Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
LAİK GENARALİZM İLE ABDULLAİK EL ELE KÜRTLERİ DÖNÜŞTÜRME PROJESİ
Kürtler sorunlarını yakın zamana kadar çözerken genelde şiddet yolunu seçtikleri bilinen bir gerçekti maalesef. Genelde kırsal kesimde yaşamış olmaları, yaşadığı bölgelerin coğrafi olarak sert bir iklim ve tabiata sahip olması, yerleşik bir yaşam düzenine sahip olamama, hâkim devletlerin bilerek ve isteyerek egemenliği, nizamı belli ölçüde o bölgelerdeki ağa, bey, şeyh sınıfı ile paylaşmış olmasından kaynaklanmaktaydı. Ama görülüyor ki Kürtler artık sorunlarının çözümüne katkı sunacak kansız, gözyaşısız, acısız bir yönteminde varılabileceğinin farkındalar. Yani teknik ve taktik bir yol izlenerek hem başarıya giden yolun kısalabileceği ve hemde açıların azalabileceğini görebilmekteler. Silahların sustuğu dönemde sorunun hemde hiç olmadığı kadar daha açık, daha cesurca tartışılabildiğini hepimiz gördük sanırım. Düşman taraf olarak görülenlerinde kafasını faşist ideolojiyle bozmuşların dışında, acıların bitebilmesi adına vicdan sahibi, taraf olmayan sıradan halk nazarında da makul görülmeye başladığında bilinen bir gerçektir. Taki çatışmacı ortamdan beslenen faşist askeri diktanın ve faşist Kürt tarafının tekrar cenazelerle, mayınlarla sahneye çıkmalarına kadar böyleydi. İşte tamda bu sırada malum İmralı misafiri bir kısım Kürtlerinde kendisini siyaset sahnesinden indirmeye başladığını ve bölgeninse daha yeşil (İslami) bir renge bürünmüş olduğunu görmüş olacak ki tekrar kürdü kürde kırdırma siyasetinin mimarlarının mikrofonu olarak devreye girdi. Nasıl oluyorsa! Yakın zamana kadar tecrit edildiği ve hücre cezası aldığı söylenen malum şahıs, sanki röportaj veriyormuş gibi efendilerinin siyasetlerinin paralelinde, açıklamalarda bulunabilmesi gerçekten düşündürücüdür. Çünkü Kürtlerin büyük çoğunluğu İmralı misafirinin anlayışının ve Atatürkçü faşist generallerin anlayışının bir ve aynı olduğu noktasında hemfikirdirler. Yani paranın yazı ve tura yüzü gibi. Çünkü iki yüzüde para için ifade edilir. Bütün bunlar olurken kendisinin çığlıkları daha fazla duyulmaya başlandı. Kamuoyuna sesleniyormuş gibi aslında mesajı efendilerine idi. “Ne yapıyorsunuz çabuk davranın yoksa Kürtler top yekûn asıllarına ( İslam’a) dönecekler. Eğer siz bizi çözümün bir tarafı olarak görüp anlaşmazsanız, beraber kurguladığımız ama bir türlü mutlu son ile bitiremediğimiz “Laik Türkler ile laikleştirilmiş Kürtler el ele filmimizinde sonunun geleceğini bilmelisiniz. Yani bizce de sizce de çok tehlikeli olabilecek Kürt Hamas’ının (Hizbullah’ın) çokça etkili olmaya başladığının görülmesi gerekiyor“ demekteydi. Evet, İmralı sakini yüzyıla yakındır ezip biçtiğiniz her evine ölümü, zindanı, acıyı, ayrılığı, kahrı taşıdığınız, dünyaya geldiğine pişman ettiğiniz, nerdeyse Kürt doğduğuna yandırdığınız bu halk sizin ve efendilerinizin yazmış olduğu filmin sonunun geldiğini gösterircesine nasılda peygamberine (s.a.v ) sahip çıktığını beşyüzbinlerinin nasılda meydanlara döküldüğünü sen ve efendilerinizde hep beraberce gördüğünüzü, bundan ötürü çok da kahırlandığınızı görebildik ve görebilmekteyiz. Çünkü siz ve Kemalist general efendilerin neredeyse yarım asra yakın bu halkın kanı ve parasıyla (örgüte yardım adı altında ) kendinize servetler edindiniz. Kürtlerin milliyetlerine olan aidiyet duygularını nasılda sömürerek bir kısım halkımın gözünde efendi oldunuz. Hani siz efendiliğe