Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HALİFELER VE EHL-İ BEYT İMAMLARI / İBRAHİM FIRAT

Kerbela, Kıyam ve Hz. Hüseyin

 

Hz. Ali (r.a)’nin şehadete yürüyüşüyle İslam coğrafyasında dengeler bütünüyle bozulmaya başlamıştı. Darbeler, entrikalar ve kılıç zoruyla İslam devletini ele geçirmeye çalışan Emevi ailesinin önündeki en büyük engel böylece ortadan kalkıyordu. Hilafeti Hz. Ali (r.a)’den devralan Hz. Hasan (r.a), İslam’ın maslahatına önem vermeyen Muaviye’nin ne pahasına olursa olsun devleti ele geçirme çabaları karşısında Müslümanlar arasındaki savaşlardan İslam’ın zarar göreceği ve ümmetin zayıf düşeceği endişesiyle Muaviye ile anlaşma masasına oturdu. Varılan anlaşmaya göre devlet sistemi İslam’a göre şekillenecek, Muaviye’nin ölümünden sonra Müslümanlar tarafından seçilecek ehil kişiler devleti yöneteceklerdi.

Emevi ailesi, Resulullah’ın (sav) bina ettiği İslami devlet sistemini saltanata çevirerek İslami devlet sistemini tamamıyla değiştirdi. Devletin kilit noktalarına Emevi ailesinin mensupları veya sadık adamları getirildi. Adamına göre keyfi uygulamalarla, Kur’an’a ve meşverete dayalı İslam’i sistemin yerine, İslam’dan arındırılmış kabilevi bir sistem oluşturuldu.

Saltanatını süreklileştirmeye çalışan Muaviye bin Ebu Süfyan, İslam coğrafyasının önemli merkezlerini dolaşarak oğlu Yezid için biat almaya başladı. Medine’ye gidip şehrin ileri gelenlerini biata çağırdı. İmam Hüseyin (r.a), zulmü ve fesadı yaygınlaştıran, İslami yapıyı bozan, haramlarla helalleri karıştıran sisteme boyun eğmeyeceğini ve o makama layık olmayan birisine biat etmeyeceğini bildirdi. Muaviye’nin bütün ısrarlarına rağmen İmam Hüseyin biat etmeyi kabul etmedi.

Muaviye’nin ölümünden sonra yönetime getirilen Yezid, Medine’ye elçi gönderip İmam Hüseyin’den biat alınmasını, kabul etmemesi durumunda boynunun vurulmasını istedi.

İmam Hüseyin (r.a), nübüvvet evinde doğup yetişen tevhid gülüydü. Dedesi ve babası gibi zulme boyun eğmeyen, zulmün varlığına onay vermeyen bir ruha sahipti. Boynuna uzatılan kılıçların gölgesinde biat etmesini isteyen Medine valisine şu mesajı iletiyordu: “Benden kendisine biat almak istediğiniz şahıs (Yezid) şarap içen, elini suçsuz insanların kanına bulayan, ilahî düsturları ayaklar altına alan, alenen halkın gözü önünde fısk-u fücura başvuran bir şahıstır. Acaba benim gibi bir kimsenin böyle fasid birine biat etmesi doğru olur mu? Bu hususta biz ve siz geleceği nazara almalıyız; o zaman da hilafet ve biat makamına hangimizin daha lâyık olduğunu göreceksiniz."

İmam Hüseyin (a.s), dedesinin insanlara tebliğ ettiği şeriatı ayaklar altında çiğneyen sistemi kabul etmeyip böyle bir sisteme biatı red edince Medine’de barınma imkânı kalmamıştı. Hicrete karar verdi. Ehlibeyt’le Mekke’ye, dünyanın en emin beldesine yöneldi. Tam 60 yıl önce tevhid önderi dedesi, babası ve annesi zulme karşı mücadelelerinde zamanın zalimlerine boyun eğmemek için aksi yöne, Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdi. Bugün ise dedesinin tevhid mücadelesinde muzaffer olmasıyla temellendirdiği İslam devleti zalimlerin eliyle kirletilmiş, nübüvvet evinin Hüseyni ruhu, zalimlerin tehdit ve baskıları karşısında peygamberin saadet ve mutluluk şehri Medine’yi terk etmek zorunda kalıyordu.

