Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onları muhakkak güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Hacc, 22/58)

Bir Hadis:
Resulullah (sav) buyurdular ki: ''Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur, ikamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız bir ekmek ve su.'' (Tirmizi, Zühd 30, (2342)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

İKİ FİDAN… İKİ MAZLUM… İKİ ŞEHİD… HANİFİ POYRAZ VE FUAD YAŞASIN / FUAD YEŞİLBAĞDAN

İki yüzyılı aşkın bir zamandır İslam alemi kan ağlıyor, kan kaybediyordu…  Ümmetin belini doğrultmak isteyen öncüler, hedeflerine varmadan Rablerine kavuşmuştular… Zaman; mülhitlerin her yerde cirit attıkları, Müslümanlara her türlü eziyetin reva görüldüğü zamandı… Tarih; artık, dünyaya adalet ve insanlığı yayan İslam kahramanlarına değil, mimsiz medeniyetlilerin melanetliklerine şahitlik yapmaktaydı… Kainat, mateme bürünmüştü… Allah’ı ananlar pek azalmış, şirk alabildiğine yayılmış, moda olmuştu… Kainatın çekirdeği hükmündeki insanoğlunun şirk zulmünün dehşetinden, adeta yer ve gökler tüm zerratıyla titriyor, kafirlere lanet yağdırıyordu…

             Ümmetin ileri ve savunma karakolu konumundaki coğrafyamız, asrın giriftarlıklarından en fazla pay alan yerlerin başında geliyordu… Halkın, din namına kazandıkları zaferler, Süfyan’ın hain ve şeytani hileleriyle heder olmuştu… Binlerce alim ve takipçileri sudan bahanelerle şehid edildiler… Çeşitli araçlarla sindirilen halkı dinsizleştirmek için, her türlü gayretler sarf ediliyordu… Ama Allah’ın hesabı başkaydı.  Said-i Nursi, Risale-i Nur eseriyle, dinsizliğin önünde büyük bir sed oluşturmayı başarmıştı… Lakin artık Risale-i Nur da, birinci merhalesini geride bırakarak, nur risalelerini, kuracağı teşkilatının alfabesi yapacak olan topuz sahibine muntazırdı

             Kürdistan, diğer bölgelere oranla daha büyük ve dehşet verici bir zulme maruz kalmıştı. Şex Said’in zahiren başarısız kalan onurlu ve şanlı direnişinden sonra, katliam, sürgün ve asimile etmenin yanı sıra sosyalizim-kominizim akımlarıyla özellikle de okuyan gençlik üzerinde sistematik bir dinsizleştirme faaliyetleri vardı… İslam, birkaç tekke-medrese ve okumamış, geri kalmış insanlara münhasır bir kalıba sokulmak istenmişti… İşte İslam’ın ateşten gömlek olduğu böylesi bir dönemde, 1970’li yılların ortalarında Allah’ın emirlerine bağlı, onurlu, ihlas ile yoğrulmuş ve şuurlu birkaç genç; Rehber Hüseyin Velioğlu önderliğinde, ümmeti kucaklayan bir cemaatleşme sürecini başlattılar…

            Ve   Silvan… Tarihi adıyla Miyafarkin. Şimdiki Kürtçe adıyla Farqin… Sırtını toros dağlarına dayayan, Diyarbakır’a bağlı,  merkezi 60-70 bin nüfuslu şirin bir ilçe… Sistematik dinsizleştirme faaliyetleri burada da yürürlükteydi. Tarih çöplüklerinden çıkartılan, onlarca değişik isim altında kominizim menşeli örgütler burada da cirit atmaktaydılar… Bir zamanlar Kemalist TC. rejimi tarafından camileri ellerinden alınıp ahırlara çevrilen mütedeyyin halk, bu sefer namaz kıldıkları camilerde dinsizleştirilen öz evlatları tarafından tekmeleniyorlardı…  Din ve dine ait her şey alay konusu edilmiş, buna karşın insanı insanlıktan utandıran her türlü rezillik övünç kaynağı olmuştu. Camiler fonksiyonlarını kaybetmişti.  Bayram namazları hariç,  ölümüne ramak kalmış birkaç ihtiyar dışında camiye devam eden yoktu…