beyliğe ve diktaya karşıydınız ama ta kendisi oldunuz. Yeni bir versiyonla nasılda o koltuğu kendinize yakıştırdınız. Ama eskilerin bir farkı vardı. Onlar besliyorlardı! Sense hep alıyorsun bu nasıl beylikse! Evet, kursağındaki lokmasını bile aldınız, hep aldınız ama hiç vermediniz zavallı halkımıza. Hep vermeye alıştırdığınız bu halk, bağrından çıkan muvahhit Müslümanlar yoksulluklarına el uzatıp fedakârca lokmasını, ensar’ca ikiye bölüp verince, çadırlar kurup kerem edince, sağlık ekipleriyle köy köy sağlık taramasından geçirince ve bütün bunları hiç bir karşılık beklemeden ( yaratanın rızası dışında)yapınca sizler kahrınızdan kudurdunuz. Çünkü anlayamadınız imanın içgüdüsüyle harekete geçen bu halk aşığı, mümin yürekli gençleri. Doğrusu anlamanızı bekleyende yok ya. İşte bu mümin yürekliler mazlum halkının ayaklarına gittiler verdiler hep verdiler ama hiç almadılar. Karşılıksız vermeye adanmış bu mümin yürekliler. İste bu yüzdendir mazlum halkımın bu mümin yüreklilere teveccühü. Şimdi siz sömürenlerin telaşını anlıyorum. Çünkü bu halkın, sömürenler ve karşılıksız verenlerin farkını anlamasıdır, sizi ürküten ve bağırtan. İşte bu yüzdendir dikkatleri başka yönlere çekmek isteyişiniz. Kürt Haması diyerek ve moda tabiride kendinizce çok ustalıkla kullanarak, mümin yüreklileri efendileriniz olan (T.C VE A.B.D) şikâyet ettiniz. Uyanınız İmralılı ve aveneleri, yaşanılan dönemin çok gerisinde kalan ilkel insanları. Yoksa İmralı duvarlarına bakarak mağara devrinde mi olduğunu zannedersin. Evet, inan ki düşüncelerin, Kürt halkına verdiğin çözümlemelerin bunu gösteriyor. Ama inan ki sen Kürt halkının değerlerinden kopmuş, aşağılık maymun zihniyetli, insan sıfatlı birisin. Lütfen aslına geri dön, geri dönde seni insan bilen bir kısım halkımda gerçeğinin farkına varsın. Neden mi? Çünkü sende “ İnsanın maymundan türediğine inanan zihniyettensin. “Bak nasılda Dahlan`a benziyorsun. Hani oda Filistin’de HAMASI EL KAİDE ile ilişkilendirerek Amerika ve İsrail efendilerine jurnalliyordu. Yoksa siz Amerika İsrail vede İngiliz efendilerinizin açtığı ajanlaştırma okullarında berabermi okudunuz. Yarab! Ne kadarda benzeşiyorlar. Hiç bir kimse halkın içinden çıkan bu mümin yüreklileri olduğundan başka göstermek adına ellerinize su dökemez. Hani zaten artık istesenizde sizin o necis ve halkının kanlarına bulaşmış ellerinize kim su dökerki. Hadi oradan halkımız ne dedi o Diyarbakır meydanlarında biliyor musun “ LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULLULLAH “ dedi. Bilmem biliyor musunuz bunun ne anlama geldiğini. Sen nereden bilirsin ki, bilsen bilsen ancak ezberlediğin materyalist çözümlemelerine dair cümlelerden bilirsin. İstersen ben söyleyeyim o meydanlarında darağacına asılan Şeyh Said ‘imin söylediğini “ Başımdaki saçlarım adedince kellem olsa her birini tek tek koparsanız da gam yemem. Yeter ki davam Allah ve din için olsun.“ İşte şehidim Şeyh Said ‘im ile beraber o meydanlarda bunu haykırdılar. Bütün sahte ilahlara, sözde önderliklere ve Kemalizm hayır dediler bilmem bilirmisin. İslam’ın doğuşundan sonra bu mübarek beldelerinde tarihin hangi zamanında dini, hangi firavunlar, nemrutlar, Ebu cehiller ve Mustafa Kemaller silip atabildiler ki, Şimdi sen dönüştürme projesine talip olmuşta konuşuyorsun. Senin çapın neki efendilerinin başaramadıklarını başarabileceksin. Bak gördün ümmetin yetimleri nasılda o meydanlarda haykırdılar. “ Bizler müslümanız