بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاۤنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَ الْفُرْقَانِ Ramazan; İslam dünyası için hayırlı yaşama ve hayırlara kavuşma ayı olarak anılır ve baş tacı olarak kabul edilir. Her bir günü diğer aylardaki günlerden çok daha hayırlı ve onda bir gece var ki bin aydan daha hayırlı ve kıymetlidir. Bu gece bir insan hayatının bütünü demektir. İslam’ın beş şartından bir tanesi de ramazan orucudur. Ramazanda yapılan ibadet ve hayırlara onla, yüzle, yediyüzle, belki binlerle mükafat verilir. Ramazan’ı Şerifin çok hikmetleri var. Nefsin terbiyesine, Cenabı- Hakka kulluk ve teslimiyeti kuvvetlendirmeye, kendinden başkalarını düşünmeye, nimetlerin kıymetini hakkıyla idrak etmeye vesile olur. Bu ayda şeytanlar bağlanır. İnsanların kalbi, ruhu ve bütün duyguları bu aydaki manevi atmosferden istifade etmeye müsait bir hal alır. Ancak inkar ve fıskta direnenlerin katılaşmış kalpleri bundan mahrum kalır. Bunlar kendilerine gerçekten de çok yazık ediyorlar. Cenab-ı Hak yeryüzünü insana bir sofra hükmünde serip istifadelerine sunmuştur. Bu sofradan yiyenler, Allah’ın bu nimetlerinin kıymetini unuttukları zaman, Ramazan-ı Şerif onlara bunu hatırlatıyor. İman ehli ise bu nimetlere karşı şükrün belirtisi ve kulluklarının bir ifadesi olarak itaat eder ve oruç tutarlar. Akşama doğru bütün Müslümanlar bir ordu gibi hep birden “Buyurunuz” emrini bekliyorlar. Sultanı Ezelinin ziyafetine davet edilmeyi bekliyorlar ve emirle birlikte o güzelim ziyafetten yemeye koşuyorlar. Çünkü mülkün asıl sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Bütün nimetleri kullarına O bahşetmiştir. O halde O’nun izni olmadan bu nimetlerden kimse istifade edemez. İşte oruç, bu duyguyu gönüllere yerleştirir. İnsanın tutacağı oruç ve yapacağı ibadetler, aynı zamanda verilen ihsan ve nimetlere karşılık bir şükür hükmüne de geçer. Yoktan var edip bahşettiği hayatın ve çeşitli lezzetlerde var edip istifadeye sunduğu nimetlerin sahibini bilmek ve bunların kıymetlerini takdir etmek, hakkıyla hamdetmek ve şükrünü eda etmekle olur. İşte Ramazandaki oruç, hakiki, halis ve umumi bir şükrün anahtarı olduğu kesindir. Diğer zamanlar açlıktan haberi olmayan insanlar, bu mübarek ayda fakirlerin ve yoksulların çektiklerini yaşayarak hissederler ve anlarlar. Aynı zamanda verilen nimetlerin kıymetlerini idrak ederler. Bu mübarek ayda zengin ve fakir farkı ortadan kalkar, hep birlikte açlık hissini yaşar ve hep birlikte iftar edip nimetlerin verdiği hazzı alırlar. Böylelikle varlıklı ve zengin insanlar, fakirlerin hallerini ortak olurlar. Bu; sosyal yardımlaşmayı sağlayan zekat, infak ve sadakalara da yansır. Fakirin halini anlayan zengin, bu sosyal yardımların da ne denli kıymet ve anlam ifade ettiğini idrak eder. Bu yönüyle Ramazan, zenginin fakire karşı görevini hatırlatır ve onu bu göreve davet eder. Bu da insanın kendi cinsine şefkatidir, şefkat ise şükrün bir esasıdır. Yokluk, açlık ve sıkıntı çekmeyenler, şefkatten ve merhametten pek haberdar değillerdir. Dolayısıyla sosyal yardımlardan, zekattan, infaktan, doyurmaktan, giydirmekten vs uzaktırlar. Ramazan-ı Şerif; insana şu kainatta yalnız olmadığını ve her şeyi hesabını soracak olan yüce bir Halık olduğunu, malik olmadığını memluk olduğunu, hür olmadığını abd olduğunu, en kolay bir işi bile emir dahilinde yapmakta olduğunu bildirir. İnsandaki nefsi emarenin serkeşliğinin dizginlenmesini sağlar. Halıkını unutan nefsin, kör olan gözlerini açmasına yardım eder. Midenin açlığı bunu anlamasına yardım eder. Ramazan orucu ahiret için ekilen hayırların en güzellerinin alınmasına yardım eder. Aslında ramazan ayı dünyadaki bahardır, bahardaki nisan ayıdır. Gayet karlı ve kazançlı olan bir Pazar, manevi hasılat için, çok münasip bir tarla hükmündedir. Bir tek Ramazan ayı bir insana seksen yıllık kazanç sağlayabilir. Padişahı ezelinin kendi kullarına verdiği bu nimetlerin ve hayatın nasıl idame edileceğinin izahıdır Ramazan ayı. Bolluktan sonra darlığın, darlıktan sonra bolluğun olduğunun ispatıdır. Aklın, ruhun, kalbin ve sırın bu mübarek ayda çok iyilikler düşünmesine yardım eder. Midenin ağlamasına karşı kalb, ruh, akıl ve sır gülerler. Bu da Rabbini tanımayan nefsin tanımasına yardım eder ki: sahih hadisin rivayetinde nefsin terbiye edilişini bizlere şöyle anlatmaktadır: Cenabı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” nefis: “ben benim, Sen Sensin!” azab vermiş, cehenneme atmış yine demiş: “Ene ene, ente ente” her çeşit azapla azarlandığı halde enaniyetten vazgeçmemiştir. Sonra aç bırakılmış, yine sormuş: “Sen benim Rabbi Rahimimsin, ben Senin aciz bir abdinim.” demiş ve Allah’a teslim olmuştur. Rabbul Alemin koyduğu hiçbir kanunun boş ve gereksiz olmadığını, her bir farzı bir şeye anahtar yapmıştır. Aklı olan insanın bunu anlamaktan ve uymaktan geri kalmayacağı bellidir. Beşeri sistemlerin bile yasanın çiğnenemez ve kulak arkası edilemez olduğunu biliyoruz. Beşeri sistemler yasaların çiğnenmesine izin vermediği halde Halıkı Alemin bunlardan nasıl vazgeçebilir. Rabbim bu ramazan ayının bütün İslam ümmetine vahdeti getirmesini ve yüreklere kendi korkusunu yerleştirmesini, bütün günahların affına vesile olmasını, İslam evlatlarının gaflet uykusundan uyandırmasına vesile olmasını niyaz ediyorum. Selam ve Dua ile……. Hatip İbrahimoğlu |