Durum böyle iken; geçmişte bu topraklarda dökülmüş şüheda kanlarının bereketiyle, mevcut vaziyeti gördükçe içi sızlayan beli bükülmüş ihtiyarların ve zulme uğramış mazlumların dualarına cevaben, Yüce Allah(c.c), bu topraklara ve bu halka şefkat ve merhametini diledi… 1350 yıllık mesafeden Kerbela kıyamının bereketiyle filizlenen, Şex Said’in kanıyla sulanan ve Nursi’nin çilesiyle yoğrulan Hizbullahi hareket cemaatleşme sürecini tamamlayarak her gün yeni bir beldede birilerinin hidayetine vesile olma şeref ve sevincine nail oluyordu.

1980’li yılların hemen başında cemaat Silvan’a el atınca, İslami endişeye sahip birkaç genç hemen olumlu tepki göstererek cemaatsel çalışmanın içerisine girdiler. Bu gençlerin iştirak ve gayretleriyle Silvan’daki cemaatsel çalışmalarda büyük bir ivedilik sağlanmıştı… mülhit örgütlerin ve dinsizliğin kalesi hükmüne girmiş sayılan Silvan, artık Tevhid davetçilerinin alanı olmaya başlamıştı. Davasal çalışmalarda kısa denilebilecek bir zaman içerisinde gayyur müminlerin ihlaslı çalışmaları sonucu, İslami  duyarlılığa sahip genç bir nesil yetişiyordu.

1980’li yılların sonuna gelindiğinde yüce Allah’ın yardımı ve cemaatsel çalışmaların bereketiyle Silvan’da İslami tebliğin ulaşılmadığı insan kalmamıştı… Binlerce genç, cehalet bataklıklarından kurtulup İslami bir hayatı yaşamaya kavuşmanın mutluluğunu yaşarken,  Camiler de, bu gençlerin iştirakleriyle tarihi misyonlarına kavuşmanın sevincini yaşıyordu…  Gençlerin İslami cemaate olan büyük teveccühü, Silvan’daki sol çevrelerin -ki artık mülhid örgüt bayrağı altında birleşmiştiler- umutlarını kırmıştı. Öyle ki Silvan’daki solculuğun fikir babalarından birisi; Müslümanların açık havada yapılan bir düğün törenini gördüğünde hayretini gizlemeyerek “Bizde genç bırakmamışsınız. Tüm gençler sizin etrafınızda toplanmış” itirafında bulunmuştu… Kısacası, Hakkın girdiği bir yerde batılın yok olmaya mahkum olduğu gerçeği, bir kez daha yaşanıyordu…

ŞEHİD FUAD YAŞASIN.

İşte böylesi bir dönemde… Gençlerin büyük bir iştiyakla Cemaate teveccüh gösterdikleri bir zamanda, Silvan Milli Egemenlik ilk öğretim okulunun orta ikinci sınıfında okuyan Fuad Yaşasın isimli taze bir genç Cemaatle tanışma bahtiyarlığına erdi…

1976 doğumlu olan Fuad Yaşasın, orta halli memur bir babanın üçüncü çocuğuydu. Geleneksel mütedeyyin bir aile ortamında yetişen Fuad, akranlarına oranla daha olgun ve mülayim bir yapıya sahipti. Okulun çalışkan öğrencileri arasında en ön safta olduğu için, okulda onu tanımayan yoktu. Herkesle iyi geçinir kimseye düşmanlık etmezdi.