Mekke, emin beldeydi. Müşriklerden temizlenmiş, İbrahim’i ruha yeniden kavuşmuştu. Oysa İslam devletine kapaklanan zalimler, bu devleti bina eden peygamberin çocuklarını ortadan kaldırmak için kılıçlarını bilemiş, Resulullah’ın ümmetine emanet ettiği yadigârlarının kanını dökmek istiyorlardı. İki büyük kıtada büyük bir coğrafyaya yayılan İslam devletinde peygamberin Ehlibeyt’inin sığınacak yeri kalmamıştı. Dört düvelde at koşturan ümmetin içerisinde Ehlibeyt’i sahiplenecek kimseler de yoktu. Kalplerinde Ehlibeyt muhabbeti taşıyanlar korkularından sahip çıkma cesaretinde bulunamıyorlardı.

 Mekke, insanlığın en sevgilisinin evlatlarını bağrına basmak için hazırlanmıştı. Burası Allah Teala’nın emin kıldığı yerdi. Hak Teala, burada hayvanlara varana kadar her canlının emniyette yaşamasını istiyordu. Haram belde olarak ilan edilmişti burası. Günaha ve zulme tamamıyla kapatılan bölgeydi.

Resulullah’ın Ehlibeyt’i emin beldede sadece dört ay kalabildi. Yaklaşan hac mevsiminde İmam Hüseyin’in gizlice vurulması Yezid tarafından talimat verilmişti. Durumdan haberdar olan İmam Hüseyin (a.s) Allah’ın haram beldesinin fasıklar tarafından kana bulanmak istediğini fark edince Mekke’yi terk etme zamanının geldiğini anladı. Bu arada Kufe’den ulaşan çok sayıda mektup, İmam Hüseyin’in kendilerine doğru harekete geçmesini, saflarında kıyama girmek için hazır olduklarını bildiriyordu. Bu davet, fesat ve fücuru yaygınlaştıran sisteme karşı kıyam için iyi bir fırsat olabilirdi. Ancak İmam Ali ve İmam Hasan’a sahip çıkmadıklarından dolayı İmam Hüseyin'in Kufelilere güveni tam değildi. Gerçekleştireceği kıyamla Müslümanların kendilerini sorgulayıp gaflet ve fesattan uzaklaşarak yeniden İslami ruha dönme fırsatı bulacağına inanan İmam, haccını yarıda kesip Irak’a doğru harekete geçti.

İmam Hüseyin (a.s) biat etmemeye kesin kararlıydı. Tuttuğu yolun şehadete varacağını biliyordu. Yaygın fesat ortamı, fikirsel çöküş ve genel olarak toplumun tümünün, özelde de Iraklıların iradesizliği ile gücünü pekiştirmiş olan Ümeyye Oğullarının askeri gücünün kendisini yaşatmayacağının farkındaydı.

Tanınmış bazı şahsiyetler İmam’ın huzuruna varıp hareketin ve kıyamın önünde duran tehlikeleri hatırlattılar. Oysa İmam Hüseyin (a.s), onlara verdiği cevapta tavrını net olarak ortaya koyuyordu: ‘‘Ben biat etmeyeceğim. Zulüm ve fesat hükümetine boyun eğmeyeceğim. Nereye gitsem, nerede olsam beni öldüreceklerini biliyorum. Mekke’den ayrılmamın nedeni ise, kanımın dökülmesiyle Kâbe’nin hürmetinin zedelenmesini önlemektir.’’

