Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

12 MART MUHTIRASI / ABDULLAH HOCAOĞLU

T. C. Tarihini ve Kemalizm geçmişini araştıranların karşısına genellikle darbeler, muhtıralar ve dayatmalar çıkacaktır. Fikri temellerden yoksun, halkın değerlerinden uzak ve zorla dayatılan bir rejimin ayakta kalabilmek için bu yollara tevessül etmesi kaçınılmazdır. Cumhuriyetin kuruluşundan 1946 yılına kadar, tek parti anlayışı, seçimlerin açık oy gizli sayımla yürütüldüğü ve halkı sindirerek idare etme rejimin adı ve demokrasi anlayışıydı. 1946 sonrası Demokrat Partinin seçimlere girmesine izin verilmiş, mensuplarının çoğunluğu eski CHP kökenli olmasına rağmen dört yıl sonra Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla iktidarı ele geçirmişti. Demokrat partinin bu zaferinin temelinde ideolojik yetkinlik veya demokratik anlayıştan ziyade, halk kitlelerinin Kemalist rejime ve CHP eliyle uygulanan zulümlere tepkisi vardı.

Görünüşte Kemalist zulümlere bir nebze olsun son verilmiş, dini değerlere yapılan bazı saldırılar ortadan kaldırılmış ve Müslüman halk bir nebze olsun rahatlamıştı. Ama aslında yapılan, halkı zulümlerden kurtarmaktan ziyade artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan rejimi ayakta tutabilmek için yeni bir yaklaşımdan başka bir şey değildi. Nitekim göreceli rahatlık rejime küskün birçok kesimi rejim ekseninde eritmiş ve yükselen muhalefet söndürülmüştür. Dönemin küçük Amerika hayaliyle yaşayan ve tüm gelişmelerin mimarı kabul edilen Adnan Menderes’in irticayı patlamaya hazır bir baraja benzetmesi ve İslami kesime yönelik gönül alıcı adımlarla barajda gedik açılıp tehlikenin bertaraf edildiği mealindeki sözleri durumu net olarak ortaya koymaktadır.

Demokrat parti iktidarı hiçbir zaman bağımsız hareket etmediği gibi politikaları da demokrasi eksenli olmamıştı. TC rejimi ve derin devlet, Amerikan emperyalizminin ileri karakolu konumunda olduğundan ve o dönem yaşanan soğuk savaş ülke için böylesi bir senaryo gerektiriyordu. Nitekim küçük Amerika hayaliyle yaşayan Menderes Rusya ile ilişki geliştirmeye başlayınca derin devlet harekete geçirilmiş yapılan darbe ile idam edilmiştir.

1961 darbesi askerin rejimi koruma ve kollama amaçlı ilk resmi müdahalesi olarak tarihe geçerken, askersiz bir demokrasinin TC için hayal olduğunu da ispat etmiştir.

Darbe sonrası nispeten demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın yapılmasıyla: örgütlenme özgürlükleri oluşmuş ve yapılan seçimlerde demokrat partisinin devamı olarak algılanan bir parti 1965 yılında hükümet kurmuştur. Bu durum askeri sürekli rahatsız etmiş ve rejimi koruma kollama için zemin aranmaya başlanmıştır. İşin garibi ülkedeki sözde solcu devrimci ve demokrat da, askerin yapacağı radikal bir darbe ile iktidar ve devrim hayalleri kurmaya başlamıştı. 12 Mart 1971 muhtırasına gelinen süreçte birçok kesimde darbe beklentisi vardı ama beklenilen sol kanadın yapacağı bir darbeydi.

Süreç yaklaşırken ülkede toplumsal hareketler silahlı eylemlere dönüşmüş ve belki de darbe zemini için birçok ısmarlama eylemler başlamıştır. Öyle ya silahlı kuvvetlerin durumdan vazife çıkarması için bahanelerin önceden hazırlanması gerekirdi. O günleri hatırlamayanlar aynı senaryoyu 12 Eylül ve 28 Şubatta yaşadığı için işin yabancısı sayılmaz.

