Kafirlerin kendi düzenlerini korumak için ne kadar çalıştıklarını görmeniz bile, ne kadar çalışmaya muhtaç olduğumuzu gösteriyor. (Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu R.A) Ellerinden gelse belki biz Mazlum ve Mustazaf Müminleri yeryüzünden topyekun silerler ve yeri geldiğinde yapabildikleri kadarından da çekinmemişlerdir. Tıpkı ataları Firavunlar gibi bizleri kendilerine hizmet edecek basit kişilikler olarak görmekteler. Bu sebeple de yaşamamıza lutfetmekteler. Bu, dünya Müstekbirlerinin, Mazlumlara bakış açısıdır. Peki yeryüzünde Allah (C.C)’ın halifesi olarak yaratılmış olan biz Müslümanları bu hale getiren sebep nedir ? İçinde yaşamımızı sürdürmüş olduğumuz noksansız, fakat muvakkat olan bu yeryüzü diyarında bizleri azgınlaşmış firavunların kölesi yapan etken nedir ? Tüm Müminler olarak Allah dememize, Kabeyi beytullah ve kıble bilmemize, Hz. Muhammed’e(sav) son Peygamber olarak iman etmemize rağmen bizdeki bu tembellik, bu işgüzarlık ve neme lazımcılık da neyin nesi oluyor ? Zulüm sofralarında öldürülenler bizlerin halkları değil mi? Tüm yeryüzünde arşı alayı titreten ahu figanlar biz Mazlumların değil mi? Tüm bu hallere düşmemizin birkaç sebebi olmuştur. Biz Mazlum ve Mustazaf halklar bu sebepleri üstümüzden atmayıp, bunlarla yaşamaya devam ettiğimiz sürece ne yazık ki biz cüssesi büyük koçlar, onlar ise sırtımızdan kanlarımızı emen keneler olarak yaşamaya devam edecektir… Allahu Teala imtihan yeri olarak yaratmış olduğu bu dünyayı belli sebepler silsilesiyle yaratmış ve bu silsileyi en güzel şekilde kullanana tüm bu dünyanın güzelliklerini sunmuştur. Bununla birlikte bu silsileyi Allah namına işleten, ebedi kurtuluş olan Cennet nimetlerine de kavuşmuş olacaktır. Fakat yine ne yazık ki biz Müslümanlar olarak bu sebepler silsilesinden kendimizi uzak tutup, olduğu gibi emperyalist canavarların tüketicisi haline getirmiş bulunmaktayız. Bu tüketicilik yalnız onların üretmiş oldukları tursillerini kullanmakla algılanmasın. En kötü tüketici olduğumuz durum ve vaziyet budur ki Müslüman kardeşlerimizi bile onların gör dediği noktadan görmeye başlayışımızdır. İşte bizleri can evimizden vuran nokta bu olsa gerek… Kimimizi radikal, kimimizi gelenekselci, kimimizi tarikatçı, kimimizi ılımlı gösterip bu şekil bizleri bizlere kabul ettirmenin peşindeler. Ve biz Garip dinin garip iman edenlerini bu şekilde oyalayıp tali yollara sürüklemenin peşindeler. Sırat-el Müstakimden tali yollara giren, bir vücudun azaları hükmündeyken hücrelerimize kadar bölünen, ağlayacak haline böbürlenip ben en iyisiyim diyen ucubeler yaratmanın gayreti içindeler… Peki bunu başarabildiler mi? Çekmiş olduğumuz sıkıntılar ve ızdıraplardan anlaşılacağı üzere evet başardılar. Peki iş işten geçti mi ? elbetteki HAYIR…. Bu aşamadan sonra bizlere düşen vazife ve görev kafirlerin kendi düzenlerini koruduklarından çok daha fazla bir şekilde çalışmamız, hiçbir şart ve ortamda ye’se düşmememiz ve kardeşlik hukukumuza halel getirmememizdir. Bu, sadece iman ettim demekle olmuyor, illaki iman ağacımızı salih amel suyuyla her gün düzenli bir şekilde sulamak gerekiyor. O zaman özlenen Muhammedi koku tüm kainaatı kuşatmış olacaktır. Mümin kulların tüm ömürlerini bu duygu ve hisle geçirmeleri durumunda onları hem kendi halklarının ve hem de tüm dünya mazlumlarının hamisi durumuna getirecektir. Mümin kulların her anında daha bir bilinçlenme, gelişim ve ruhunun inkişaf etmesi lazımdır ki bu despot kralcıklara karşı halklarını ve haklarını muhafaza edebilsinler. Bu düşünce inşallah bizleri çok daha ileriye götürecektir. HAYAT VE HÜRRİYETİN GERÇEK SAHİPLERİNE SELAM OLSUN ORHAN YAPICI |