1948 yılına gelindiğinde bölgede çatışmalar ve Siyonist katliamlar had safhaya ulaştı. İrgun ve Lehi örgütleri, 9 Nisan 1948'de Deir Yassin köyünün sakinlerini katlettiler. Katliam korkusuyla yüz binlerce Filistinli Lübnan, Mısır ve Batı Şeria'ya göç etmek zorunda kalırken, Siyonist çeteleri, Negev, Galilee, Batı Kudüs ve kıyı bölgesinin çoğunu işgal ettiler.
İngiltere, 15 Mayıs 1948’de Filistin üzerindeki yönetimine son verme kararını açıkladı. Görünürdeki neden, İngiliz askerlerinin çatışmalarda ölmesinden dolayı kendi halkından baskı görmesiydi. Bununla birlikte İngiltere, ABD’nin bölgeye daha fazla Yahudi göçmen yerleştirilmesi için yaptığı baskılardan da bunalmış gözüküyordu.
14 Mayıs 1948’de Siyonistlerin “Ulusun Atası” unvanını verdikleri David Ben Gurion, Tel Aviv’de toplanan Yahudi milli konseyinde Siyonist rejimin bağımsızlık bildirgesini ilan ederek devlet kurduklarını açıkladı. Yıllardır çetelerle katliamlara imza atan Siyonistler, artık İsrail adıyla bir devlet kimliğine büründüler. Bu gelişme 1947′de birleşmiş milletlerde kararlaştırılan sürecin devamıydı. Devlet ilanının hemen ardından ABD ve bir gün sonra da Sovyetler Birliği İsrail’i tanıdığını açıkladı. İngiliz birlikleriyse çoktan bölgeyi terk etmeye başlamışlardı. 2000 yıllık süreçten sonra kurulan ilk Yahudi devleti olan İsrail’in kurulması, bölgede bitmeyen zulüm ve sorunların da resmi başlangıcı olmuştur.
Siyonist rejimin kuruluş bildirgesinin ilanından birkaç saat sonra Arap Birliği’nin İsrail’e savaş ilan etmesiyle birlikte Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri üç yönden saldırıya geçerek ilerlemeye başladılar. Ancak Siyonistlerin hazırlıklı olması ve himayecisi devletlerin desteğiyle savaş Siyonistlerin lehine dönüşürken, Filistin topraklarının yüzde 78’i Siyonist işgalcilerin eline geçti. Savaş sonunda 700.000 Filistinli evlerini, yurtlarını terk ederek muhacir durumuna düştü. Filistinlilerin muhacir durumuna düşmeleri ve Siyonistlerin sistemli bir şekilde bu toprakları işgal etmesiyle birlikte demografik yapı bölgenin asıl sahibi olan Filistinliler aleyhine dönüşmeye başladı. 1949 yılında Siyonistlerin nüfusu, sürekli dışarıdan getirilmeleri sonucunda 758.000’e ulaşmıştı.
Savaş sonrası anlaşmaların imzalandığı 24 Şubat 1949’da BM nezdinde yapılan ateşkes görüşmelerinde, Filistin toprakları, masadaki devletler arasında pay edildi. Buna göre sahil şeridi, Celile ve Necef’i İsrail, Gazze’yi Mısır, Yehuda ve Samiriye (Batı Şeria) kentlerini Ürdün aldı. Kudüs ise, ikiye bölünerek, batısı İsrail yönetimine, doğusu Ürdün yönetimine bırakıldı. Diğer deyişle, Batı Şeria ve Gazze dışında kalan bölgeler İsrail’in oldu. Savaştan en kazançlı çıkan taraf Siyonist rejim olmuş, büyük oranda toprak gaspına gittiği gibi on binlerce Yahudi için Filistin toprakları açılmış oluyordu.
Artık bölgede bir Filistin devletinin varlığı söz konusu değildi. Devlet olması gereken halkın topraklarının büyük kısmı işgal edilmiş, kalanlar ise Arap devletleri arasında taksim edilmişti. Filistin halkının muhacir durumuna düşmesi ve çekilen sıkıntılar da işin diğer boyutuydu.
Siyonistler yaptıkları zulüm, katliam ve talanlara hiçbir zaman ara vermemiş, Arap devletlerinin 5 Haziran 1967’deki altı gün savaşında hezimete uğramasıyla, İsrail, topraklarını dört kat büyütmüştür. Savaş sonunda; Mısır’dan Sina Yarımadası ve Gazze Şeridi’ni, Ürdün’den Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı, Suriye’den Golan Tepelerini alan Siyonist rejim, birleşmiş milletler kararlarına itibar etmeyerek resmen işgalci statüsüne girmesine rağmen emellerinden vazgeçmemiştir.