Yaşanan tüm gelişmelerle birlikte “Kahraman ordu” darbe yapmak için Amerika’dan icazet almak zorundaydı. Çünkü ordu göründüğü gibi bağımsız değildi ve Amerikan emperyalizminin desteklemeyeceği bir darbenin etkisi olmazdı. Aslında 12 Mart muhtırasını gerçekleştirenlerin mi Amerika’dan izin aldığı yoksa muhtırayı doğrudan ABD’nin mi yaptırdığı hususu tartışılacak bir konudur. İki tarafın iç içe olduğu ve muhtıranın koordineli yapıldığı kesin olmakla beraber, saik net değildir. Net olan, ABD ordu içindeki solcu cuntacıları 9 Martta tasfiye ettirmiş ve muhtırayı kendi güdümlerindeki ekibe vermiştir. Amerikanın muhtırayı istemesi ve taraf olmasının temel nedeni, Türkiye ile Rusya arasında ilişkilerin gelişmesi, Rusların, Türkiye’de bazı tesisler kurmaları ve Amerikan U2 casus uçaklarına ülke içinde uçuş yasağı getirilmesidir. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski Başkanı Richard Nixon dönemine ait arşivden gizliliği kaldırılan 1969–1972 yıllarına ilişkin belgeler, 12 Mart muhtırasını ABD yönetiminin önceden bildiğini gösteriyordu.

12 Mart 1971’de radyodan yayımlanan ve altında Genelkurmay başkanıyla kuvvet komutanlarının imzaları olan muhtıra metni şöyleydi:

1- Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2- Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize.

Muhtıra için yine Atatürk’ün göstermiş olduğu uygarlık seviyesi bahane edilmiş ve sözüm ona milletin bağrından çıkan ordu demokrasi adına(!) sahneye çıkmış, gerekenlerin yapılmaması durumunda idareye el koyma tehdidinde bulunmuştur.

12 Mart muhtırasının yaşanmasında en büyük kusur solcu ve aydın geçinen kesimlerindir. Cumhuriyetin ilk yıllarında etkili olan ordu destekli aydın yönlendirmeli bir yönetim hayali sürekli laiklik ve demokrasi ile süslenerek bir proje gibi sunulmuştur. Öyle ki 12 Mart muhtırası olduğunda darbe beklentisindeki birçok solcu-aydın(!) istediklerinin olduğunu düşünmüş ama bir bir gözaltına alınınca gerçek anlaşılmıştır. Bu anlayış kokuşmuş ve dinozorlaşmış olsa da halende devam etmektedir. İki binli yıllarda sözde demokrasi mitinglerinde “ordu göreve” pankartlarının açılması ve bu mitingleri tertipleyenlerin derin devlete göbekten bağlı Ergenekon yapılanmasını teşkil etmesi, anlayışın değişmediğini, sadece zaman ve zemine göre isimlerle rollerin fark ettiğini ortaya koymakta, Türkiye’de var olan laik Kemalist sözde solcu sınıfın gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Kısacası Türkiye’de demokrasi demek laik diktacı sınıfın iktidarı demektir. İktidarlarının tehlikeye girdiği dönemlerde ordu vatanı koruma ve kollama göreviyle işe el atar, durumu düzeltir. Dolayısıyla o gün solcu aydın geçinenler bugün Ergenekoncu ve ulusalcı olarak karşımızdadırlar.

12 Mart muhtırası ile Demirel hükümeti istifasını vermiş ve askerin yönlendirmesiyle anayasa hukuku profesörü olmasına rağmen, 'Gerektiğinde hürriyetlerin üstüne şal örtülebilir' anlayışına sahip Nihat Erim hükümeti kurulmuştur. Hükümet 1961 anayasasıyla sağlanan nispi özgürlüleri kaldırmıştır. Muhtıra ile birlikte yine binlerce insan işkencelerden geçmiş ve mağdur edilmiştir.

