Bir konuda eleştiri yapılması veya bir ithamda bulunabilmesi için öncelikle eleştiriyi yapan kişinin o konuda pak olması gerekir ki söyledikleri inandırıcı olabilsin. Mesela İslami konularda gayri Müslim birinin yapacağı yorum ve yaklaşım pekte anlam ifade etmez ama Müslüman birinin yorum ve yaklaşımları dikkate alınır. Yine bir konuda birilerini suçlayıcı iddiada bulunan biri eğer kendisi de aynı iddialara maruz ise ve üstelik bu iddiaları güçlendiren deliller de ortada ise bu kişi başkasıyla ilgili mesnetsiz iddialar dile getirmek yerine kendisini temize çıkarmaya çalışması daha doğru bir davranış olur. Abdullah Öcalan son avukat görüşmesinde verdiği beyanda “Hizbullah-Ergenekon ilişkisi açıklanmalı. Ergenekon Hizbullah'ı kullanarak on bin faili meçhul cinayet işlettirdi.” Demektedir. Bu sözleri sarf eden Öcalan ilk günden beri Ergenekon terör örgütüyle birlikte anılmakta, örgütün en önemli sanıklarından karanlık ve kirli geçmişi herkesçe bilinen Doğu Perinçek ile ilişkileri bilinmekte ve ikilinin samimi fotoğrafları ortalıkta dolaşmaktadır. Öcalan bunlara bir açıklama getirmeden ve kendisini temize çıkarmadan acaba hangi yüzle başkalarını Ergenekon ile ilişkilendirip dil uzatma cüretini gösteriyor? Öcalan bu ilişki ve argümanları yalanlayamadığına göre demek ki Perinçek’le ve dolayısıyla Ergenekonla ilişkisi geçmişe dayanmaktadır. Herhalde Doğu Perinçek gül takdim etmek için Bekaa vadisine gitmedi. Beraber PKK birliklerini teftiş edecek kadar ileri derecede bir samimiyetleri olduğuna göre mutlaka ortak paydaları ve çıkarları da söz konusudur. Bu samimiyetlerinin ortak paydası derin devlet ve Ergenekon çetesiyle bağlantılı olmasın sakın? Böyle bir bağlantının olmasında hayret edilecek bir durum söz konusu değil. Çünkü Öcalan sahneye çıktığı ilk günden yani işin Ankara ayağından derin devletle ve Mit’le temasa başlamış hatta Pilot Necati’nin himayesinde tüm badireleri atlatarak Şam’a kadar uzanmıştır. Öcalan, Pilot ile olan ilişkilerini kabul etmekte, yine Ankara sürecinin en önemli aktörlerinden olan, ona refakat eden ve sonradan da eşi olan Kesire için de bugün kendisi “devletin ajanıdır” demektedir. Düşünün Ankara da örgütün kuruluş aşamasında önemli iki aktör mit adına Öcalan ile omuz omuza çalışmaktadır. Bu kirli ilişkileri yetmezmiş gibi hazret son avukat görüşmesinde bir dönem PKK’de üst düzeyde görev almış birçok çalışma arkadaşını ve bölge komutanını da ajan ve devletle işbirliği içinde göstermektedir. (ilgilenenler Öcalan’dan açıklamalar 31.08.2008 ANF sitesinden okuyabilirler) Galiba Abdullah Öcalan yaptığı derin(!) tahlillerde bir noktayı görmek istememekte veya görememektedir. Kendisini temize çıkarma adına herkesi hain ve işbirlikçi ilan etmek kolay, belki de gerçekten bir kısmı işbirlikçidir bunların. Ama nasıl olur da bir şahıs daha örgütlenme aşamasında MİT in kontrolünde olacak, Pilot Necati ile her adım takip edilecek, yetmedi eşi dahi kendi ifadesiyle ajan olacak, en yakın çalışma arkadaşları derin devlet elemanları olacak ta kendisi sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz kalacak. Peki acaba Öcalan ben onları kullandım diyerek bu işten kurtulur mu? Diyelim ki bir yere kadar onları kullandı, peki onlar ve dolayısıyla Mit, Öcalan’ı ne kadar kullandı? Öyle ya bu tür ilişkiler karşılıklı çıkarlar doğrultusunda “al gülüm ver gülüm” değil mi? Öcalan hepsini biliyordum, kullandım diyerek sıyrılmaya çalışamaz. Hadi diyelim ki Pilotu kullandı, peki Kesire Hanım ve kendisinin bizzat görev verdiği PKK üst düzey yöneticileri için de aynı şeyleri söyleyebilir mi? Buna da bir kılıf bulunur diye düşünenler olabilir. Peki Doğu Perinçek ile yürüttüğü derin ilişkileri nereye koyacağız? Türkiye’de aklı başında herkes Doğu Perinçek’in nasıl bir ajan Provokatör olduğunu bilir. Herhalde Öcalan da bunu bilmekteydi. Buna rağmen PKK’nın en şaşaalı döneminde Perinçek’e beslenen muhabbet ve askeri karşılama acaba niçin yapılmaktaydı? Öcalan’la ortak paydaları ne idi? Hangi noktaları kesişiyordu da bir araya gelebiliyorlardı. Yoksa ikisi de uygulanan bir stratejinin aktörleri olarak görevli miydiler? Öcalan Ergenekon için Hizbullahi hareketi veya başkalarını karalayıp iftira atacağına, öncelikle kendisi ile ilgili iddialara cevap vermeli ve kendisini temize çıkarmalıdır. Ama verecek cevabı yoktur, olsa da inandırıcılıktan uzak olur. Öcalan’ın bu derin yapılarla diyalogunun olmaması için hiçbir neden yok. Bölgede Hizbullah’a savaş açması ve tüm uyarılara rağmen bunda diretmesi bunu kendi iradesiyle yapmadığının, birileri tahmil ettiği için yaptığı şüphesini oluşturmaktadır. İmralı’ya gittikten sonra verdiği beyanlar incelenecek olursa sürekli İslami kesimi dolayısıyla Hizbullahı hedef göstermekte, bazen açıkça devlete ihbar etmekte beis görmemektedir. Ne zaman İslami camiayla ilgili kışkırtıcı bir laf etse, bölgede bazı kendini bilmez şaibeli kimseler İslami kurum ve kuruluşlara saldırmaktadırlar. Bunun kime ne faydası var ve Abdullah Öcalan bunu niçin yapıyor? Acaba bölgede çatışma ve kaos ortamı olmasını birileri mi ondan istiyor? Ergenekon çetesinin de en büyük emeli çatışma ve kaos ortamı oluşturup durumdan vazife çıkarmak değil mi? Öcalan’ın, Hizbullahi hareketi karalaması ve hedef göstermesi tamamen provokasyondur. Kendi kirli ilişkilerini perdelemek için yaygara yapması veya hedef şaşırtmaya çalışması onu kurtarmaz. Bu işe, başladığı ilk günden itibaren gırtlağına kadar batmış ve her aşamada bir şekilde derin devlet çeteleri kendisini kontrol etmiştir. Bu bir iddia değil, Öcalan’ın kendi beyanlarıdır. Şöyle ki çevresindeki birçok kişinin ajan olduğunu itiraf eden birinin kontrolde olmaması veya kendisinin de bundan nasiplenmemesi düşünülebilir mi acaba? Abdullah Öcalan’ın kirli geçmişi ve şuan sergilediği kışkırtıcı tavırlar, onun Hizbullah ile ilgili beyanlarını da anlamsız kılar. Geriye eskilerin bir sözü kalıyor. “dinime dahleden bari Müslüman olsa” iyisi mi hazret Müslümanlara dil uzatmaktan vazgeçsin, kendi ifadesiyle hayata geçirmeye çalıştığı Kuva-i Milliye ruhu ve Kemalizm üzerine kafa yorsun da belki birileri onu muhatap (!) alır. Allah’a emanet olunuz. ABDULLAH HOCAOĞLU |