siz ve efendileriniz, hiç bir zaman bizleri ezmeden bu topraklara hâkim olamazsınız. Sizin o necis ayaklarınız ve postallarınız bu mübarek beldelerin topraklarına değmesin “ diye bedenlerini serdiler, serdengeçtiler. Ne kadarda benzeşiyorsunuz Kürdistan’da sen, Filistin’de Mahmut Abbas ve Dahlan, Lübnan’da Fuat Sinyora ve Said Hariri, Irak da Saddam idi, çeçen ya‘da Kadirov. Nasılda bileklerini bükemediklerinizi şehit ettiniz. Filistin’de Şeyh Ahmet Yasin, Fethi Şikakiler ve diğerleri. Kürdistan‘da Şehit Rehberler, Şeyh zekiler ve daha niceleri…. İsimleri anılınca saygıyla ve gıpta ile bakılan, Ümmetin ve Kürdistan’ın şehitleri. Bakın ve ibret alın Siz ey! Kendi tarihlerine yabancı kalmış yabaniler. Sahi siz hiç tarih okumazmısınız. Kürdistan‘in tarihini, İslam’ın tarihini. Tarihin hangi zamanında İbrahim’ler nemrut’lara, Musa’lar firavun’lara, Muhammed’iler Ebu Cehil’lere, Hüseyin’ler Yezidilere boyun eğdiler. Bakın bakalım hangileri hürmete değer İbrahim mi? Nemrut mu? Musa mı? Firavun mu? Muhammed mi? Ebu Leheb mi? iki eli kuruyasıca zaten kurudu da… Bak sen boş duvarlara konuşan kişi, konuştuklarının boşta kaldığını görmezmisin İyimi sen ya mümin yüreklilerime attığın iftiraları itiraf et ya da derhal insanlar âlemini terk edip maymunlar alemine git de, maymunlarınla baş başa kal, çözümlemelerini onlara anlat. Anlat da, belki onlar seni anlarlar. Çünkü Kürt halkı seni anlamadı, anlayamadı! Diye ettiğin hakaretler unutulmadı. Kendin söyledin ya nede çabuk unuttun. Soyunu inkâr edişini de unutmadık. Bir bilsen avenelerinin nasılda başlarını önüne eğdirdin de arlanmadın. Bak yiğidim rehberim Hüseyni’m nasılda şereflice ölümün üzerine gitti de müntesiplerinin alnını ak ve pak eyledi. Hiç duyulmuşmuki, Hüseyinlerin Yezid’leri kutsadığı, kendilerini ve davalarını inkâr ettikleri. Kürt halkı bıktı senin saçmalıklarından vede yalancı dünyandan. Hani bu arada Kesire’ce balayılarınıda biliyoruz. Birde ne olduğunu unutarak Kürdistan’ın Hizbullah pratiğini unutturmayın diyorsun ya! Bak sen gerçekten çok gerilerde takılıp kaldın hala o şah şahalı döneminde misin? Kurtul o hayallerinden gerçeğine dön. Bunu bilki bu halk kaybettirilen gerçekliğine ( İslam’a ) dönüyor. Yoksa sende bunu bildiğinden midir nedir? Halkımızın İslami kimliğini laikleştirme projesine talip olmuştun. Kendini Kürtlerin atası olarak hayal etmenden olacak ki, sana çok cazip geldi efendilerinin projesi. Hangi proje dediğini duyar gibi oluyorum. Hani istihbarattan pilot Necati ve biricik hanımefendiniz Kesire hanımefendi ile talip olduğunuz proje. Nasılda bilmezlikten geliyorsun. Olsun ama biz biliyoruz, Kürt halkı biliyor artık bu gerçekleri. Gel sen yolun sonu gelmeden tövbe et ve gerçekleri itiraf et belki Allah hakkından vazgeçer de bir nebze mücazatın hafifler, ama bilmiyorum Kürt halkı hakkından vazgeçermi çektirdiğin onca acıdan sonra. Ama ben öyle bir Allah‘a inanıyorum ki; Kulları affetmeden senin bu davalardan kurtulman pek mümkün görünmeyecek. Biliyor musun mazlum halkların bağrında kızıştırdığın ateşte yanacaksın. Bekle inkâr ettiğin hakikat İmralı duvarlarının ardında da olsan gelip seni bulacak. Sağlam kaleler ardında olduğunu sanan Nemrutları, firavunları bulduğu gibi. Ah! bilki öylesine doluyumki; mazlum halkların ve kardeşlerimin tercümanı olarak ormanlar kalem ve kâğıt olsa, yetmeyecek çektirdiğin acılarımızı anlatmaya bunu bil ey İmralılı misafir! METİN NASIROĞLU