“Oruç benim içindir, onun sevabını da ben vereceğim” Âlemlerin rahmet ve nur kaynağı Resulullah (sav)’den gelen bir rivayette, şöyle buyurmaktadırlar. “Allah Teala şöyle buyurmaktadır; Oruç benim içindir, onun sevabını da ben vereceğim” Allah Tela’nın tabirinde zarif bazı noktalar görünmektedir. Neden Allah Teala, bütün ibadetlerin içinde orucu kendisi için saymıştır. Bu konunun ince ve dakik bir şekilde anlaşılması gerekir; 1-Orucun gizli olması: Oruçta, amelin görülmemesinden dolayı riya günahını işleme imkânı oldukça azdır. Riyada genellikle kul, yaptığı amellerin diğerleri tarafından görülmesiyle lezzet almak istiyor veya diğerlerinin bakışlarını ameline yönlendiriyor. Oruç, bu hususiyetin dışındadır. Çünkü oruç amelini diğerlerine göstermek mümkün değildir. Zaten görünen bir şey değildir. Bundan dolayı onu riya ameline vesile kılma imkânı yoktur. Sadece bu amelden Allah Teala haberdardır. Gerçekten bu ibadette ihlâs ve fiili tevhid alanı bulunmaktadır. Oruçlu, bu ibadeti yapmakla amelini başkalarına gösterme maksadını taşımamaktadır. Dolayısıyla amelde herhangi birisini Allah Teala’ya şirk koşmamıştır. Bu ameli sadece Allah Teala için yerine getirmiş, Allah Teala da onun mükâfatını vereceğini taahhüt etmiştir. 2- Oruç, Allah Teala’nın ahlakıdan biriyle benzerlik taşır. Oruçta, nispi bir ihtiyaçsızlık mevcuttur ki oruçlu, oruç tutmakla, kendisini yeme, içme ve şehvetten ihtiyaçsız bir hale getirmektedir. Gerçekten, mutlak ihtiyaçsızlık olan Allah’ın ahlakına kendisini yakınlaştırmaktadır. Bazı ahlak âlimleri: “Orucun ruhu, onun örtünme sırrı ve onun asıl maksadıyla, ihtiyaçsızlık, her şeyden kurtuluş ve melekler gibi şehvetlerden uzak durmakla ilahi ahlaktan birine benzerlik oluşturmaktadır. Bu durum, diğer vakitlerin dışında yiyecek ve içeceklerden eksiltmekle hâsıl olur” Oruçlu, Ramazan ayı dışında yenmeleri ve içilmeleri helal olan şeyleri yememekte ve içmemektedir. Böylece, helal işleri yerine getirmeme temriniyle günahlardan kaçınmakta, haram hareketlerden kaçınmakla da iradesini güçlendirmektedir. 3- Oruçlunun İhlâsı: Bu konuda Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Allah Teala, insanların ihlâsını arttırmak için orucu farz kıldı” Orucun riyayla ilgili hasiyeti az olduğundan, kulların ihlâsının ölçülmesi için en iyi terazidir. Bir kul dışarıdan herhangi bir baskı olmadan yemeden ve içmeden el çekmeyebiliyor, fakat aynı durumda ilahi emirlerin icrasına kendisini mecbur görüp bu ameli yerine getirmekle Allah’ın dışında başkalarının rızasını almanın peşinde olmadığı ortaya çıkıyor. Allah’ın rızasını nefsanî isteklerine tercih edip oruç tuttuğu için ihlâsta yüksek derecelere ulaşıyor. İhlâs uleması, orucun ihlâsla yerine getirilmesi konusunda şunları dile getirmektedirler; “Kim Allah rızası ve O’na yaklaşmak için Ramazan ayında oruç tutup batınını çirkin ahlaktan temizler, zahirini de masiyetten ve günahlardan koruyup haramlardan kaçınırsa, helalin dışında yemez, yemekte de aşırıya kaçmazsa, sünnet namazları, zikir ve adabı yerine getirirse, mütevatir rivayetlere göre mağfirete layık olup Ahiret azabından korunur” Ensari, Bakara suresinin 185. ayetini tefsir ederken şunları dile getirmektedir: “Ramazan ayı hem yakmak ve hem de yıkamak için geldi. Açlık ateşiyle teni yaksın ve tövbe suyuyla da günahkârların günahlarını yıkasın. Bu nimetin değerini bilmeyen miskin! Bunun değerini bilmelisin. Dünyanın neresinde lütuf ve şeref varsa senin yanında var edilmiş. Bütün dinlerden üstün olan İslam sana din olarak verildi. Bütün insanlığın önderi Hz. Muhammed Mustafa (sav), senin peygamberindir. Evlerin en şerefli Kâbe sana kıble kılındı. Ayların en şereflisi Ramazan senin için tayin edilen bir vakit oldu. Bu, günahların af edildiği bir aydır. Şeytanlar sürülmüş, cennetin kapıları açılmış, cehennemin kapıları da kapanmıştır.” Yine müfessir Ensari, Bakara suresinin 187. ayetinin tefsirinde, ayette geçen Allah Teala’nın, Ramazan ayında kullarının yeme ve içme zamanları için sahur vaktine kadar izin verdiğini anlatırken şunları zikretmektedir: “Allah Teala kullarının sahur yemesini istiyor, sahur yemekle gaipten dışarıya latif bir güzellik yansır. Maksat yemek yeme değil, kulu dostluk bağıyla bağlamaktır. Öyleyse yeme bahanedir. Ve sahur dostluk kapanının tohumudur. Zaten karanlık gecede Musa’nın (as) ateşi bahane değil miydi? Öyleyse sahur yemek vuslat kapanıdır, onu ben yerleştirdim ki kalkasın ve bizim dostluk kapanına kapılasın. Meleklere deriz ki bakın, kulum gece ayağa kalkmış. Dilinle Bismillah dedirteyim de kulum zikirle meşguldür diyeyim. Kalbinde bir yanma oluşturayım, bununla kalbinden bir ah çekesin, kulumun benim aşkımla yandığını söyleyeyim. Benim kulum yanıp yanıp inliyor, Allah Teala onu okşuyor ve onun gönlünü marifet nuruyla dolduruyor” Kaynak: Aftab Çeviren: İBRAHİM FIRAT |