Arap devletleri kaybettikleri toprakları geri almak ve Siyonistleri yok etmek için hazırlıklarına devam ederek 6 Ekim 1973’de Siyonist rejime karşı harekete geçmesiyle Yom Kippur Savaşı başladı. Mısır ve Suriye’nin bilfiil savaştığı, Lübnan ve Ürdün’ün destek verdiği savaşta, Siyonistler nispi hezimet yaşasa da himayecisi ABD’nin varlığı sayesinde bu badireyi de atlatmıştır. Bundan sonrası, Arap devletlerinin kişiliksizleşme ve Siyonistlerin varlığını kabullenme dönemi olmuş. Birçok Arap devleti artık Siyonistlerin varlığını tartışmaktan ziyade, kendi topraklarını kurtarmak için şahsi hesaplara girmiş ve ABD aracılığıyla Siyonistlerle pazarlıklara başlamışlardır. 17 Eylül 1978’de Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile Siyonist rejim başbakanı Menahem Begin, ABD başkanı Jimmy Carter’in nezaretinde uzlaşmıştır. Tarihe Camp David sözleşmesi olarak geçen bu anlaşmadan altı ay sonra barış anlaşması imzalanmış ve Mısır, Siyonist rejimi tanıma kararı almıştır.
Siyonist varlığın savaştığı ülkeler tarafından kabul edilmeye ve tanınmaya başlaması, asıl teslimiyet ve hezimetin de başlangıcı kabul edilmelidir. Artık Siyonistlerin önünde devlet engeli kalmamış, mazlum Filistin halkının toprakları gittikçe küçülmüştür. Siyonist rejimin kurulma aşamalarında harita üzerinde nokta ile gösterilen Siyonist işgal toprakları 1980 li yıllara gelindiğinde tam tersine dönmüş, Filistin varlığı haritalarda birbirinden kopuk noktalara dönüşmüştür.
Filistinli örgütlerin direnişleri ve Siyonist rejimin bu yöndeki saldırıları konumuz olmadığından değinmedik. Şu kadarını söyleyebiliriz ki; başta Lübnan olmak üzere nerede Filistinliler örgütlenmeye veya güçlenmeye başlamışsa Siyonist rejim tüm uluslar arası kaideleri hiçe sayarak saldırıya geçmiş ve mazlum Filistin halkına zulme devam etmiştir.
Günümüzde işgal ettiği topraklarda 2006 verilerine göre 6.352.117 nüfusa ulaşan Siyonist rejimde halkın yüzde 76’sını Yahudiler teşkil etmektedir. Bu Yahudilerin üçte biri İsrail doğumlu değildir ve çoğunluğu son çeyrek asırda dünyanın değişik yerlerinden çeşitli teşviklerle İsrail’e, diğer bir ifadeyle işgal edilmiş Filistin topraklarına getirilip yerleştirilmiştir. Şu an işgal edilmiş topraklarda yaklaşık iki milyon Müslüman, Siyonistlerin boyunduruğunda kalmıştır.
Bölgeye yerleşmesiyle sorunların başladığı ve tüm sorunların yegâne sebebi olan Siyonist varlık var oldukça sorun ve sıkıntıların bitmesi söz konusu değildir. Siyonist rejim ile yapılan tüm barış görüşme ve anlaşmaların hiçbir sonuç ve faydası olmamıştır. Kendileri için vaat edilmiş topraklar olarak gördükleri Filistin yurdunda her gün yeni bir katliama imza atan Siyonist varlık, kutsal bir savaş yürüttüğünü düşünmekte ve her türlü çirkefliği kendisi için meşru görmektedir.
Kan, gözyaşı ve zulüm üzerine kurulan zorba ve işgalci Siyonist rejimden, masa başında hiçbir şey elde edilemeyeceğini tüm dünya Müslümanlarının bilmesi ve anlaması gerekir. Zorla bölgeye yerleşen Siyonistler ancak ve ancak zor kullanılarak dizginlenebilir ve mazlum Filistin halkı kurtulabilir. Aksi halde Siyonistlerin ve hamisi ABD’nin barış adı altındaki oyalamalarının hiçbir neticesi olmaz.
Mescidi Aksa ve Kutsal Kudüs’ümüzün işgal altında olması, Mü’minler için büyük bir züldür. Bu zilletten kurtulmanın yolu, her alanda Siyonist rejimle mücadele yürütmek ve bilfiil savaşan İslami hareketleri himaye etmektir. Mü’minlerin Siyonist devletin kuruluş şeklinden ve yaptıkları çalışmalardan büyük dersler alması gerekir.
Siyonist rejimin yenilmezliği balonu, 2006 yılında Hizbullah’a karşı yaşadığı hezimet ve son Gazze hezimetiyle patlamıştır. Bu zorbaların yaptıkları zulüm nedeniyle Allah (cc) tarafından cezalandırılmalarının alametleri görünmeye başlanmıştır. Yeter ki Müslümanlar üzerlerine düşeni hakkıyla yapabilsinler.
Filistinli halkların deyimiyle 15 Mayıs 1948; tüm Müslümanlar için Nekbe (Büyük Felaket) dir. Bu büyük felaketten kurtulmak için çalışmak da her Müslüman için mükellefiyettir.
Allah’a emanet olunuz.
ABDULLAH HOCAOĞLU |