1988-89 öğretim yılının ikinci yarısında Cemaatle tanışan Fuad, tanışır tanışmaz Cemaate adapte olarak faal bir çalışmanın içerisine girdi. Hücresel çalışmada beraber çalıştığı arkadaşlarının en küçüğü olmasına rağmen, çoğundan daha iyi bir performans gösteriyordu. Bol bol kitap okuyor kendini geliştirmeye çalışıyordu. Okuduklarından ve katıldığı İslami sohbetlerden öğrendiklerini, azami derecede kendi hayatında uygulama uğraşındaydı…

1989-90 öğretim yılına başlandığında Fuad, cemaatsel çalışmanın verdiği tecrübeyle kendini biraz daha geliştirmiş, düşünce ufkunda büyük değişiklikler yaşayarak yeni öğretim yılına hazırlık yapmıştı. Kendisi için artık dünya ve dünyevi gelecek endişesi değil, İslami davası ve uhrevi hayat endişesi ön plandaydı. İslami sorumluluk bilinci önemli bir ölçüde gelişmişti. İslami tebliğe daha fazla önem veriyor, boş zamanlarını değerlendirmek için büyük bir çaba gösteriyordu. Sohbet etme kabiliyeti çok güzeldi. Katıldığı sosyal etkinliklerde muhataplarını etkileyici şekilde sohbet eder, İslami görev ve sorumlulukları anlatmaya çalışırdı… Cemaatsel çalışmalarındaki performansın yanında okul derslerinde de yine en çalışkan öğrenciler arasında ön saflardaydı…

…Ve Silvan LisesiSilvan’daki sol küfrün ve örgütlenmenin yuvası… 12 Eylül darbesi öncesi her türlü sol örgütün cirit attığı ve siyasi nabzın tutulduğu bir okul… Darbe sonrası, öncesine oranla sakin bir seyir izlemekle beraber bu sefer mülhid örgüt şemsiyesi altında yuvalanan sol bir örgütlenmeye ve bu örgütlemenin getirdiği her türlü ahlaki hayâsızlığa ev sahipliği yapmaktaydı Silvan lisesi. Ama Silvan’da esmeye başlayan rahmet yeli, Silvan lisesinde de etkisini göstermek ve okulun çirkin çehresini değiştirme azmindeydi…

Fuad Yaşasın, 1990-91 öğretim yılında Silvan lisesine kaydını yapıp okula başladığında, Allah’ın lütfüyle Cemaatsel çalışma bu okulda önemli bir aşamaya gelmiş ve Mü’min gençler kendilerini koruyabilecek bir güce ulaşmıştılar. Fuad, eski okuluna oranla daha siyasi ve hareketli bir okul ortamına girmişti… Fuad, cemaatsel çalışmanın rehberliğinde bu okul ortamına da çabuk uyum sağlayarak yoğun bir performans göstermiş, İslami kitaplar okumaya, kendini geliştirmeye ve tebliğ çalışmalarına büyük bir hız vermişti. Bu dönemde beraber çalıştığı arkadaşlarının en küçüğü olmasına rağmen en çalışkanlarıydı. Daha çok kitap okuyor ve daha çok insana İslami tebliği ulaştırıyordu…

Bu arada mülhid örgüt Silvan’da oldukça büyük bir siyasi ve askeri güce ulaşmıştı. Bu gücünü bir halk hareketine dönüştürme çabasındaydı. Tam da bu sıralarda Silvan lisesinde yapılan bazı haksızlıkları protesto amaçlı derse girmeme ve oturma eylemleri öğrenciler tarafından başlatıldı. Başta öğrencilerin bu eylemine destek veren Hizbullahi öğrenciler; mülhid örgütün bu eylemi kendi siyasi amaçlarına alet etmek istemesi üzerine, bu eylemden desteklerini çektiler. Bu olay nedeniyle mülhid örgüt Silvan’da özellikle de okul cephesinde Müslümanlara karşı gerginliği artırmaya yöneldi.