İmam Hüseyin (a.s), ailesi ve bazı dostlarıyla birlikte Kûfe’ye doğru yola çıktı. Henüz Kûfe’ye bir kaç günlük bir mesafedeyken, bu şehre gönderdiği elçisiyle sadık dostlarından birinin, Yezid’in Kufe valisi tarafından şehit edilip ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldığı haberi ulaştı. Kûfe ve yöresinin tamamıyla kontrol altına alındığını, İmam’a karşı savaşacak büyük bir ordunun hazırlandığını haber alınca, önünde ölümden başka bir yol kalmadığını anlamıştı. Bütün bu gelişmelere rağmen İmam Hüseyin, yolunu değiştirmeden bulunduğu istikamette harekete devam etti.

Kûfe’ye henüz yetmiş kilometre kalmışken Ehlibeyt kervanı Kerbela isimli çölde Yezid’in ordusu tarafından kuşatıldı. Muharremin başlamasıyla vardıkları bu çölde sekiz gün kaldılar. Düşman ordusu kuşatmayı günden güne daraltıyordu. Yeni katılımlarla düşman ordusu gittikçe büyüyordu. Kuşatılan Ehlibeyt’in bu çölü terk edip başka yere gidişine izin verilmiyordu.

Savaşın dışında hiçbir alternatifleri olmadığını gören İmam Hüseyin (a.s), yanında bulunan dostlarını evlerine gönderme kararı aldı. Ashabını toplayıp: “Şehadetten başka hiçbir yolumuz yok. Biatimi sizden kaldırıyorum. Gitmek isteyen, gecenin karanlığından faydalanıp kendisini bu tehlikeli meydandan kurtarsın. Çünkü onlar bir tek beni öldürmek istiyorlar” buyurdu.

Büyük bir savaşla karşı karşıya olduklarını gören insanlardan bir kısmı gece karanlığından faydalanıp ayrıldılar. Ne pahasına olursa olsun Ehlibeyt’i terk etmeyeceklerini söyleyen çok az kişi(40 kişiye yakın) ve Beni Haşim’den akrabaların dışında hiç kimse kalmamıştı.

İmam Hüseyin, geri kalan dostlarını da göndermek için: “Sizden isteyen herkes gecenin karanlığından faydalanıp kendisini tehlikeden kurtarsın. Onlar sadece beni istiyorlar’’ buyurdu. İmamın sadık dostları bir bir kalkıp, “Sizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız. Elimiz kılıç tutana, damarımızda kan akana kadar savaşıp sizin hürmetinizi koruyacağız” gibi beyanatlarla ayrılmayı red ettiler.

Muharrem ayının dokuzuncu gününün bitiminde düşman son teklifini (biat veya savaş) İmam’a ulaştırdı. İmam Hüseyin (a.s) “Zillet bizden uzaktır” mesajıyla hiçbir şekilde biat etmeyeceğini ifade edip, o geceyi ibadetle geçirmek istediğini bildirdi. O geceyi ibadetle geçiren İmam Hüseyin, yarenlerinin yarınki savaşa hazır olmalarını istedi.

Hicretin 61. Yılı Muharrem ayının 10. günüydü. İmam Hüseyin, dostları ve Ehlibeyt gençleri düşman karşısında saf tutup savaşa başladılar. Ehlibeyt’in haremini korumak için düşman karşısında güçlü bir direniş gösteren İmam’ın taraftarlarının direnişi akşam saatlerine kadar devam etti. Savaşın sonunda İmam Hüseyin, Ehlibeyt’in gençleri ve İmam Hüseyin’in arkadaşları şehid düştüler. (Şehitlerin içinde İmam Hasan’ın (a.s) iki küçük oğlu, İmam Hüseyin’in küçük oğlu ve kundaktaki bir yavrusu da bulunuyordu.)

Savaş bittikten sonra düşman askerleri Ehlibeyt’in haremini yağmalamaya başladılar. Bütün çadırları ateşe verdiler. Şehitlerin elbiselerini çıkarıp kafalarını gövdelerinden ayırdılar. Cesetleri defnetmeden ortalıkta bırakıp Ehlibeyt’in korumasız kadın ve kızlarını esir alarak şehitlerin başlarıyla birlikte Kûfe’ye doğru yola koyuldular.

