Malum; Türkiye gündemi bir süredir Ergenekon operasyonlarıyla ısınmış durumda. Devletin gizli çeteleri, bazı askerler ve ulusalcı tayfanın bir kısmı operasyon kapsamında yakalanıp cezaevine konuldu. Ama kamuoyunun genelinde oluşan intiba, operasyonların belli bir aşamada durdurulacağı ve asıl yakalanması gerekenlere güç yettirilmeyeceği yönündedir. Operasyonların amacına ulaşması için derin devlet ve çete unsurları sevk ve idare edenlerin yakalanması, askeri cenah ile bu çetelerin hamisi olan Jitem’in de irdelenmesi, Jitem’in gayri insani ve yasadışı faaliyetlerinin ortaya çıkarılması gerekir. Tabi ki zinde güçlerin buna müsaade etmesi pek mümkün gözükmemektedir. Derin çetelerden acıyı şüphesiz ki en çok bölgemiz ve mazlum Müslüman Kürt halkı çekmiştir. Hal böyleyken zaman gazetesi ve güdümündeki medya organları abuk subuk iddiaları esas alıp sanki Hizbullah cemaati bu yapılanmaların uzantısıymış gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmaktadır. Bu türden haberleri görünce hemen Doğu Perinçek ve Aydınlık dergisi çağrışım yaptı bende. Malum bu zavallılar sürekli yalan, iftira ve provoke amaçlı haberler yaparak Müslüman kesimi hedef almakta ve karalamaya çalışmaktaydılar. Herhalde Zaman gazetesi ve çevresi, medyadaki Doğu Perinçek boşluğunu(!) fark etmiş olacak ki onu aratmayacak şekilde Müslümanlara saldırmakta, iftira atmakta ve tetikçilik yapmaktadır. Yakında, geçmişte Perinçek provokatorünün yaptığı gibi duyarlı Müslümanların isim ve adresleriyle evlerinin krokilerini de gazetelerine yansıtsalar şaşırmamak lazım. Müntesipleri oldukları iddia edilen Fettullah Gülen’in yazı ve konuşmaları onlara pek feyz vermemiş olsa gerek. Yoksa basit ve çelişkilerle dolu bir iddia ile İslami bir cemaate saldırmanın en asgari zararının uhrevi amellerin hebası olduğunu bilmeleri veya engin kanaat önderlerinin bu durumu hatırlatması gerekirdi. Aslında yaptıkları yeni bir şey değildir. Beykoz sürecinden buyana sürekli saldırmaktadırlar. Ama bu son iftiraları öyle yenilir yutulur bir cinsten olmadığı gibi tamamen provokasyon amaçlı gözükmektedir. Fettullah Gülen çevresini buna iten nedenleri irdelemek gerekir. Öncelikle son dönemde kendi tabanlarında STV ve yazılı medyalarına yönelik yakınmalara büyüklerinin verdiği “halis niyetle kurduğumuz medya ağı maalesef kontrolümüzden çıkmış durumdadır, STV’de istemediğimiz yayınlar yapılmakta ve kabullenemeyeceğimiz yazı ve haberler gazetelerimizde yayınlanmaktadır. Medyamıza sızan ve kontrolü ele alanları temizlemeden hiçbir şey yapamayız sabredilmeli” cevabı oldukça manidardır. Acaba diyorum; medya ağlarını ele geçiren ve kullanan güçler mi bunu yapmakta ve Gülen çevresini belli oyunlar için manipüle etmeye mi çalışmaktadır? Yoksa bu çevre bu tür iftiraların kendilerine bir fayda sağlamayacağını, aksine kin ve nefrete sebep olacağını bilmeyecek kadar izandan yoksun değildir diye düşünüyorum. Şunu da belirtmekte fayda var; yukarıda yazdıklarım bir tahmin değil meseleyi sorgularken müntesipleri dostların verdiği cevaptır. Büyüklerimiz dedikleri şahıslar bu izahatı tabanı gücendirmemek için de söylüyor olabilir, ben edindiğim bilgileri aktarıyorum. Eğer Zaman Gazetesinin pervasızlığının sebebi büyüklerin iddia ettiği nedenlerden kaynaklanmıyorsa o zaman son iki yıldır işadamlarıyla, yardım kampanyalarıyla bölgeye yüklenen, bu güne kadar görmedikleri veya görmek istemedikleri Kürd sorunu ili ilgili platform düzenleyen Gülen çevresi Kürdistan’ın temel güçlerinden biri olan Hizbullah cemaatini töhmet altında bırakarak bölgede yer edinme hesabı ve çabası içinde midir? Bunun için mi iftira ve karalamaya başvuruyorlar? Gibi sorular akla gelir. Son dönemdeki bölgeye yönelik heves ve gidişatları biraz da bunu göstermektedir. Bölgeyi tanıyan herkes bilir ki Müslüman Kürd halkının tercihinde Fettullah Gülen ve cemaatinin yer edinmesi mümkün gözükmemektedir. Devletten daha devletçi olmaları, Türk milliyetçiliğini esas almaları ve muammalı uluslar arası ilişkileri, Müslüman Kürd halkını bu yapıdan soğutmuştur. Bu durumları kendileri de çok iyi bilmekte ve bölgede bir alternatif olmadıklarının bilincindedirler. Bu durumda geriye tek seçenek kalıyor; bölgede İslami değerlerin ve Müslümanların hamisi, bu yolda ağır bedeller ödemiş olan Hizbullah hareketini karalayarak, İslami tabana yeni adres oldukları mesajını vermek ve bir paye edinmeye çalışmak. Bölgede bilinçli bilinçsiz tüm halkın en büyük tepkisi elbette Kemalist zulme ve derin devletedir. Birilerinin ajanlıkla veya işbirlikçilikle adı çıksa veya faaliyeti olsa, bölgede bırakın faaliyet yürütmek, barınması mümkün değildir. Gülen çevresi de galiba bunu hesaba katarak bu noktadan psikolojik savaş sürdürmekte, bu yolla mazlum Kürd halkını kandırabileceğini hesaplayan TC rejimine hizmet etmektedir. Bu planlar pek tutacak cinsten değildir. Birilerinin bu efendilere şunu hatırlatması gerekir;“ Eğer bu bölgede kalıcı olmak ve gerçekten hizmet etmek istiyorlarsa bölgenin gerçeği ve etkin gücü olan Müslümanlara saldırmakla bunu başaramazlar”. Otuz yıldır bölgede mücadele eden İslami bir harekete saldırmak ve iftira atmakla sadece küçülmekten ve nefretle karşılanmaktan başka bir sonuca ulaşılamaz. İşin acı tarafı; Üstad Bediüzzaman’ın çizgisinde olduğunu iddia eden bu zihniyet eğer Bediüzzaman’dan zerre feyz alsaydı, uhuvveti meslek edinir, gıybet, iftira ve karalama ile uğraşmaz, kendi işlerine bakarlardı. Gülen çevresi bu iftiralardan bir fayda sağlamayacağına veya İslami bir vecibeyi bu yolla yerine getirmeyeceğine göre tüm bunları ne amaçla ve kimin için yapıyor, bu da mutlaka ortaya çıkacaktır. ABDULLAH HOCAOĞLU |