Fuad, bu dönemde gelişen siyasi olaylardan dolayı zerre kadar bir tedirginliğe yol vermeden kendisine düşen görevleri yerine getiriyordu. Ama Fuad bu dönemde, bir davetçi için zor bir merhale olan bir durumla karşı karşıya gelmişti. Çeşitli vesilelerle sindirilen halkın bir uzvu olan Fuad’ın ailesi de, gelişen siyasi olaylardan sonra çocuklarını bu tür ortamlardan uzaklaştırma çabasına girdiler. Zira onlara göre haklı da olsalar cemaatsel çalışmalar, siyasi ve tehlikeli bir durumdu. Fuad, bu yöndeki aile baskısını nezaketini koruyarak taviz vermeden geçiştiriyordu…

1991-92 öğretim yılında Silvan lisesi, şehrin biraz dışında yapılan yeni binasına taşındı. Bu dönemde mülhid örgütün, “bölgede tek hakim güç benim” düşüncesi ve kendisi dışındaki herkesi kendisine boyun eğdirmeye çalışması çabaları sonucu, tüm bölgede mülhit örgüt ile Cemaat arasında gerginlikler tırmandı. Cemaatin iyi niyet çabalarını da görmezlikten geliyorlardı.

Mülhid örgütün tüm bölgede Cemaate baskı uygulaması ve bazı Müslümanları şehid etmesi üzerine Cemaat, meşru müdafaa pozisyonuna girmiş ve birçok mensubu şahadete ulaşmıştı. Gerginlik ve çatışmalar Silvan’a da yansımıştı. Silvan’daki gerginliğin nabzını tutmakta olan Silvan lisesinde mücadele ortamı kızışmış ve doğan her yeni gün, muhtemel bir olaya gebeydi. Mülhid örgüt mensubu öğrencilerin kışkırtmaları sonucunda sık sık okulda yumruklu ve sopalı kavgalar çıkıyor ve Allah’ın inayetiyle istisnasız her kavgada Müslüman öğrenciler galip çıkıyorlardı. Fuad Yaşasın da, narin bedeniyle bu kavgalarda büyük kahramanlık gösterenlerden biriydi…

Bu arada Fuad’ın ailesi baskısını artırmış ısrarla Fuad’ın Cemaatten uzaklaşmasını istiyorlardı. Fuad, tüm baskılara rağmen boyun eğmeyerek mücadele saflarındaki yerini terk etmedi. Zira o, ezberinde tuttuğu ve sık sık okuduğu Tevbe suresinin 111. ayetindeki karlı alışverişinden taviz verme niyetinde değildi...  Ailesi, onu davasından vazgeçiremeyince, ailesi kendisiyle olan ilişkilerini kesmişti. Biliyordu ki ailesi onun İslami yaşantısından ve güzel ahlakından razıydı ama çevrenin baskısı ve yapılan fitnelerin oluşturduğu ortam nedeniyle bunu yapmışlardı. Fuad, bu durumu acı bir tebessümle karşıladı.

Fuad, artık küçük bir muhacir idi. Bu dönemde de okuldaki tebliğ çalışmalarına devam eden Fuad, değişen mücadele ortamının şartlarıyla beraber kendini değiştirmiş, yaşından çok daha büyük bir olgunluk ve cesaretle şartların gerektirdiği görevlere de talip olmuştu. Okul içinde ve dışında kendisine verilen görev ve sorumlulukları en güzel bir şekilde yerine getirebilmek için büyük bir çaba gösterirdi…

31 Mart 1992Ramazan ayının 27. gecesi, yani Kadir gecesi… Mülhid örgüt, İslami çalışmaların geldiği noktayı ve dolayısıyla kendisi dışında alternatif bir gücün oluşmasını hazmetmeyerek Silvan cephesinde Cemaate karşı resmen savaş ilan etti. Hedef olarak da, Silvan’da en çok çekindiği Haci Biçer’i seçti. Haci Biçer, Kadir gecesi Kur’an okumakla meşgul olduğu bir sırada, evini çembere alan bir grup militan evin içini otomatik tüfeklerle taradılar. Haci’yi şehid edip çocuklarını da yaraladılar.

