Geçen bölümde İslami mücadelenin önündeki zorlukları anlatırken, PKK’nın bölgeyi dinden arındırmak için harcadığı yoğun çabaları, Hizbullah’ın geniş çaplı kültürel faaliyetlerle Müslüman halkı dinsizleştirme çabalarının önünde durmaya çalıştığını anlatmıştık. Konuya dönmeden önce, İslam’i mücadelenin önündeki daha genel bazı zorluklara değineceğiz.

İslami mücadelenin seyri, sadece ülkemizde değil bütün yeryüzünde modern çağın doğurduğu çok ciddi ve tehlikeli hastalıklarla kesilmeye çalışılmaktadır. Bunlardan en önemlisi ve en tehlikesi yakın çevremize kadar hissettiğimiz dünyevileşme hastalığıdır.

Dünyevileşme; imanî, ahlâki, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerde insanların emeklerini, güçlerini ve imkânlarını dünyevî unsurlara yoğunlaştırması, bunun karşılığında dini değerlerin hayattan uzaklaştırılması, değer kaybetmesi veya renginin solması, yani önceliğin dünyevi değerlere verilmesidir. Daha kısa bir ifadeyle dünyevileşme, insanın kendisini dünyanın çekiciliğine kaptırması ve dünyanın esiri haline gelmesidir.

Çok boyutlu ve geniş bir alanda manevra gücüne sahip dünyevileşme, insanın hayat tarzından düşünme biçimine, anlama ve algılama şekline, varlık, olay ve olgulara bakışına kadar birçok alanda etkili olabilmektedir. İnsanda dünya tutkusu geliştikçe, İslami kişilikten ve İslami bilinçten uzaklaşmaların başgösterdiği, insanla Allah arasında kalın duvarların örüldüğü görülmektedir.

Dünyevileşmenin tehlikelerine dikkat çeken Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde Mü’min kullarını bu tehlikeye karşı uyarır:

“Bu dünya hayatı oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bunun bilincine varsalardı!” (Ankebut, 64)

“Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette de çetin azap vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir” (Hadid, 20)

Rahmet ve özgürlük peygamberi Hz. Resulullah (s.a.v) dünyevileşme tehlikesine birçok hadiste dikkat çekmiş, bu konuda Mü’minleri ciddi ciddi uyarmıştır:

“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.” buyurunca bir sahabî, “Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” diye sorar. Resulul-i Ekrem (s.a.v) “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” cevabında bulunurlar. Bir başka sahabî, “Vehn nedir ya Rasulullah?” diye sorunca da, “Vehn, dünyayı sevmek ve ölümü kötü görmektir.” Buyururlar. (Ebu Davud, Melahim 5).

Teknolojik gelişmelerle beşerin önünü açıp hayat standardını yükselterek insanların daha mutlu yaşayabilecekleri bir dünya kurmayı hedeflediğini iddia eden Batı, beşerin değer yargılarının merkezine dünya hayatına bağımlılığı ve dünya sevgisini yerleştirerek insanoğluna en büyük kötülüğü yaptı. Maddenin kutsallaşmasıyla, beşeri terbiye eden ve yaşamına yön veren dini değerler bütünüyle hayattan uzaklaştırıldı. Din ve inançtan arındırılan insanoğlu, maddenin kör ve hissiz duvarları arasında debelenerek var olan mutluluğunu da yitirmiş, dünyanın şaşaalı ve göz kamaştıran yalancı debdebesi içerisinde rotasını kaybeden gemi gibi belirsizliğe sürüklenmiştir.

Gün geçtikçe yükseliş gösteren tüketim çılgınlığı, beyin yıkayan reklâm ve propaganda araçları dünya hırsını daha fazla körüklemekte, insanı her geçen gün biraz daha maddenin egemenliğine teslim etmektedir. Erişilmek istenen hayat standardı çıtası sürekli yükseltilirken buna paralel olarak sun'î ihtiyaçlar her gün artış göstermektedir. Global hal alan maddî çılgınlıklar İslam dışı toplumları tamamen çökertirken, İslam toplumlarında ise ciddi bozulmalara, yozlaşmalara ve kırılmalara yol açmaktadır.

