Amerika, Lübnan’ın eski Suriye’nin bir parçası olduğu ve Osmanlılara bağlı bulunduğu bir zamanda, bu ülkenin gelecek neslinin fikirlerine hükmetmek için 19. yüzyılın sonlarında faaliyetlerine başladı. İlk iş olarak 1866 yılında Beyrut Amerika üniversitesini kendi kanun ve ölçülerine göre tesis etti. Bu üniversite, bu güne kadar diğer üniversitelere oranla kültürel ve siyasal alanda daha büyük işler yapmış, bölgenin pek çok siyasi ve toplumsal rehberleri Beyrut Amerika üniversitesinden mezun olmuştur. Amerika’nın Lübnan’ın içişlerine ilk müdahalesi, Komünistlerin cumhurbaşkanına yönelik darbesini engelleme bahanesiyle, Lübnan’ın Fransa’nın sömürgesinden kurtulmasından 15 yıl sonra meydana geldi. Eisenhour’un emriyle Temmuz 1958 yılında, zamanın sağcı Lübnan cumhurbaşkanı Hıristiyan Kamel Şemun’un kanuna aykırı olan yeniden cumhurbaşkanlığı görevinin uzatılmasını desteklemek için binlerce Amerika askeri Lübnan sahillerinden ülkeye girdi. Uzmanlar, Sovyetler Birliğinin Suriye ve Mısır’daki üstlerine karşılık Lübnan’da üst oluşturma, İsrail’in bölgesel menfaatlerini koruma, bölgeye daha fazla nüfuz için yeni askeri karargahlar kurma ve bölge pazarlarına daha iyi hükmetmeyi Amerika’nın Lübnan’a asker çıkarmasının sebepleri arasında sayarlar. Amerika askerleri, içerideki yoğun ihtilaflar karşısında iç dengeler üzerinde yeterince ağırlık oluşturamadılar. Kısa bir müddet sonra Lübnan’ı terk etmek zorunda kaldılar. İsrail, 1982 yılında Lübnan’ı ve bu ülkenin başkentini işgal etti. Terör estirerek ve milletvekillerini tehdit ederek Ketaib Partisinin askeri güçler komutanı Beşir Cemil’i Lübnan cumhurbaşkanı olarak seçtirdi. Seçimin üzerinden 20 gün geçmeden Beşir bir suikast sonucu öldürüldü. Amerika hiçbir zaman Lübnan’dan elini çekmedi. Lübnan’a yerleşmesinden sonra Yaser Arafat ile bir anlaşma imzalamış, ustaca bir oyunla Lübnan kamplarında yaşayan Filistinlilerin silahtan arındırılmasını sağlamıştı. Bundan hemen sonra da Semir Caca komutasındaki Falanjist güçler, İsrail’in yardımıyla Lübnan’daki Filistin kampları Sabra ve Şatilla’da binlerce Filistinliyi kurşuna dizdiler. 18 Nisan 1983 yılında Beyrut’taki Amerika büyükelçiliğinde meydana gelen patlamada 52 Amerikalı öldürüldü. Bunlardan bir kısmı istihbarat, bir kısmı da askeri görevlilerden oluşuyordu. 23 Ekim 1983 yılında Beyrut’ta Amerikalı askerlerin bulunduğu merkeze yapılan saldırıda bina tamamen çökertildi ve 241 Amerikalı asker öldürüldü. Zamanın ABD başkanı Reagan, sonraları hatıratını yazdığı kitabında şunları zikreder: “Gece beni uykudan uyandırdıklarında mevzuyu anladığım gibi, aynı gece Amerika güçlerinin sessiz sedasız Lübnan’ı terk etmeleri emrini verdim. Amerikalılar için o şartlarda Lübnan’dan çıkış utanç dolu bir şeydi” Amerika askerleri Lübnan’ı terk ettiklerinde Beyrut halkını 230 milimetrelik top ateşine tuttular. Böylece öldürülen askerlerinin intikamını almayı amaçlıyorlardı. 