Haci’nin şahadetiyle, şahadet kokusu ve arzusu Silvan’ı baştan başa sarmıştı. Hizbullahi müminler yediden yetmişe kenetlenerek kendilerini Allah’a dayadılar. Cemaatin önderliğinde, onurlu İslami  bir yaşam yada şerefli bir ölüm için göğüslerini kendilerine dayatılan savaşa açtılar…

Şahadet havasının esmesi, Silvan lisesinin mümin öğrencileri arasında bir başkaydı… Yaşlarının küçüklüğüne bakmadan kendilerini Şahadet kervanının en önünde görmek istiyorlardı… Fuad, bu sırada okulu terk edip mücahid ağabeylerinin yanında yer almak istediyse de, Cemaatin müsaade etmemesi üzerine okuluna devam etmek zorunda kaldı… Her gün çatışmaların olduğu ve müminlerin şehid olduğu bir durumda Fuad, nasıl rahat bir şekilde okul okuyabilirdi ki? Fuad, sadece devamsızlıktan dolayı sınıfta kalmamak için kendini okula gösterir, bulduğu her fırsatta mücahid ağabeylerinin yanına gider, elinden gelebilecek her yardımı yapmaya çalışırdı… Okullar tatil olduğunda Fuad, rahat bir nefes almıştı. Çünkü artık okul, ağabeylerinin yanında kalmasına engel değildi…

26 Haziran 1992 gecesi Susa köyünde 10 Müslüman’ın cami içinde, mülhid örgüt militanları tarafından şehid edilmeleri, Silvan’daki tüm Mü’minleri olduğu gibi Fuad’ı da derinden etkilemişti. Zira kendisine bir baba gibi şefkat gösteren Hüseyin Çetinkaya’nın yanı sıra okul arkadaşlarından Adnan Kantar, Mekki ve Zeki Fidancı kardeşler de, şehid olan mü’minler arasındaydılar. Kendisinden daha küçük olan Zeki’nin şehid olması, Fuad’ı hem daha fazla üzmüş hem de kendisinin de şehid olabileceği yönündeki umutlarını artırmıştı.

Fuad, artık tek şey düşünüyordu. Mücadele etmek ve şehid olmak. Yaşının küçük olması ve bedeninin narin olması onun için bir şey ifade etmiyordu. Mutlaka kendisinin de yapabileceği bir görev olurdu. Bu dönemde hizmet ehli bazı Mü’minlerin serbest dışarı çıkıp ihtiyaçlarını karşılamaları ya da birbirleriyle haberleşmeleri güvenlik açısından oldukça tehlikeliydi. Fuad, sıcak yaz günleri boyunca Mü’min ağabeylerinin bu yöndeki ihtiyaçlarını karşılamak için azami bir gayret içerisindeydi. Sabahtan akşama kadar, şahadet türküleri eşliğinde Silvan’ın sokaklarını karış karış adımlayarak, ağabeylerinin evlerine uğrayıp işlerini görürdü. “Yorulmuşsun. Gel biraz dinlen” tekliflerini, “Allah razı olsun. Acelem var” diyerek nezaketle reddeder ve dinlenmek için çoğu zaman birkaç dakikalığına kapı eşiğinde oturmayı tercih ederdi… Bu şekilde hizmetle dolu dolu geçen bir yaz tatilinin sonuna gelinmişti. Fuad, kendisine düşen görevleri yerine getirmenin gönül rahatlığıyla, artık yeni açılan okul sezonunda lise 3. sınıfını bitirebilmenin heyecanını yaşayacaktı…

…Fuad’ın şehadet anları, beraber şehid olduğu şehid Hanifi’nin hayatının anlatımından sonra gelecek….

ŞEHİD HANİFİ POYRAZ

1972 doğumlu olan Hanifi Poyraz,  varlıklı bir aileden gelmekteydi. Çok kibar, güler yüzlü ve nezaketli bir ahlaka sahip olan Hanifi; Silvan lisesinin orta kısmını okuduğu sıralarda Cemaatle tanışma bahtiyarlığına ermiş, yapılan çağrıya büyük bir iştiyakla lebbeyk demişti… Çok zeki ve çalışkan bir yapıya sahipti. Cemaatle tanıştıktan kısa bir süre sonra bulunduğu ortama ayak uydurarak Cemaatsel çalışmaların içerisine girmiş ve bu çalışmalarda oldukça büyük bir gayret içerisine girmişti.