Toplumun İslamdan uzaklaştırılması ve iman olgusunun tamamıyla yok edilmesi projesi başından beri rejimin hedefiyken, İslami dayanaklar çerçevesinde imani kimliğini korumaya çalışan toplumumuz, yaygınlaşan dünyevileşme hastalığına karşı ciddi bir koruma refleksi geliştiremedi. İslami kimliği sarsan bu hastalığın derinleşmesi ve kökleşmesi rejimin programıyla uyuştuğundan, Batı’dan esen rüzgârın daha fazla etkili olabilmesi ve toplumda ciddi tahribatlara yol açması için yeni yollar ve menfezler açılmıştır.

Dünyevileşme hastalığına yakalanan toplumumuz büyük bir imani krizle karşı karşıyadır. İmanda sarsılmaların oluşu ciddi bir kimlik sorunu doğurmuştur. Hal böyle olunca İslami ruhtan soyutlanmış, dinin sadece şekilsel bazı ritüellerine sarılan, dar kalıplar arasına sıkışmış yeni bir kimlik ortaya çıkmıştır.

Mücadelenin tabii seyrinde halka İslami bilincin kazandırılması ve tevhidi duyarlılığın geliştirilmesi hedefinin peşine takılırken, emperyalizmin dininin gereği olan dünyevileşme çizgisine insanlığı dönüştürme projesinin gereği olarak emperyalist dünyanın madde merkezli dininin propagandasını çok gür sesle icra eden basın organlarının sesi, hakka ve tevhide çağıran Müslümanların seslerinin istendiği gibi çıkmasına engel olmaktadır.

Dünyevileşme hastalığının toplumu bütünüyle sarması, İslami mücadelenin önüne ciddi ve büyük engeller çıkarmaktadır. Büyük bir süratle yaygınlaşan hastalık mücadelenin içerisindeki bireyleri de tehdit etmektedir. Mücadeledeki bireyler herkes gibi insan olduklarından, yoğun trafikle başdöndürücü mahiyette yansıtılan dünyanın cezbediciliği dikkatlerini celbedebilmekte, bazılarını nisbi de olsa etkileyebilmektedir. Vahyi referansla zulmün ve istikbarın önünde durmaya çalışan Müslümanlar, toplumda başgösteren ve her gün biraz daha özünden uzaklaşmasına sebep olan dünyevileşme hastalığına karşı yeni önlemlere ve yeni çarelere başvurmak zorunda kalmaktadırlar.

Yaygın ve geniş çaplı mücadele toplumun katılımıyla şekilleneceğinden, modern çağın meyvelerinden olan dünyevileşme hastalığının patlayan volkandan yayılan lavlar gibi toplumu kuşatması, mücadele azmindekilerle muhatapları arasında yeni duvarların örülmesine sebep olmuştur. Toplumun sözkonusu hastalıktan kurtarılması mücadeleyi yürütme kararlığındaki Müslümanların öncelikleri arasında yer alması gerekirken, yeni nesillerin bu tür hastalıklara yakalanmaması için çok ciddi ve köklü tedbirlere ihtiyaç vardır.

Müslüman toplumu kuşatan dünyevileşme hastalığı İslami mücadelenin önüne ciddi sıkıntı ve zorluklar çıkarmıştır. Ancak, uzun vadeli, kuşatıcı, derin ve yoğun eğitim programlarıyla bu problemin halledilmesi yolunda önemli adımlar atılabilir. Bu da, Allah’a tevekkül, sabır, fedakârlık, metanet ve azimle, geceyi gündüze katarak yoğun ve yorulma bilmeyen çalışmalar sonucunda aşılacak engellerdendir.

Devamı var...

İBRAHİM FIRAT