Tarih boyunca birçok savaş ve işgal yaşanmış, milyonlarca insan öldürülmüş, esir alınmış ve yerlerinden edilmişlerdir. Son yüzyılda dünya milyonlarca insanın hayatına mal olan iki büyük savaşa sahne olmuştur. Özellikle ikinci dünya savaşının neden olduğu büyük yıkımdan dolayı birçok ülke savaşmamak için çeşitli anlaşma metinlerine taraf olmuş, birleşmiş milletler teşkil edilmiş olsa da ülkelerin silahlanma yarışı hiçbir zaman hız kesmemiştir.
Savaşların temel nedenleri incelendiğinde ya toprak ve özgürlük için ya da zorba bir gücün menfaat için savaş başlatması ön plana çıkar. Toprak ve özgürlük için yaşanan savaşlar tasvip edilmese de bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. Ama kendisini dünyanın süper gücü ve jandarması görenlerin çıkarlarını korumak için çıkardıkları yapay krizleri ve akabinde yürüttükleri işgallerin bir gerekçesi ve izahı olmamaktadır.
İkinci dünya savaşı akabinde dünyanın iki kutup halini alması, bir tarafta Amerika’nın öncülüğünde batı bloğunun diğer yanda Sovyet Rusya liderliğinde Doğu bloğunun oluşması, sürekli bir soğuk savaş ortamı oluşturmakla birlikte büyük çaplı savaş ve işgallere neden olmamıştır. Aslında iki kutuplu bir yapının oluşması bir denge unsuru olmuş, yaşanan iki büyük savaştan ders alan devletler işgal ve savaşlara girmemeye özen göstermişlerdir. Tabiî ki bunun tek istisnası Amerika Birleşik Devletleri’dir. Özellikle de Sovyet Rusya öncülüğündeki bloğun çökmesi birleşik devletleri tek güç haline getirmiş ve dünyanın jandarmalığına soyunan ABD işgal ve savaşlara hız vermiştir.
ABD dış politikası tamamen dayatmalara dayanır. Kendilerini süper güç olarak gördüklerinden ve karşılarında bir alternatif olmadığından tüm diğer ülkeleri kendilerine bağımlı devletler olarak kabul ederler. Nitekim sabık başkanlarının tüm dünyaya seslenirken ya bizdensiniz ya da düşman saflarındasınız şeklinde keskin çizgiler koyması ve tüm ülkelere dayatmada bulunması anlayışlarının basit bir ifadesidir.
Bu anlayışı daha ileri götüren ABD alternatifsizliğin verdiği rüzgârın da etkisiyle dünyada özelliklede orta doğuda haritaları değiştirmekten, ülkeleri bölmekten bahsetmeye başlamış ve bunu uygulayabilmek için de harekete geçmiştir.
Ortadoğu’da, gasıp Siyonist rejimin varlığı dahi başlı başına bir gerginlik ve savaş ortamına sebeptir. Bununla birlikte gasıp rejimin sürekli olarak yıkım ve savaşlara neden olması da gerginlikleri artırmaktadır. Siyonist rejimin etkisinde olan ve onları ayakta tutmak için uğraşan ABD hiçbir zaman orta doğuya ilgisiz kalmamıştır. Bununla birlikte bölgenin yeraltı zenginlikleri özellikle petrol yatakları Amerikan hükümetlerini celp etmiş ve bu zenginlikleri ele geçirmek için türlü bahanelerle bölgeye yerleşmişlerdir.
11 Eylülde ikiz kulelere yapılan saldırının kaynağı henüz netleşmese de bu saldırılar ABD’nin hayali olan BOP planının devreye girmesi için bir başlangıç olmuştur. Tüm dünyaya kendisini terör mağduru olarak lanse eden ABD terörle mücadele adı altında bölge ülkelerine yüklenmeye başlamış ve Birleşmiş Milletleri de arkasına alarak ilk olarak Afganistan’ı işgal etmiştir. İşgal, on binlerin ölmesi, yüz binlerin yerlerinden edilmesi ve bir o kadar mağdura sebep olsa da ABD kendisi için bataklığa dönüşen Afganistan’da başarıya ulaşamamıştır. Terör bahanesiyle Afganistan topraklarını işgal eden ABD, yürüttüğü BOP planının bir parçası olarak Irak’a yönelmiş ve kitle imha silahları bahane edilerek Irak’ın işgal edilmesi için zemin hazırlanmıştır. Saddam Hüseyin’in ABD ye boğun eğmesi, tüm ülke topraklarının denetime açılmış olmasına ve Birleşik devletlerin bu bahanesi inandırıcı olmadığından destek bulmamış olmasına rağmen ABD müttefik devletler dediği ülkelerle birlikte Irak’ı işgal etmiştir. Günlerce yapılan ağır bombardıman neticesinde on binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Saddam ordusunun cılız bir direniş göstermesi hatta birçok yerde savaşmaktan kaçınması neticesinde ülke kısa sırada işgal edilmiştir.
