Siyonist rejimin kuruluşunun, diğer bir ifadeyle Ortadoğu’daki tüm karışıklıkların nedeni olan habis yapının 61. yılı geride kaldı. Yirminci yüzyıl boyunca Filistin topraklarında kan, gözyaşı ve çilenin tüm kaynağı olan Siyonistler rejim ilanına kadar çirkefliklerini silahlı çeteler olarak yürütmüş, 14 Mayıs 1948’de devlet kurduklarını ilan etmeyle birlikte zulüm ve çirkeflikleri resmiyete dönüşmüş ve halen devam etmektir.
Siyonist rejimin kuruluş aşamasına gelmeden önceki tarihi sürece bakılacak olursa kendilerine göre Arz-ı mev'ut (vaat edilmiş topraklar) olarak kabul ettikleri bölgede devletleşme girişimleri on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında İngiltere’nin himayesiyle başlar. 1848'de İngiliz hükümeti yayınladığı bir genelgeyle Filistin'deki konsoloslarını, Yahudileri himayeye memur eder. Bunun anlamı, dünyada o dönem süper güç olarak kabul edilen İngilizler Siyonistleri korumaya ve onlara hareket alanı açmaya karar vermesidir.
1870 yılında Siyonist faaliyetlerin merkezi Rusya olur. Siyonist çetenin başına geçen Avusturyalı bir gazeteci olan Yahudi Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için yoğun girişimlerde bulunur. Amaç, kurulacak şirketler vasıtasıyla vaat edilmiş topraklarda dört milyon Yahudi’ye yetecek toprak satın almaktır. Bu dönemde Herzl’in en büyük destekçi ve himayesi, bölgede etkinliği olan İngiltere olmuştur. İngilizlerin desteğiyle Siyonistler bu dönemde Filistin topraklarına tarımsal amaçlı yerleşim alanları oluşturmaya başlar. 1896 yılına gelindiğinde Siyonistlerin, Filistin topraklarındaki tarım kolonilerinin sayısı 17’ye ulaşmıştır.
Bir yıl sonra 28 Ağustos 1897’de 200 kadar Yahudi delege, Theodor Herzl liderliğinde İsviçre Basel’de toplanır. Birinci Siyonist Kongre adı verilen bu toplantıda, Dünya Siyonist Teşkilatı kurulur. O zamana kadar gerçekten uzak bir ideal gözüken “Yahudilerin Filistin’de devlet kurma” hayali, o günden itibaren “hedef” haline getirilir. Theodor Herzl, Siyonist rejimin ilanından 51 yıl önceki bu toplantıda “Ben Basel’de İsrail’i kurdum. En geç 50 yıl içinde bu gerçek olacak” diyerek idealin nasıl hedefe dönüştüğünü aslında o zaman özetler.
Bu dönemde patlak veren birinci dünya savaşı, Siyonist çeteler için bir fırsat olur. İngiliz ve Fransızlarla gizli anlaşma imzalayan Yahudiler, yapacakları casusluk faaliyetleri karşılığında Filistin topraklarında kurulacak Siyonist devlet için destek vaatleri alırlar. Henüz savaşın sona ermediği 2 Kasım 1917’de İngiliz savaş kabinesi dışişleri bakanı Althur Balfour, Siyonist liderlerden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasına İngilizlerin tam destek vereceklerini söyler. “Balfour Deklerasyonu” olarak tarihe geçen bu gelişme daha sonra Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından da kabul görür ve Siyonist rejimin kurulması için bir adım daha atılmış olur.
Birinci dünya savaşının ardından 24 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti, Filistin topraklarının İngiliz mandası tarafından idare edilmesine karar verir. Ortadoğu’da eski kudretine göre zayıf kalan İngilizler, bölgede çıkarlarını koruyacak bir devlete ihtiyaç duymaktadır. Bu durum Siyonistler için fırsata dönüşür. İngilizlerin destek ve himayeleriyle kurulacak Yahudi devletinin temelleri atılmaya başlanır.
