Hicri 148 yılında dünyaya gözlerini açan Şii Müslümanların sekizinci imamı, Resulullah (sav)’ın sevgili torunlarından İmam Ali Rıza çocukluk dönemini Medine’de, babasının terbiyesi altında geçirdi. Küçük yaşlarda babasının rahlesinde İslami ilimleri tedris etmeye başlamış, gençlik yıllarında ilimde büyük ilerleme kaydetmişti. Henüz genç yaştayken Medine’de ilim halkalarını yönetmeye, rıhlesinde dİz çöken öğrencilerini eğitmeye başladı. Ömrünün 45 yılını Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında geçirdi. Henüz 35 yaşlarındayken babasının şehid edilmesinden sonra Şiilerin biatı üzerine imamlığa başladı. Ancak Harun Reşit’in zulmünden çekinerek bunu bir müddet ilan etmekten kaçındı. İslam coğrafyasının farklı yerlerinde başlayan ayaklanmalarla hükümetin zayıf düşmesi üzerine imamlığını ilan etti. İmametinin bir bölümü Abbasi halifesi Harun Reşit zamanına denk gelir. Onun ölümünden sonra bir müddet oğlu Emin ve daha sonra Me'mun zamanında imamlık yaptı. Harun Reşit’in çocukları Me'mun ve Emin, babalarının ölümü üzerine hilafet mücadelesine başladılar. Emin Bağdat’ta, Me’mun ise Horasan’da hilafetini ilan etmişti. Halifeliğe oynayan kardeşler arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı. Çatışmalarda çok sayıda insan hayatını kaybetti. Kanlı savaşların sonunda yenik düşen Emin öldürüldü. Böylece hilafet makamı tümüyle Me’mun’a kaldı. Halkın bazı tabakaları hilafet makamından razı olmadıklarından İslam dünyasının farklı yerlerinde devlete karşı başkaldırı ve kıyamlara sık sık rastlanıyordu. Kıyamların içinde Şiilerin önemli bir yeri vardı. Saltanatını sağlama almak için çareler arayan Me’mun, büyük tehlike arzeden Şiilerin önünü kesmek için rehberleri İmam Rıza’yı hükümette görevlendirip aykırı hareketleri kontrol altında tutmayı hedefliyordu. İmam Rıza’nın yaşadığı Medine’ye ardı ardına mektuplar gönderip imamı hükümet merkezi Tus şehrine davet etti. Yaptığı şiddetli ısrarlar üzerine İmam’ı Tus şehrine gitmeye ikna etti. Halife Me’mun İmam Rıza’yı büyük bir coşkuyla karşıladı. İlk önce hilafet makamını kendilerine devretmeyi teklif etti. İmam Rıza bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine veliahtlık makamını teklif etti. Ancak İmam Rıza, devlet makamlarında vazife almaya taraftar değildi. Oysa Me’mun, imamdan vazgeçecek gibi görünmüyordu. Bu görevi mutlaka kabul etmesi için ısrar ediyordu. İmam Rıza’nın önünde başka seçenek yoktu. Ancak bazı şartlar müvacehesinde görevi kabul edebileceğini söyledi. Memleket işlerine, atama ve azletme olaylarına karışmayacağını ileri sürünce teklifi halife tarafından kabul edildi. İmam Rıza’nın varlığını fırsat bilen Me’mun, ülkenin değişik yerlerinden Müslüman ve Müslüman olmayan alimleri davet edip münazaralar gerçekleştirdi. Değişik yerlerden gelip imamla yüzleşen alimler, İmam’ın dehası karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Halkın İmam Rıza’ya muhabbeti her geçen gün artıyordu. Bu aşırı sevgi ve muhabbet hilafet makamını her gün biraz daha telaşlandırıyordu. İmamın bir işaretiyle halkın kendilerine karşı başkaldıracağı düşüncesi Me’mun’u endişelendirmeye başlamıştı. Muhtemel tehlikeyi bertaraf etmek için 203 yılının Sefer ayında İmam Rıza’nın yiyeceğine zehir katılarak şehit edildi. İmam Rıza’ın cenazesi, gurbet diyarında "Nevkan"ın "Senabad" köyüne (şimdiki Meşhed) götürülerek defnedildi. O zaman küçük bir köy olan Meşhed, İmam Rıza’nın cenazesinin gömülmesinden sonra, sevenlerinin yığılmasıyla gün geçtikçe büyüdü. Bugün Meşhed’in nüfusu milyonlara ulaşmıştır. İmam’ın kabrini ziyaret için her yıl İran’ın ve dünyanın değişik yerlerinden milyonlarca insan Meşhed’e akmaktadır. Ancak İmam Rıza’ya zulmeden ve onu Şehid edenlerin saltanatları kısa zamanda yerle bir edildiği gibi bugün o hükümdarların çoğunun mezarlarının nerede olduğu dahi bilinmemektedir. İBRAHİM FIRAT |