Muhtıra ile oluşturulan yapay hükümetler tutunamayarak kısa ömürlü olmuştur. Genelkurmay başkanlığı görevinden cumhurbaşkanı olabilmek için istifa eden Faruk Gürler’in seçilme girişimlerinin akim kalması 12 Mart muhtıracılarına ilk darbe olmuştur. Ardından uzun süre koalisyon hükümetleri devam etmiş, ülkede cereyan eden olaylarla 12 Eylül darbesinin zemini oluşmuştur. 12 Mart ekibinin yarım bıraktığı işi 12 Eylülde asker durumdan vazife çıkararak tamamlamıştır.

Askeri müdahale, muhtıra ve darbelerin olduğu bir ülkede demokrasiden, özgürlükçü Anayasalardan bahsetmek bir anlam ifade etmez. Sizin ne kadar özgürlükçü bir anayasanız olursa olsun. Eğer ülkede durumdan vazife çıkaran birileri varsa ve kendilerine zemin hazırlayarak belli aralıklarla rejime balans ayarı verebiliyorlarsa demokrasinin veya anayasanın bir anlamı olmaz. Kimse artık darbe olmaz düşüncelerine de kapılmamalıdır. 2003 yılında yapılan Ayışığı, Sarıkız vs. vs darbe planlarını unutmamak gerekir. Bu darbelerin gerçekleşmemesini demokrasinin gelişmesine bağlamak da saflık olur. Kim bilir bekli de 12 Mart muhtırası öncesinde tasfiye edilen solcu cuntacılar gibi bunlar da emperyalizm ve derin devletin kontrolünden çıktıkları için bilinçli olarak tasfiye edildiler.

Darbelerin önüne geçmek için anayasayı değiştirmek ve özgürlükçü bir anayasa oluşturmaktan önce kanaatimce Askerlik iç Hizmet Kanunu değiştirilmelidir. Ne zaman bu yapılır ve her konuda dokunulmaz olan asker hesap verebilir durumuna gelirse o zaman darbe olmayabilir iyi niyetini taşıyabiliriz. Yoksa siz hangi anayasası yaparsanız yapın cuntacılar iç hizmet kanununu bu anayasanın üzerine çıkarır ve durumdan vazife çıkarmasını bilirler.

12 Mart muhtırasını ele alırken bir noktaya değinmesek Demirel ve Ecevit’e haksızlık etmiş oluruz. O gün muhtıraya maruz kalarak hükümetten al aşağı edilen Demirel ve muhtıra karşısında gerekli dirayet yok diye CHP genel sekreterliğinden istifa eden, bu tavrıyla da İsmet İnönü’nün koltuğuna oturan o zamanın demokratı Ecevit’in, 28 Şubat sürecinde ve akabinde cuntacılarla kol kola vermeleri ne kadar samimi demokratlar olduklarının ispatıdır. Onların demokrasi anlayışı iktidar koltuğunda olabilmek ve askere yaranmaktır.

Askeri vesayetin olduğu bir ülkede demokrasiden medet ummak en hafif ifadeyle saflık değil de nedir acaba?

Allah’a Emanet Olunuz.

         ABDULLAH HOCAOĞLU
Diger Basliklar
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -11
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -10
   KÖRLER VE SAĞIRLAR
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -9
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -8
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -7
   İKİ DAMLA GÖZYAŞI
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -6
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -5
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -4
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -3
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -2
   PSİKOLOJİK SAVAŞ -1
   HİZBULLAH CEMAATİNE KİM NİYE SALDIRIYOR
   BUGÜN BAYRAM
   TEK TÜRKİYE TEK CEMAAT KİMİN PROJESİ
   FOTOKOPİ DELİL OLMAZMIŞ
   BÜYÜK FELAKET ( I I )
   BÜYÜK FELAKET ( I )
   BİRİLERİNİN HEDEF GÖSTERMESİYLE Mİ HAREKETE GEÇİLDİ?
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git