1985 yılında gelindiğinde Amerika, 1983 yılında Lübnan halkının direnişinden yediği darbenin intikamını almak için Ayetullah Seyyid Hüseyin Fadlullah’a suikast düzenledi. Bu intikam saldırısında Lübnan halkından 80 kişi şehit düştü. Ancak Fadlullah, suikasttan sağ olarak kurtuldu. Lübnan’da iç savaşların yoğunluğu, bazen de nispi bir sükunetin oluşması Amerika’nın bu ülkeye yönelik oyunlarının dozajını düşürüyordu. Ülkeleri İsrail işgali altındaki Lübnanlılar direnişe yöneliyor, özellikle de Hizbullah’ın genel sekreteri Seyyid Abbas Musevi’nin şehadetinden sonra direnişi daha da geliştiriyorlardı. 2000 yılında, Şa’ba ve Kefer Şuba tepelerinin dışındaki yerlerin tümü işgalci Siyonistlerin elinden kurtarıldı. Bu zaferle, Amerika ve İsrail’in genişleme politikasına aykırılık teşkil edecek şekilde bölgedeki dengeler yeniden şekillenmeye başladı. Amerika’nın elebaşları, oyunlarını yeniden sahneye koymak için Fransa’nın da desteğiyle Hizbullah’ın silahtan arındırılmasıyla ilgili 1559 nolu kararı Birleşmiş Milletlerde kabul ettirdiler. Bu, Lübnan cumhurbaşkanı Emil Lehud’un muhalif olduğu, başbakan Refik Hariri’nin ise taraftar olduğu bir karardı. Başbakanlıktan uzaklaştırılan Hariri, Emil Leduh’un muhalifleriyle birleşti. 14 Şubat 2005’te şüpheli bir patlama sonucu öldürüldü. Bu olay, Amerika’nın Lübnan’ın iç işlerine karışması için yeni bir bahanenin kapısını aralıyor, Suriye ordusunun Lübnan’ı terk etmesi için bir başlangıç niteliği taşıyordu. Bundan sonra Hizbullah’ın silahtan arındırılması konusu daha güçlü bir şekilde gündeme getiriliyordu. Amerika dışişleri başkan yardımcısı David Satterfield, Washington büyükelçisi olarak bir müddetliğine Beyrut’ta görevlendirildi. Satterfield, Cumhurbaşkanı Emin Lahud’u beceriksizlik ve ülkede istikrarı sağlayamamakla itham ediyordu. Böylece, Washington’la ilişkide bulunanlara Amerika’nın açıkça destek vermesini sağlamaya çalışıyordu. 33 Günlük Savaş, Direnişten İntikam Alma Çabaları İsrail, Temmuz 2006’da Lübnan’a karşı tamamen Amerikan karakterli bir savaş başlattı. İsrail ordusu, karadan, havadan ve denizden Lübnan’a şiddetli bir şekilde yükleniyordu. Hizbullah’ın silahtan arındırılması bir yana, bu hareketi ortadan kaldırıp bölgenin dengesini İsrail ve Amerika lehine değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Düşmanın saldırıları halkın candan direnişiyle karşılaştı. Rice, zaman geçirmeden Beyrut’a ve işgal topraklarına sefer düzenleyip Hizbullah’ı savaşın müsebbibi gösterip savaşta İsrail’i desteklediklerini ortaya koydu. 33 günlük savaş Siyonist rejimin ağır yenilgisi, Hizbullah’ın da büyük zaferiyle sonuçlandı. Seyyid Hasan Nasrullah, bu büyük zaferin yıl dönümünde şunları dile getiriyordu. “Amerika, 33 günlük savaşta İsrail’i himaye etmekle İslami direnişi Lübnan’ın siyasi sahnesinden silmeyi hedefliyordu” Bush, Ağustos 2006’da, İsrail’in 33 günlük savaşından birkaç gün sonra bir radyo konuşmasında, Amerika’nın Lübnan’la güvenlik işbirliği için bu ülkenin içişlerine karışmasını, aynı