Silvan lisesinde Cemaatsel çalışmaların gelişmesinde önemli bir katkısı oldu. Sürekli okur ve okuduklarını hayatında uygulamaya gayret ederdi. Kendini geliştirmenin yanı sıra öğrendiklerini, çevresinde tanıdığı insanlara da tebliğ etme telaşındaydı…

Hanifi’nin abisi gıda toptancılığını yapmakta olup, işini oldukça geliştirmişti. Gelinen noktada ticaretini sorunsuz yürütebilmesi için, küçük kardeşi Hanifi’nin dürüstlük ve çalışkanlığına ihtiyacı vardı. Bu yüzden Hanifi, lise 2. sınıftan sonra okula ara vererek abisiyle beraber ticaret hayatına atıldı. O dönemdeki değerlerle ifade edilirse milyarlarca lira değerindeki bir ciroyla ticaret yapmaktaydı. Bu, o dönemdeki çoğu insanın isteyip te kavuşamadığı bir durumdu.

    Çoğu insanın cazibesine kapılıp ta imanını kaybedebileceği bu dünya malı karşısında Hanifi hiç etkilenmemişti. Şüphesiz bunda, cemaatsel terbiye ile güçlendirdiği maneviyatının büyük bir etkisi vardı… Mü’min kardeşlerine gereken maddi yardımları yapmaktan geri durmayan Hanifi, gündüzleri ticaret işleriyle meşgul olurken, gecelerini cemaatsel çalışmalarına vakfetmişti. Bulduğu her fırsatta İslami tebliğ çalışmalarına da devam etmekteydi.

Oldukça güzel bir hitabete sahip olan Hanifi, genel sohbetlerde de sohbet edip insanları aydınlatmaktan geri kalmıyordu. 1992 yılının Ramazan ayında cemaatsel çalışmanın bir parçası olarak, Silvan Esnaflar camiinde teravih namazlarından sonra kurulan sohbet halkasında, Peygamber efendimizin hayatını işliyordu. Caminin resmi imamı tarafından her ne kadar bu görevine engel olmak istenildiyse de Hanifi, her gece siyeri anlatmaya ve aydınlatmaya devam etti…

 Aynı Ramazan ayının kadir gecesinde Haci Biçer’i şehid eden Mülhid örgüt, acımasız ve değer tanımaz bir üslupla Cemaate savaş açmıştı… Cemaate haksız bir savaşın dayatıldığı, mümin kardeşlerinin şehid düştüğü bir durumda Hanifi’nin hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi düşünülemezdi. Artık dünya ve ahiret ticaretinin beraber yürütülmesi imkansızdı. Gelinen noktada ikisinden birini bırakması zorunluluğu vardı. İyi bir ticari tecrübeye sahip olan Hanifi, hiç tereddüt etmeden tercihini uhrevi ticaretten yana koymuştu. Çünkü biliyordu ki bu ticaretteki muhatap yüce Allah (c.c)’dır ve O, hiçbir zaman kendisiyle ticaret yapanları zarara götürmez... Hanifi, bütün dünyevi arzu ve rahatlığı elinin tersiyle iterek, yarı tok bir hayata razı olarak çilekeş mücahid kardeşlerinin yanına gitti ve artık yanlarından ayrılmadı.

Susa katliamından sonra, Susa’ya gidip bir süre orada kaldı. Orada hem köylülerin dertlerine ortak olmuş hem de köylülere yardımcı olmuştu. Buradayken eskiden beri var olan şiir yazma yeteneğini de geliştirerek, fırsat buldukça duygularını Kürtçe şiir olarak kağıda döken Hanifi şiirlerinde “Hanif” mahlasını kullanmış ve bir çok şiiri bestelenmiştir.

