Bir ülkede adalet sistemi çökmüşse, alınan kararlar yargıçların çıkarları, siyasi görüşleri ve duygularıyla yönlendirilip milyonlarca insana baskı unsuruna dönüşüyorsa, o ülkede sağduyusunu yitirmemiş insanların sağlıklı bir hayat sürdürmeleri oldukça zordur. Allah Teala emrettiği için Müslüman hanımların ekseriyetinin giydiği başörtüsü, sopa zoruyla hükmeden rejimin en büyük hedeflerinden biri haline gelmiş bulunmaktadır. Kız çocuklarının örtüleriyle okula gitmelerinin seksen yıllık baskıcı rejimlerinin temellerini sarsacağı korkusu bütün bedenlerini kuşattığından buna tahammül edemiyorlar. İblisin ilahi semboller karşısındaki korku ve panik halini yaşıyorlar. Tarih sayfalarına göz atıldığında kitlelere hükmeden pek çok diktatörle karşılaşılır. Diktatörlerin yönettiği ülkelerde yönetim hükümdarın irade ve zevkine dayanırdı. Oysa diktatörlerden hiçbirinin insanların giyimlerine karıştığına, vatandaşlarının nerelerini örtmeleri gerektiğine, nerelerini de açmaları gerektiğine hükmettiklerine rastlanmaz. Modern çağın diktatörleri de halklarının giysilerine karışmadılar. Örneğin geçen yüzyılın en büyük diktatörlerinden Adolf Hitler’in ya da Saddam’ın halkının kılık kıyafetiyle uğraştığı ya da bunu yasakladığına rastlanmaz. Müslüman bir halkın başında bulunan Saddam, şiddetli zulmüne rağmen kimsenin örtüyle okula gitmesine engel olmadı. Aynı durum Hafız Esad’ın Suriye’si ya da Hüsnü Mübarek’in Mısır’ı için de geçerlidir. Oysa ülkemizde adalet sisteminin tepesinde oturan zevat, tarihte benzeri görülmemiş ilklere imza atarak, diktatörlerden daha dikta hükümler verebileceklerini, yetmiş milyonluk bir kitlenin inancıyla ve onuruyla nasıl oynayabileceklerini bütün âleme ilan ettiler. Kendi kendileriyle problemli, ahlaki açıdan sorunlu, insani özelliklerini yitirmiş, olayları tersinden okuyan, insanlık ailesi içerisinde benzerlerine pek de rastlanmayacak bir avuç ruh hastasının mantığını ve anlayışını hiçbir yere koymak mümkün değil. Bu garip yaratıklar yetmiş milyonluk Müslüman kitlenin yüzüne baka baka en tabii haklarını ellerinden alıyorlar. Adamların dedikleri dedik, sözleri ise kanun. Aksini yaparsan irticadan(!), yani Allah’ın emrini yerine getirmekten mahkûm edileceksin. İktidardakiler gerekli bedeli ödeme cesaretini taşımadıklarından sözde adaletin başındaki bu hasta zevata karşı bir girişimde bulunmuyorlar. Hasta ruhlu zevatın önünü alabilecek en güçlü silah, Müslüman halkın meydanlara inip yüzlerine tükürmesidir. Kalbinde zerre kadar insani duygu taşıyanlar ya da Allah emrettiği için başörtüsü takan bayanlar hasta zevatın yüzüne tükürürler, söz konusu zevat tükürüğün içerisinde boğulacağı gibi bu girişim ibreti âlem olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Bundan sonra da hiçbir Allah’ın kulu bu tür çirkin işlere bulaşmaya cüret edemeyecek. İçimizi çekiyor, onurumuzla oynayan bu hasta tiplerin cevabını nasıl vereceğimizi kara kara düşünürken, çaresizlik duyguları içerisinde Allah’tan ferecini hâsıl etmesini bekliyoruz. Ancak iktidar partisinde ve halkımızda gerekli cesaret olsaydı bu karanlık çağ bu kadar uzun sürmeyecekti. Diğer taraftan Rabbimizin, Müslüman halkın inanç ve kültürüne savaş açan hasta ruhlu insanlık düşmanlarını cehennemle cezalandıracağından dolayı da şükrediyoruz. Müslüman halkın düşünce, inanç ve onuruyla oynayanların şiddetli azabın yakıtları olduğunu kitab-ı kerim bildirmektedir. Ahiret âleminde, Müslümanların onur ve izzetiyle oynayan bu gibi zevatın gireceği cehennem kapısının önünde kurban keserek zil çalıp oynama imkânı olsaydı, dualarımda Allah Teala’dan bunu isteyecektim. Duamın kabulü durumunda bunların gireceği cehennem kapısının önünde kurban kesecek, zil çalıp oynayarak şenlik yapacaktım. H. İbrahim Fırat |