Yahudi devletinin temelleri atılmış olmakla birlikte Filistin topraklarındaki Yahudi nüfusu oldukça yetersizdir. Bunun için dünyanın birçok yerindeki Yahudiler koloniler halinde Filistin topraklarına göç ettirilir. Bu göçlerin finansmanını Amerika Birleşik devletlerindeki Yahudiler sağlarken, ABD sınırsız destek sağlamakla kalmaz, Filistin’e daha fazla Yahudi yerleştirilmesi için İngilizlere sürekli baskı yapmaya başlar. Öyle ki; büyük çoğunluğu dışarıdan gelenler olmak üzere 1914’te 85.000 olan Filistin’deki Yahudi nüfusu, 1943’e gelindiğinde 539.000’e ulaşmıştır. Savaş ve kıtlıkların hüküm sürdüğü bir dünyada bu korkunç bir artıştır.
Siyonistler bu dönemde var olan İrgun ve Lehi adındaki iki çeteleri vasıtasıyla Filistinli mazlum halka karşı yoğun katliama girişmiş ve tarihte eşine az rastlanır zulümlere imza atmışlardır. Savunmasız Filistin köylerine saldıran Siyonistler kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi öldürmeye, tecavüz, yağma ve talana başlamışlardır. Bu zulüm ve katliamların tek amacı; Filistinlileri korkutarak göçe zorlamak ve Yahudilere yeni alanlar açmaktır. Her katliamla birlikte birçok Filistinlinin yerini yurdunu terk etmek zorunda kalarak daha güvenli yerlere sığınmaya çalışması, Siyonist haydutları daha da cesaretlendirmiş ve katliamlar artarak devam etmiştir. İşin garip tarafı, Siyonistler bir taraftan Nazi zulüm ve katliamlarını gerekçe gösterip akın akın Filistin topraklarına göç etmekteydi. Gelenlerin büyük kısmı mevcut çetelere katılıp kaçtıkları zulmün mislini Filistinli mazlumlara uygulamaktaydılar. Ortalıkta Yahudileri Filistin topraklarına çekecek veya gelmelerini haklı gösterecek “Nazi zulmü ve Yahudi Soykırımı” diye bir gerekçe vardı ve Yahudiler bunu kullanarak Filistin topraklarına yerleşmekteydiler. Mazlum rolünü çok iyi oynamaları ve uluslar arası destek sağlamalarından olsa gerek, kendilerinin Filistinlilere karşı yaptığı katliamlar görülmemiş ve sessiz kalınmıştır. Gerçekten bir soykırım ve katliam söz konusuydu. Ama katliama ve soykırıma maruz kalan mazlum Filistin halkıydı.
Nazi zulmünden kaçtığı iddia edilen ve Filistin topraklarında işgalci konumunda olan Siyonistlerin büyük sorun olmaya başlaması üzerine İngiltere, sorunun çözümünü birleşmiş milletlere devretti. Bundaki amaç, Siyonistler lehine alınacak kararlara birleşmiş milletleri katmaktan başka bir şey değildi. 29 Kasım 1947′de Birleşmiş Milletler tarihi bir oylama için toplandı. İkinci dünya savaşı sonrasına denk gelen bu oturumda İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri, Filistin’deki durumun netliğe kavuşması talebinde bulundular.
Siyonist himayecilerin netlik dediği; işgal, talan ve zulümle Filistin topraklarını gasp ederek varlığını sürdüren Siyonistlere meşrutiyet kazandırmak ve Filistin topraklarının bir kısmını resmen Siyonistlere vermekti. Oylamaya katılan 56 ülkeden 33′ü iki devletli bu planın lehine oy kullandı. Bunun anlamı, yıllarca işgal ve talanla kendini geliştiren Siyonistlerin artık resmen devlet olacağının ilk işareti verilmekteydi. Alınan karara göre: Filistin topraklarının yüzde 56.47'sinin Yahudi devletine, 45.53'ünün ise Arap devletine verilmesi öngörülüyordu. Kudüs'ün etrafında ise uluslararası bölge oluşturulacaktı. Sözde iki devletli bölme planının tamamen İsrail yanlısı olduğu açıkça ortadaydı. Filistin topraklarının sadece yüzde altısını elinde bulunduran Siyonistlere yüzde 56.47 toprak verilmesinin öngörülmesi planın ne anlama geldiğini ifade etmeye yetiyordu. Filistinliler haklı olarak reddettikleri için plan uygulanmadı. Ama bu bir anlam ifade etmiyordu çünkü Amerikan, İngiliz ve Siyonistlerin ortak planları yürürlükteydi ve Siyonist devletin resmen ilanı için geri sayım başlamıştı. (Devam edecek)
Allah’a emanet olunuz.
ABDULLAH HOCAOĞLU |