1992-93 okul sezonu açıldığında Hanifi, hem bu zorlu dönemde öğrenci kardeşlerini yalnız bırakmamak, hem de yaklaşan askerliğini tecil edebilmek için Silvan lisesindeki kaydını yeniledi…

Silvan lisesinde ders başı yapılmış, ilk günde öğrenciler okula akın etmiştiler. Çatışma ortamındaki gerginliğin okula da taşınacağı kesindi. Bu yüzden özellikle tarafsız kalmak isteyen öğrenciler arasında bir tedirginlik hâkimdi. Aralarında Şehid Hanifi Poyraz, Ş.Fuad Yaşasın ve Ş. Adil Yeşilbağdan’ın da bulunduğu Hizbullahi öğrenciler de hazırlıklarını tamamlayarak okula gelmişlerdi. Onlar okul okumak istiyorlardı. Ama eğer birileri onların İslami değerlerine saygısızlık yapsa ya da okumalarına engel olsaydı, o zaman onlar da gereken cevabı vereceklerdi. Nitekim daha ilk haftada Mülhid örgütün üyesi olan bazı öğrenciler gerginlik yaratmak istediklerinde, kulakları çekilerek olay çıkarmaları engellenmiştir. Daha önceden de birbirlerini tanıyıp muhabbet gösteren Hanifi ve Fuad’ın okul münasebetiyle diyalogları daha da gelişmişti. Birbirlerini yakından tanıdıkça aralarındaki sevgi ve muhabbet te artmıştı.

Okulun ilk haftası geride kalmıştı. Hanifi ve Fuad birlikte, bir Mü’min ağabeylerinin evinde kalıyorlardı. Zira ikisi de İslam davalarını tavizsiz sürdürebilmek için evden ayrılmak zorunda kalmıştılar. 19 Eylül 1992 cumartesi günü Hanifi, çoktandır görmediği anne-babasını ziyaret etmek ve bazı ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla babasının evine gitmeye karar verir. Bunu,  yanındaki Mü’min ağabeyine de sormuş, olumlu cevap alınca hazırlığa başlamıştı. Fuad ile beraber gidecektiler.

Hanifi, kendisine nispeten kısa olan Fuad’a doğru başını hafifçe eğip, şahadet parmağıyla da gözlüğünü hafifçe yukarı kaldırarak, “Hazırmısın Fuad kardeş?” diye sorar. Fuad, hazırım abi deyince, Ya Allah deyip dışarı çıkarlar.

Hanifi önde, Fuad 5-10 metre geride D.bakır yoluna çıkıp,  Hanifi’nin babasının evine doğru yürürler. Bu sırada bir kahvehanede oturan, Mülhid örgütten destek alarak Cemaate savaş açmış olan bir aşiret başı ve adamları, Hanifi ve Fuad’ı yalnız görünce onlara silahlı saldırıda bulunmaya karar verirler. Bazı adamları hemen silahlı olarak, yol kenarındaki ağaçlık alanın arasına girip hızla ilerleyerek ağaçların arasında saklanıp, Hanifi ve Fuad’ın gelip geçmesini beklerler. Hanifi ve Fuad, hiçbir şeyden habersiz ilerleyip onların hizasını geçince, arkadan onları çapraz ateşe tutarlar. Hanifi, sıkılan ilk kurşunlarla vurulup yere düşer. Hanifi, yaptığı ticaretin karlı semeresini toplayarak, ruhuyla göklere çıkarken yalnız kalan Fuad, belindeki tabancayı çıkarıp diz çökerek kahramanca saldırganlara karşılık vermeye başlar. Ancak vahşi çakal sürüsünün arasında kalmış bir ceylan misalidir küçük Fuad’ın durumu.