Asıl zulüm ve mağduriyet ülkenin işgalinden sonra başlamıştır. Amerikanın “Irak’ı kitle imha silahlarından arındırma ve halka özgürlük getirme” projesi bugün milyonlarla ifade edilen insanın ölmesine, sakat kalmasına ve yerlerinden sürülmesine neden olmuştur. Amerika, Irakta kitle imha silahlarının olmadığını çok iyi bilmekteydi. Ama ülkenin petrol rezervlerini ele geçirmek için bu senaryo uygun bulunmuştu. Bunun yanında yıllarca himaye ettikleri, her fırsatta silah sattıkları, İran İslam Cumhuriyetine karşı savaş açtırdıkları ve Halepçe katliamının müsebbibi Saddam Hüseyin’in miadı dolduğundan öncelikle birinci körfez savaşıyla kapana alınmış ve Irak’ın fiili işgaliyle de ortadan kaldırılmıştır.
Körfez savaşı hafızlarda henüz tazeliğini korumaktadır. Irak’ın, Kuveyt’i işgal etmesine göz yuman ABD bölgeye yerleşmenin fırsatını bulmuş ve o günden beri bölgeyi terk etmemiştir.
20 Mart 2003 te ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden günümüze kadar ülke harabeye dönmüş, mezhep çatışmaları kışkırtılmış, ülkenin tarihi ve doğal zenginlikleri talan edilmiştir. İslam medeniyetinin bıraktığı paha biçilmez eserler tahrip edilmiş, camilere saldırılmış, kadın, çocuk ve yaşlı denmeden insanlar katledilmiştir. Hapishanelerde toplanan insanların dahi öldürülmeleri ABD’nin getirdiği özgürlüğün ne demek olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bunlara rağmen ABD Irak’ı işgal etmekle ikinci bir bataklığa saplanmış ve kaçmak için zemin oluşturmaya çalışmaktadır. Ama bu durum yaşanan zulmü ve katledilen milyonları geri getirmez. Irak’ta direniş güçleri ABD hedeflerine büyük darbeler indirmekle dünya Jandarmalığına soyunan işgalcilere iyi bir ders vermiştir. Kabul etmek gerekir ki ABD Irak’ta istediği başarıyı elde etseydi İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye’ye saldıracak belki de işgal etmeye çalışacaktı. Ama Afganistan’dan sonra ikinci hezimetini yaşayan emperyalist ABD, ileri karakolu olan Siyonist rejimin de Hizbullah ve Hamas karşısında hezimet yaşamasıyla BOP’u ertelemek zorunda kalmıştır. ABD askeri açıdan tam bir hezimet yaşasa da Irak’taki mevcut hükümetle imzaladığı petrol anlaşmasıyla maddi açıdan bir nebze de olsun emeline ulaşmış en azından ülke petrolünde söz sahibi olmuştur
Savaş ve işgalinde asıl amacı ülke zenginliklerini elde etmek ve kukla bir yönetimle ülkeyi kullanmak olduğundan ABD askerleri ülkeden çıkarılmaz ve petrol anlaşmaları iptal edilmezse hezimetleri yarım kalacaktır.
Dünya devletlerinin ikiyüzlülüğü ve ABD’nin emperyalist emellerinden dolayı İslam ülkeleri adeta bir çembere alınmış durumdadır. ABD’nin halka özgürlük getirme gibi bir ideali olmadığı ve özgürlükten kastedilenin ne olduğunu herkesin anlamış olması gerekir. Yine ABD’nin devasa gözüken askeri gücünün her şeye kadir olmadığı da ortaya çıkmıştır.
Bölge ülkelerinin hükümetleri de tüm geçmiş politikalarını gözden geçirmek zorundadırlar. Artık Amerika birleşik devletlerine sırt dayayarak iktidarda kalma ve saltanat yürütme devrinin sonu gelmektedir. Bölge halklarında işgalci Siyonist hamisi ABD’ye karşı büyük bir öfke vardır. Bu öfke ABD’ye tutunmaya çalışanları da kapsayacaktır. Eğer halklarına kulak vermez ve despotik idarelerinden vazgeçmezlerse Arap diktatörlerin sonu kaçınılmazdır.
İslam ülkelerinin hükümetleri ve halkları dirayetli olmalıdır. Irak ve Afganistan’da yaşananlar tüm Müslümanlar için ibret hükmündedir. Emperyalist güçlerin kendi menfaatlerinden başka hesapları yoktur. Menfaatlerine ulaşmak için her türlü yol onlar için mubahtır. Yüzyıllarca hiçbir mezhep çatışmasının yaşanmadığı Irak gibi İslam kültürüne beşiklik etmiş, binlerce âlime ev sahipliği yapmış bir beldede bugün Müslümanların mezhebi taassupla birbirlerine saldırması büyük bir utanç kaynağıdır. Büyük şeytan Amerika ektiği fitne tohumuyla Müslümanları birbirine düşürme noktasında şeytanlığını bir daha göstermiştir. Buna karşı uyanık olunmalıdır. Müslümanlar füruatlarla uğraşıp birbirlerini yok edeceklerine tüm öfkelerini İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapan ABD ve onun kuklalarına çevirmelidirler.
Müslümanların, ABD’ye savaş açmasına da inşallah gerek kalmayacaktır. Müslümanların yapması gereken oyunlara gelerek birbirlerine düşmemeleridir. ABD içten içe çökmeye başlamıştır. Kendilerine ilah kabul ettikleri Kapitalist sistemlerinin çökmesi sonları demektir ve bu da uzak değildir.
Allah’a emanet olunuz.
ABDULLAH HOCAOĞLU |