Kan, barut ve sloganlar baştanbaşa sokakları kuşatmıştı. Seller gibi caddelere dökülen halk, emeklerini heder eden ve onurlu hayatlarına kara bir leke gibi konan Şah rejimini tarihin sayfalarına gömmek istiyordu. Zorbaların esaretinden kurtulup özgürlük okyanusuna açılmak isteyen mazlumlar, mustazaflar, yalınayaklılar, kısaca bütün İran halkı ayaktaydı. Mazlumların, mustazafların ve özgürlük sevdalıların rehberi İmam Humeyni’nin kalkışı bir o kadar muhteşemdi. Bu yaşlı rehberin muhataplarının çoğunu gençler oluşturuyordu. Bu ilahi kişilik, tam on beş yıl önce safında mücadele edecek askerlerinden haber veriyordu. Henüz sürgüne gönderilmeden önce, askerlerinin beşikteki çocuklar olduğunu büyük kıyamı onlarla gerçekleştireceğini söylüyordu. “İslam İnkılâbı” kavramının dışında hiçbir isimle anılması mümkün olmayan bu büyük halk hareketi, 2500 yıllık zulüm ve istibdad saltanatını yerle bir etti. Yankıları bütün dünyaya yayılan bu büyük inkılap, Lübnan, Filistin, Afganistan, Kuzey Afrika ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan muvvahidlere ve özgürlük aşıklarına yeni bir ruh kazandırdığı gibi mücadelelerine yeni bir şevkle sarılmalarına sebep oldu. Emperyalizmin yeryüzünü avucunun içine aldığı bir dünyada İslam inkılâbı ilahi bir mucize gibi herkesi şaşkına çevirerek yeni bir çığır açtı. Rabbani iradenin etkisiyle bu nurani kıvılcım yeryüzünde yeni bir başlangıca neden oldu. Zor, istibdat ve küfür güçleri ağır bir yenilgi alırken, özgürlük ve hak taraftarları asırlardır devam eden çöküşün ardından yeni bir silkinişle izzetli ve şerefli bir miladı başlattılar. İman ve ihlâsla hareket eden İslam inkılâbının öncüleri Allah’ın va’dine gönül bağladıklarından Rab’leri tarafından bu büyük nimetle onurlandırıldılar. “Ey inananlar, eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz (Allâh da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar.”(Muhammed Suresi, 7) Yeryüzü istikbarının engelleme ve yok etme amaçlı yoğun saldırılarına rağmen varlığını korumaya devam etti. İslam’dan aldığı ruhla sıkıntı, zorluk ve engelleri zaferle aştı. Siyonist, Komünist, Kapitalist ve istikbarın diğer unsurları oluşturdukları ortak cepheyle, henüz taptaze bir fidan olan bu nurani inkılâbın önünü kesmek için her taraftan saldırmaya başladılar. İnkılâplarını korumak için bedenlerini siper eden iman ve ihlâs sahibi birçok inkılâp evladının azimli ve onurlu direnişi düşmanın bütün desise, fitne ve saldırılarını boşa çıkarmış, bu nurani inkılâp her şeye rağmen ayakta kalmaya ve varlığını sürdürmeye devam etmiştir. İslami değerlere dayanarak gelişen İslam inkılâbı fidanı, zamanla bereketli bir ağaca dönüştü. Bu bereketli ağacın şirin meyveleri mazlum ve mustazafların hizmetine sunuldu. Dört taraftan kükreyen şiddetli tufanlar bu bereketli ağacı yerinden sökemediler. Çünkü bu bereketli ağaç; “Şecere-i tayyibe” idi. Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle sabit kökü vardı ve dalları gökyüzüne yükseliyordu. İnkılâbın zaferinin üzerinden fazla zaman geçmeden hendeğin arkasında bekleyen düşman harekete geçip ülkenin batısından ve güneyinden saldırmaya başladı. İnkılâp düşmanları bu saldırıların inkılâbın sonunu getireceğini düşünüyorlardı. Oysa İslam’ın ve bu nurani inkılabın rehberi İmam Humeyni’nin aşıkları düğüne gider gibi cepheye koştular. Rahat düşkünü ve müreffeh hayat tutkunu küçük bir grup hariç, Müslüman İran halkı el ele verip düşmanı topraklarından çıkarmak için bütün imkânlarını seferber etti. Allah Teala’nın lütfuyla irfan, kahramanlık, cihad ve şehadet kapısı Müslüman halkın yüzüne açılıyor ve İslam aşığı gençler bu büyük nimetlerden faydalanmak için yarışıyorlardı. İhlâs ve samimiyetle yoğrulmuş insanlardan birçoğu şehadetin şirin şerbetinden içip kanlı elbiseleriyle Rablerine yürüdüler. İmam Humeyni’nin açtığı nurlu yolda yürümeye azmetmiş isimsiz kahramanlar, ortaya koydukları büyük fedakârlıklarla İslam’dan bihaber çağın idrakine imanın ve takvanın gücünü sunup insanları hayrette bıraktılar. Yaşlı rehberlerine yaptıkları biat ışığında dünyanın hiçbir cazibesine kapılmadan ölümün üstüne yürüdüler. Bu bağın hoş kokulu güzel gülleri bahçıvanlar tarafından koparıldı. Kalanlar ise cihad bahçesine açılıp şehadetin esans kokulu havasını teneffüs ettiler. Bütün çalkantılara, engellemelere ve saldırılara rağmen İnkılâp şulesinin yeryüzünde yankılanmasının üzerinden otuz yıllık bir zaman geçti. Yeryüzü istikbarı, İslam’dan beslenen bu büyük inkılâbı yıkmak veya en azından çizgisinin dışına çekmek için fitne, fesat ve şeytani desiselere başvurmaktan geri durmadı. Sekiz yıllık fiili savaştan sonra yine birçok cephede İslam inkılâbına karşı yoğun saldırılar gerçekleşti. Yıllardır dayatılan ambargolar, farklı uluslararası arenalarda yürütülen kampanyalar, içte karışıklık ve ayaklanma çıkarmak için harcanan milyarlarca dolara rağmen Siyonist ve emperyalist güçler ciddi hiçbir başarıya ulaşamadılar. Ağır ekonomik ambargolara rağmen kollarını sıvayıp ülkelerini kalkındırmaya azmeden İslam İnkılâbı gençleri, başta silah sanayi olmak üzere pekçok alanda geliştirdikleri modern teknolojiyle dost düşman bütün dünyaya büyüklüklerini gösterdiler. Yeryüzünde beşeri değerlere dayalı inkılâplar kısa sürede renklerini yitirip rayından çıktıkları veya farklı alanlara kaydıkları halde, kökleri İslam’a dayanan, İslam’dan aldığı ruhla tazeliğini ve teravetini koruyan İslam inkılâbı, iç ve dış düşmanlarının bitmek bilmeyen saldırılarına rağmen rehberleri İmam Humeyni’nin çizgisinde yürümeye devam etmektedir. Kıyamın başarıya ulaştığı ve özgürlüğün İran’ı kapladığı bu büyük olayın yıldönümlerinde caddelere dökülen milyonlar, inkılâplarını aynı coşkuyla ve aynı heyecanla kutlayıp, İslam’dan beslenen bu büyük inkılâbın dimdik ayakta olduğunu bütün insanlığa ilan etmektedirler. İnsanlığın emeğini ve onurunu sömüren istikbara karşı çıkan ve İslami direnişin vazgeçilmez destekçisi olan İslam inkılâbı, yeryüzünün her köşesinde mazlum, mustazaf ve özgür insanların sesi olmaya devam etmekte, zalimlerin zulmüne uğrayan, hak ve hukukları çiğnenen ve emekleri heder edilen milyonların kalbinde nurdan kuleler gibi yükselmektedir. H. İbrahim Fırat |