 O, izzetli bir şekilde Rabbine verdiği sözünü yerine getirebilmenin heyecan ve sevinci içindeydi. Yine o, aylar önce bir hissi kablel vuku olarak arkadaşlarına sorduğu “arkadan bir  saldırıya uğrasam şehid olur muyum?” sorusunun cevabını almaktaydı… Fuad, çatışarak ilk şarjörünü bitirmişti. Cebindeki yedek şarjörünü çıkarıp tabancaya yerleştirmeye çalışırken, saldırganların yaylım ateşi sonucu bir kurşun kafasına isabet etmiş yere yıkılmıştı... Fuad, kısa ve temiz yaşantısını İslam’a hizmet yolunda geçirdikten sonra, en şerefli ölüm olan şahadetle noktalamıştı ömrünü.

Kısa sürede bu iki gül fidanın şahadet haberleri tüm Silvan’da yayıldı. Cemaat mensupları büyük bir hüzün içerisindeydiler. Ama yanlarından kalkıp gittikleri Mü’min abilerinin hüznü bir başkaydı. Cenazeleri alınıp Karabehlül camiine getirildi. Yüzlerce Hizbullahi mümin ve mümineler camide toplanıp onlara karşı son görevlerini yerine getirmeyi bekliyorlardı. Onları tanıyıp ta, onlara ağlamayan yoktu. Şehid Fuad’ın defninde de ailesi hazır değildi, mülhid örgütün baskılarından dolayı katılamamışlardı.

Şehidlerin naşını yıkayan alim, birkaç defa elleriyle Fuad’ın açık kalan gözlerini kapatmak istese de Fuad, gözlerini tekrar açıyordu. Durumu anlayan alim, dolu dolu gözlerle “Kapat gözlerini ey Fuad! Vallahi eğer bugün anne-baban sana sahip çıkamamışlarsa, bil ki burada toplanan yüzlerce Mü’mine bacı sana anne, bacı ve Mü’min erkekler de sana baba ve kardeştirler” deyince, Fuad’ın yüzünde bir tebessüm belirdi ve gözleri de kapandı.

FUAD YEŞİLBAĞDAN

Diger Basliklar
   TESETTÜRLÜ HANIMLARIN GÖREVİ
   TESETTÜR NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
   ŞEHADETİNİN 85.YILINDA ŞEYH SAİD (RA) / M.CELAL MÜCAHİD
   VEFATININ 21.YILINDA İMAM HUMEYNİ (RA) / M.CELAL MÜCAHİD
   VAN ŞEHADET AŞIKLARI / FURKAN TOPRAK
   KUŞTEPE (BASİSKÊ) KÖYÜ GERÇEĞİ / BEDİRXANÊ BOTİ
   İSLAM DAVASI ŞEHİDLERİ: ŞEHİD MURTAZA MUTAHHARİ / M. CELAL MÜCAHİD
   ŞERM NEKIR / SİTE OKURU
   MEZHEP VE HADİS İMAMLARI : İMAM ŞAFİİ / HC. AHMET ÇELİK
   MEZHEP VE HADİS İMAMLARI : AHMED B. HANBEL / HC. AHMET ÇELİK
   İSLAM DAVASI ŞEHİTLERİ : ABBAS MUSAVİ / M. CELAL MÜCAHİD
   İSLAM DAVASI ŞEHİTLERİ -ŞEHİD İMAD MUĞNİYE- / M. CELAL MÜCAHİD
   MEZHEP VE HADİS İMAMLARI (İMAM MALİK) / HC. AHMET ÇELİK
   EY GAZZE’Lİ MÜCAHİD!.. / A.SELAM CİVANGÜL (SİTE OKURU)
   FİLİSTİN'E DESTEK SONUNA KADAR / AZAD KILIÇ (SİTE OKURU)
   MEZHEP VE HADİS İMAMLARI / HC. AHMET ÇELİK
   İSLAM DAVASI ŞEHİTLERİ -YAHYA AYYAŞ-
   HASBUNALLAH VENİ'MEL VEKİL / ORHAN YAPICI (SİTE OKURU)
   GAZZE CİNAYETLERİ VE AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ / SÜLEYMAN GÜNEŞ (ÇEVİRİ)
   DAVANIN GÜZEL SAVUNUCULARI / HATİP İBRAHİMOĞLU (SİTE OKURU)
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git