şekilde Irak’a müdahalesini anlatırken, bu iki ülkenin içişlerine karışmalarını resmiyete bağlıyor ve şunları dile getiriyordu: “Lübnan ve Irak kırık demokrasilere sahiptirler. Amerika’nın güvenliği, Ortadoğu’daki demokrasinin istikrarına bağlıdır” Mağlubiyeti Telafi İçin Yürütülen Çabalar 1986 yılında Lübnan’da hakim kesimin politikaları büyük kalabalıklar tarafından protesto edildi. Amerika, Lübnan ordusunu ve Sinyore hükümetini desteklemek için Lübnan’a önemli miktarda silah göndermeye başladı. Seyyid Hasan Nasrullah, 7 Haziran 2007’de yaptığı konuşmada Amerika’nın Sinyore hükümetine gönderdiği yüklerin şüpheli olduğunu söyleyerek şunları dile getiriyordu: “Amerika, Siyonist rejim’in Lübnan’a açtığı savaşta bize yardım etme bir yana, İsrail’i donatıp savaşa teşvik ediyor, savaşın sona ermesiyle ilgili Birleşmiş milletler kararına da engel oluyordu. Böylece Lübnan halkının öldürülmesinde Siyonist rejimin önünü açıyordu. Şimdi ise gayrete gelmiş ve zamanla yarışırcasına askeri güçlerinin yardımıyla Lübnan hükümetine silah göndermektedir.” Hizbullah genel sekreteri konuşmasının devamında, “Lübnan’da Amerika’nın planlarını bozmakla, İslami direniş Amerika’nın hedefi durumuna gelmiştir. Ama direniş bütün gücüyle ayaktadır” dedi. 24.11.2007 Emil Lehud, 9 yıl devam eden cumhurbaşkanlığından sonra Beida köşkünü terk etti. Meclis, yeni cumhurbaşkanının seçimi için uzlaşmaya varamadı. Diğer taraftan azınlık tarafın bakanlarının çekilmesiyle hükümet kanuni meşruiyetini yitirdi. Ocak 2008’de Amerika dışişleri bakan yardımcısı David Welch, Beyrut’a yaptığı ziyarette seçime doğrudan müdahale edip cumhurbaşkanı seçiminde oyların yarıdan bir fazlası teklifini ileri sürdü. Lübnan Ordusu grubundan Samir Caca, Welch ile görüştükten sonra, bu teklifin cumhurbaşkanlığı seçimi için tek kabul edilebilir seçenek olduğunu ileri sürdü. Amerika başkanı, Lübnan’ın içişlerine müdahalede bulunmaya devam edip, Lübnan milletvekillerine yaptığı çağrıda tahrik edici açıklamalarda bulunarak, yarıdan bir fazlasını esas alıp seri bir şekilde cumhurbaşkanlarını seçmelerini istiyordu. Katar’daki anlaşmadan önce Sinyore’ye mektup gönderen Bush, hükümetinin meşru olduğunu söylüyor ve Amerika’nın Sinyore hükümetini savunmaya devam edeceğini belirtiyordu. David Welch, Nisan 2008’in başlarında Arabistan’a bir sefer düzenleyip Lübnan’ın sıcak ve krizlerle dolu bir yaz geçireceğini ilan ediyordu. Bu açıklamadan kısa süre sonra Sinyore hükümeti, krize yol açacak iki karara imza atıp karışıklıkların kapısını araladı. Bu iki karardan biri direnişin telefon sisteminin sökülmesiyle ilgiliydi. Lübnan’ın yerinin önemli ve stratejik olduğunu ileri süren Seyyid Hasan Nasrullah yaptığı bir konuşmasında şunları dile getiriyordu: “Lübnan’ın bu dünyada istisnai bir yeri vardır. Bazıları Lübnan’ın hükümet, düzen, emniyet ve istikrarını yok etmeyi tasavvur ediyorlarsa, bilsinler ki yanlış yoldadırlar” Sinyore hükümetinin kararından sonra Beyrut’ta