Son zamanlarda ülkemizin gündemine girmiş olan ve herkesimin ayrı bir şekilde dile getirmiş olduğu illaki bir hareket, bir yapı bu ülkede bir şeyler çıkarmanın peşindeyse mutlaka dış odaklı ülkelerden birinin bir nevi bayisi gibi hareket etmek zorundadır. Böyle olması gerekir ki devlet olma statülerinden ve ellerindeki imkanlardan faydalanılabilinsin düşüncelerine bir açılımdır. Bu karmaşık ayak oyunlarının çok olduğu bu sahada genelde mazlumlar savaş meydanlarının galipleriyken, ne yazıkki masa başlarının mağdurlarını oynamaktalar. Bunun da birkaç sebebi vardır. Belki başlıcaları önder ve hareket seçimlerindeki yanlışları olmuştur. Şu ana kadar dünya literatürüne giren üç numune yapılanmaları örnek olarak verebiliriz. a-Birinci dünya savaşı sonrası tipik mandacıların düşüncesi…. b-Bu cephenin başını da Mustafa Kemal ve Yakın çalışma(İttihad ve Terakiciler) arkadaşları çekiyorlardı ki kendileri birebir İttifak kuvvetlerinin hesabına çalışıp, kendini bağımsız gösteren bir yapı… c-Üçüncü bir grup varki daima kendi yağları içinde kavrulmayı, kendi imkanları ölçüsünde sabırla, belki küçük ama sağlam adımlarla ilerlemeyi düşünen, dünyanın tüm siyasi-politik oyunlarını okuyan fakat kendini hiçbir şekilde onlara kaptırmayan gerçek halk önderlerinin baş vurmuş oldukları hareketler vardır… İsterseniz onları biraz açalım. a-Bunların büyük bir bölümünü Irak, Azerbaycan, Tunus, Cezayir (vb) ülkelerde görmekteyiz. Başta İngiltere olmak üzere ana ahtapotun himayesine giren beyliklere kurdurtulmuş ülkeler ve sözde devletlerdir. Hiçbir tasadduk hakkına sahip değildirler. Batının uşaklığından, halklarını aklı sakata uğratacak zulum ve kendi nefislerinin doyumundan başka bu ülkelerde bir şey görülmemiş, ilmi, sosyolojik, insani hiçbir ilerleme veya örnek gösterme durumları hiçbir zaman olmamıştır. b-Bu grup yukarıda da belirttiğimiz gibi en bariz örneğini T.C oluşturmaktadır. Koca bir imparatorluktan küçük bir payı (devede kulak) onu da kendi himayelerinde tutmak kaydı şartıyla, tüm mazisinden koparılmak kaydı şartıyla, kendi öz ajanlarının elleriyle kurdurulan ülkeler. Birinci gruptaki ülkelerde olduğu gibi bu tip devletlerde de hiçbir ilmi, sosyolojik ve insani meziyet görülmemiştir. Bununla birlikte dekanlarının tek bir buluşlarına şahit olunmamıştır. Yani kısacası bu tip ülkeler de ancak uşakları olduğu ülkelerin bir nevi tatil köyleri ve zevklerini doyuma ulaştırdıkları yerler olarak kullanılmaktadır. Ama bu tip devletler kendi halkına karşı da polisin jopunu ve askerin gölgesini hiçbir zaman başından eksik etmez. Kurtuluş savaşlarında tüm fedekarlığı mazlum halk çekerken yine tüm zulmü mazlum halka reva görmüşlerdir. c-Bu gruba örnek olarak da Peygamberimizin(S.A.V) kurmuş olduğu devlet ve ister kabul edin, ister etmeyin bu asrımızda ise İran İslam Cumhuriyetini gösterebiliriz. Sözün burasında tüm muhalif grupların İmam Humeyni (ra)’nin hareketini incelemesini tavsiye ediyorum. Hiçbir emperyalistin veya şirk düzenlerinin aşındaki ekmek olmadan çileli yolda adım-adım yürüyüp asrın tüm sultalarına meydan okuması… Bu tip devletlerde adalet, hürriyet, ilmi yenilikler, yaşam kalitesi, kültür ve muhabbet vardır… illaki herkesim mutlu edilemeyebilir, fakat hiçbir kesim de zülüm içinde bırakılmaz. Şimdi tüm bunlardan sonra bunu medari iftiharla belirtebilirim ki Şehid Rehberimiz Hüseyin Velioğlu’nun (ra) öncülüğünü yapmış olduğu Hizbullah Cemaati hiçbir zaman kurtlar sofrasına yanaşmamış ve kendini emperyalist ahtapotlara yem yapmamıştır. Çok sıkıntılar, açlıklar, çileler geçirmiş olduğu halde hiçbir zaman bir başkasının hakkına tecavüz etmeyi düşünmemiştir. Her hareketini Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) şablonuna göre ayarlayan Cemaat, bu haliyle Laik Kemalist rejimin tüm fikirsel ve pratiksel dinamiklerini yerle bir etmiştir. Zannımca Türkiye’de Selanikli Kemal’in sisteminden kurtulmak istemeyen üç-beş baron ve yerliskonilerden başka da kimse kalmamıştır. Öyleyse neden ülke içindeki muhalifler birlikte hareket edip “KRAL ÇIPLAK” diye haykırmıyorlar da, gidip dişi düşmüş, siyasi geğirmelerinden pis kokular veren İngiliz siyasetinden medet umup, yeni Kemalleri başa getiriyorlar. Şuan dördüncü bir grup daha zihnimde canlandı da bunlar ne aşa tas, ne de kişiye baş olurlar. Yalnızca efendilerinin emirlerini ne pahasına olursa olsun yerine getirip, hiçbir kar ve zararın peşinde koşmazlar. İmkanları geniş, maddi boyutta yarışılamayacak tiplerdir. Fakat yalakalıktan başka bir işe yaramazlar. Sakın yanlış anlamayın Mazlumlara değil kendi patronlarına yalakadırlar. Mazluma ise A-Fet’tirler…. Selam ve dua ile… İSLAM HANİFOĞLU |