalfalarıyla el ele verip gericilerle mücadele etmeliyiz. Gericilerin önünde Kalkan gibi Duran bir irade göstererek, Öcalan mantığıyla pusuya yatıp, Karayılan gibi hiç beklemedik yerlerinden sokup zehirleyerek başa çıkabiliriz. Gericiliğin düşmanı olan bu yoldaşlar, bütün güçlerini emrimize vermek için gece gündüz çağrı yapıyorlar. Gericilerin her tarafı ele geçirmeleri, ordunun da darbeci kanadının etkisizleştirilmesiyle kanadı kırıklar olarak İmralı ve Kandil aşiretlerine dayanıp gericileri temizlemenin dışında hiçbir yolumuz kalmadı. Evet yoldaş! Bu son şansımız! Bu şansı sonuna kadar kullanmasak, ya da kullandığımız halde başarılı olamazsak tek bir yolumuz kalacak, o da kafamıza birer kurşun sıkıp hayata veda etmek”
İbrahim FIRAT |