durumlar karıştı. Hükümet kanadı, başkentte yeni iç çatışmaların önünü açmak için Beyrut’a üç binden fazla asker yerleştirdi. Silahlı direniş güçlerinin süratli hareketi ve birçok yerde hakimiyeti sağlamalarıyla fazla sıkıntı çekilmeden karışıklık sona erdi. Ordu, Beyrut’a ve Cebel bölgesine yerleşti. Değişmeye başlayan ortam üzerine Sinyore’nin telefonla Amerika’dan yardım istemesi olumlu netice vermedi. Amerika sadece yardım sözü vermekle yetinmişti. Neticede durum tamamen hakim tarafın aleyhine olsaydı ABD’nin yapacağı tek şey taraftarlarını Beyrut’tan başka yere aktarmak olacaktı. Amerika başkanı Bush, 19 Mayıs 2008’de Irak ve Afganistan’da ordu komutanlığı yapan general Dimisi’yi 14 Mart grubuna yardım için Lübnan’a gönderdi. NBS televizyonuna verdiği mülakatta Bush, Amerika’nın 14 Mart grubunu ciddi bir şekilde desteklediğini söyleyip “Afganistan ve Irak Amerika ordusunun komutanı general Dimisi’yi 14 Mart grubuna yardım için Lübnan’a gönderdim. Bu, bizim Sinyore’yi desteklediğimizi gösteriyor” dedi. Bush, 15 Şubat 2008’de el-Arabiye televizyonuna verdiği demeçte, Amerika’nın Lübnan’ın içişlerine dolaysız bir şekilde müdahale ettiğini dile getirdi. Dışişleri bakanlarının Lübnan’ın son siyasi krizinin yaşandığı dönemde Sinyore ile sürekli yakın temas halinde olduğunu bildirdi. Amerika başkanı, Irak ve Afganistan’dan sonra Lübnan’ı terörizmle savaşta üçüncü cephe olarak nitelendirdi ve Hizbullah ile direnişe karşı mücadelesini terörizmle mücadele olarak ifade edip; “Hizbullah ve direnişin yok edilmesi için Amerika Lübnan halkının yanında yer almaktadır. Bölgedeki ülke liderlerinin Sinyore’yi himaye etmeleri lazım” dedi. Bush’un konuşmasına cevap veren Seyyid Hasan Nasrullah “Büyük şeytan ve Firavun’un bizi düşman fihristinde itham ettiklerini, hedef gösterip bize karşı teröristçe cinayet yapmaya çalıştıklarını duyuyor bununla iftihar ediyoruz” dedi. Amerika savaş gemisi USS Cole, 26 Şubat 2008 Cumartesi günü Lübnan sularına demir attı. Bu çıkarma Sinyore hükümetini destekleme girişimiydi. BBC, 28 Şubat 2008’de verdiği haberde savaş gemisi USS Cole’nin Lübnan açıklarına demir atmasını, bölgenin emniyetini sağlamaya yönelik olarak açıklıyordu. Rüzgara Kapılan Çabalar Lübnan meclis başkanı ve Emel hareketinin lideri Nebih Berri, Lübnan’ın 12. cumhurbaşkanının seçilmesinde Amerika’nın parti ve grupların anlaşmalarının önündeki en büyük engel olduğunu söyledi. Lübnan’ın 12. cumhurbaşkanı Mişel Süleyman, bu makama seçildiği gün dünyanın farklı ülkelerinden katılımcıların bulunduğu kalabalığa yaptığı konuşmasında, Amerika’ya teşekkür edip “Amerika’nın Büyük Ortadoğu projesinin Lübnan’da geçerli olmadığı anlaşılmıştır” dedi. Meclis başkanı bir konuşmasında, Lübnan’ın bölgede Washington ve Londra’nın oyun sahası olmadığını bildirdi. Milli Mesihi partisinin lideri Mişel Avn, Amerika’yı Lübnan’ın içişlerine karışmakla suçladığı konuşmasında şunları dile getirdi; “Rice’in itiraf ettiği gibi