Esirlerin içinde erkek olarak ağır hasta olan İmam Hüseyin (a.s)’ın yirmi iki yaşındaki oğlu İmam Zeynel Abidin (a.s), onun oğlu Muhammed bin Ali ve İmam Hasan’ın (a.s) oğlu Hasan-ül Müsenna bulunuyordu. Hasan-ül Müsenna ağır yaralı olarak ele geçmişti. Düşman komutanlarının birinin arabuluculuğuyla başının kesilmesinden vazgeçilip esirlerle birlikte Kûfe’ye götürüldü. Esir alınan Ehlibeyt kadınları şehir şehir dolaştırıldıktan sonra şehitlerin kesik başlarıyla birlikte Şam’da Yezid‘in huzuruna götürüldüler.

Şam’da Hz. Ali’nin (a.s) kızı Hz. Zeynep ve İmam Zeynel Abidin’in toplanan Şam halkına konuşma fırsatı bulmalarıyla Ümeyyeoğullarının yalan yanlış propagandaları etkisiz hale getirildi. Bu konuşmalar üzerine Şam halkı, büyük bir günaha bulaştığını anlayıp Kerbela şehitlerinin yasını tutmaya başladı. Uzun vadeli olmasına rağmen Kerbela olayının etkisi Ümeyyeoğullarının saltanattan uzaklaşmasına ve Ehlibeyt sevgisinin Müslümanların kalbinde kökleşmesine sebep oldu. Bu olayın kısa vadeli etkisi ise, çeşitli kıyamlar ve bunun yanı sıra on iki yıl süren kanlı savaşların meydana gelmesinde kendini gösterdi. İmam Hüseyin’in (a.s) katillerinden hiçbirinin, kısa süre sonra ortaya çıkan intikam olayından kaçma imkânı olmadı.

Kerbela şehitleri o günden bugüne milyonların kalbinde taht kurarken, onların kanlarını akıtanlar o günden bugüne İslam ümmeti tarafından lanetle anılmaktadırlar. Kerbela şehitleri her yıl milyonlarca Mü’min tarafından ziyaret edilirken, katillerinin mezarlarından eser bile kalmamıştır.

Kerbela çölü, kanın kılıca galip geldiğinin yerdekilere ve göktekilere gösterildiği yerdir. Zulme karşı kıyama duran Mü’minlerin kanları akıtılsa da, güçlü orduların mağlubiyete mahkûm olduğu bütün insanlığa gösterildi. Bundan dolayı Kerbela, asil ruhlular, özgürlük âşıkları ve Allah’ın dışında hiç kimseye boyun eğmek istemeyen insanlar için büyük bir mektep niteliğindedir. Hakları ellerinden alınmış, hukuksuzluğa ve ilahi sınırları çiğnemeye zorlanmış insanların, haklarına kavuşmaları ve onurlu bir yaşama ulaşmaları için Kerbela ruhunu kavramaları elzemdir. 

Kerbela, ölümün son olmadığını, aziz ve onurlu bir kıyam ve şanlı bir direnişte akıtılan kanların ezilmişlerin hayatına ışık tutacağını, böylesi onurlu bir direnişin zulüm üzerine inşa edilmiş saray ve saltanatları kökünden sarsma gücüne sahip olduğunu, direniş destanının ise kıyamete kadar aynı minval üzere devam edeceğini bütün çağlara ve bütün insanlığa ilan etti.

 

İbrahim Fırat

Diger Basliklar
   VAHDET VE TAHAMMÜL -7
   VAHDET VE TAHAMMÜL -6
   VAHDET VE TAHAMMÜL -5
   VAHDET VE TAHAMMÜL -4
   VAHDET VE TAHAMMÜL -3
   VAHDET VE TAHAMMÜL -2
   VAHDET VE TAHAMMÜL -1
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -41
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -40
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -39
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -38
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git