Amerika, Lübnan hükümet yetkililerine yakınlaşmaya ve onları güçlendirmeye çalışmaktadır” Seyyid Hasan Nasrullah, Lübnan NBN televizyonunda yayınlanan mülakatında, Amerika’nın Lübnan içişlerine karışmasından dolayı halkın öfkesinin son noktaya ulaştığını bildirerek; “Amerika’nın müdahalesi Lübnan’ın durumunu yeniden sıfır noktasına çekmektedir. Bugün İslami direnişin ve muhaliflerin en büyük problemi karşı karşıya oldukları Bush’tur. Lübnan’ın içişlerine karışması herkesi bezmiş durumda” Amerika’nın Lübnan’a ilk askeri müdahalesinin ellinci yıldönümünde Amerika meclisinin aldığı 1194 nolu ağır ve şiddetli kararın kabulü, bundan 25 yıl sonra Hizbullah’a karşı gerçekleştirdiği ikinci askeri tecavüz ve Hizbullah’ı terörist sayması üzerine San Fransisko üniversitesi uluslararası siyaset kürsüsü başkanı Stefhan Runs, bu müdahaleye tepki göstererek: “Lübnan’ın iç karışıklıkları Hizbullah’ın eliyle vücuda gelmemiştir. Lübnan’ın asıl problemi Amerika’nın bu ülkenin siyasi işlerine karışmasıdır. İkinci problem ise Fuat Sinyore tarafından himaye edilen bazı Lübnanlı gruplardır. Amerika, iç karışıklık çıkarmaları için bu grupları teşvik etmektedir” Lübnan üniversitesi öğretim üyelerinden Doktor Salih, Amerika’nın Lübnan’daki varlık sebebinin İsrail’i savunmak olduğunu ifade edip; “Lübnan’da barış, istikrar ve emniyetin tek yolu direnişin gücü ve silahıdır. Ama Amerikalılar bu istikrarın varlığından rahatsızdırlar. Lübnan halkı ne zaman ki iç sömürgecilere karşı durmuş, Amerika derhal ortaya çıkıp ülkemizin iç işlerine karışmaya başlamış ve ortalığı duman etmiş. Bazen de hedefi, İsrail’in insanlık dışı tecavüzünü savunmaya yönelik olmuştur” dedi. Lübnan Siyasi ve askeri uzmanlarından Emin Hatit, Amerika’nın Lübnan’daki varlığının Washington’un çıkarlarını korumaya yönelik olduğunu bildirip; “Amerika Lübnan’da sürekli çıkarlarının peşinde olmuştur. Demokrasiyi savunma ve bölge için ihtiyaç duyulan suyu temin etme gibi şeyler sadece birer yalandan ibarettir. Amerika, Lübnan sahillerinde savaş gemilerini demirlemekle Lübnan halkının isteklerinin karşısında durmuş ve bazı kesimleri savunmuştur. Amerika’nın bölgede bulunmasında ve Lübnan’ın içişlerine karışmasında en büyük çıkar Siyonist rejimin payına düşmüştür. Amerika’nın Lübnan’a müdahalesi, ülkenin harabeye dönmesinden ve insanlarımızın problemlerini arttırmaktan başka bir armağanla neticelenmemiştir. Lübnanlı Hıristiyan tarihçi Philip Hetti, Lübnan’la ilgili şunları dile getirmektedir: “Lübnan, hacim ve ölçü bakımından mikroskobik bir varlıktır. Siyasi ve kültürel bakımdan ise evrensel bir varlıktır. Bundan dolayıdır ki bir zamanlar Amerika’nın küçük bir kararı hiçbir itiraz olmadan Lübnan’da uygulanıyordu. Bugün, dengelerin değişmesi, halkın bilinçlenmesi ve direnişin büyük etkisiyle Amerika’nın sarsılmaz gücü Lübnan’da mağlubiyete uğramıştır. Bu ülkenin her uğraşısı yeni mağlubiyet renkleriyle ortaya çıkmaktadır. Keyhan Gazetesi Çeviren Hanefi Aydın |