Bir Ayet:
Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onları muhakkak güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Hacc, 22/58)
Bir Hadis: Resulullah (sav) buyurdular ki: ''Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur, ikamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız bir ekmek ve su.'' (Tirmizi, Zühd 30, (2342)
Amerika’nın tek taraflı olarak Haziran 2006’da hazırladığı zillet yüklü anlaşmanın en bariz tercümesi “Irak’ın Amerika’ya satışı” anlamına gelmekte olup anlaşmanın ön şartları 27 Mart 2008’de Irak ve Amerika makamlarının imzasına açıldı. 2008’in Haziran veya Temmuz aylarında Amerika ve Irak devleti arasında nihai imzanın atılması beklenmektedir. Anlaşmanın karara bağlanması ve yürürlüğe girmesi durumunda sömürgeye bir ülkeye dönüşecek Müslüman Irak devleti, Amerika’nın Ortadoğu’daki askeri karargahına haline gelecek. Böylece zahiri İslam olan İsrail benzeri bir devlet uluslararası güçlerin hizmetinde olacak.
Müslüman Irak halkı, İslam alimleri ve Müslüman gruplar zillet ve meskenet yüklü bu anlaşmayı kabul etmemelidirler. Komşu Müslüman ülkelerin de ortaçağı andıran bu aşağılık anlaşmaya karşı suskun durmamaları gerekir. Özellikle de İran İslam Cumhuriyeti, Irak halkının arasındaki manevi nüfuzunu kullanarak Amerika ve ortaklarının Irak üzerinde oluşturmaya çalıştıkları tehlikeli sultanın getireceği büyük tehlikelerden dolayı Irak halkını uyandırmak için telaşını sürdürecektir.
Bu anlaşmanın kapsamının ve neler içerdiğinin daha iyi anlaşılması için birkaç noktaya değinmek yararlı olacaktır.
1- Haber ajansları ve Batılı kaynaklar bu anlaşmayı “Askeri güçlerin yer edinmesi anlaşması” (Status of forces agreement sofa) şeklinde telaffuz etmektedirler. Özellikle bunun güvenlik, siyaset ve ekonomiyi kapsayan bir anlaşma olduğunda ısrar etmektedirler. Anlaşmanın kamuoyuna açıklanan 10 maddesi Amerika ve Irak arasındaki güvenlik ve askeri işbirliğine işaret etmektedir. Amerikalılar, anlaşma maddelerinin tümünün açıklanmasıyla Irak halkının büyük tepki göstereceğini bildiklerinden, müphem bazı maddeleri açıklayarak zillet içeren anlaşmayı sessiz ve sedasızca Irak milletinin sırtına yüklemeye çalışmaktadırlar.
2- Asıl macera Aralık 2007’de başladı. Aralık 2007’de Birleşmiş Milletler bir bildiri yayınlayarak 2008 yılının Amerika ve İngiliz işgalcilerinin Irak’taki son yılı olduğunu açıkladı. Bu bildiriden sonra Irak devleti ilginç ve garip bir çıkış yaparak Birleşmiş Milletlere bir mektup gönderip; “Kısa sürede Irak Cumhuriyeti ile Amerika arasında uzun süreli bir anlaşmanın imzalanacağını, bu anlaşmaya göre her iki ülkenin güvenlik işbirliğinin kesinlik kazanacağını!” bildiriyordu.
Irak anayasası, ülkenin başka ülkelerle yapacağı bütün anlaşmaların parlamentoda görüşülerek karara bağlanmasını öngördüğünden, Irak devletinin gönderdiği bu mektup pek çok parlamento üyesi ve ulemanın şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. İşgalcilerin kesinleşecek bir tarihte ülkeyi terk etmelerinin gerekliliği parlamento üyeleri tarafından dile getirildi. Bir müddettir sessizlik perdesi maceranın üstünü örtmüş durumda.
Anlaşmanın 10. maddesi Amerikalıların bu ülkede kalışlarını süreklileştirme ve bunu kanuni bir zemine oturtmayı öngörmektedir. 10. madde şu kayıtları içermektedir;
“Irak güvenlik güçleri yeterli güç seviyesine ulaşıncaya, Irak’ın güvenliği garantileninceye, komşu ülkelerden Irak’a yönelik herhangi bir tehlike ve tehdit kalmayıncaya ve terörist gruplar için manevra kabiliyeti ve faaliyet fırsatı kalmayıncaya kadar bu anlaşma resmi bir şekilde her iki tarafça icra edilmelidir.”
Görüldüğü gibi anlaşmanın ön yazımındaki bu madde Amerika’nın Irak’ta uzun süre kalmasını mümkün hale getirmektedir. Zaten Amerikalılar kanuni hiçbir gerekçe olmaksızın Irak’ı işgal etmiş bulunmaktadırlar. Yukarıdaki madde, Amerika’nın işgali için onlarca bahanenin yolunu açmaktadır.
Amerika’nın Bahreyn büyükelçisi Adam Erly Bahreyn’in el-Vakit gazetesine geçen hafta verdiği mülakatta “Belki Amerika Irak’ta birkaç asır kalabilir!” şeklindeki beyanatı ABD’nin Irak üzerindeki hesaplarının ip uçlarını vermektedir.
3- 1961’de kabul edilen Viyana Konvansiyonunun 15. maddesinin konusu milletler arasındaki hukuku içermektedir. Bu maddeye göre “Bir ülkenin başka ülkelerle herhangi bir anlaşmada bulunması isteğinde bu ülkenin temsilcisinin herhangi bir tehdit veya zorla karşılaşması durumunda anlaşma hukukiliğini yitirir” Konvansiyonun 49 ve 50. maddeleri de bu konuyu içermektedir.
Amerika ve İngiltere’nin Irak’ı işgal edip bu ülkenin hakimiyetini kapsayan birçok alanda doğrudan içişlerine karışmaktadırlar. Bu anlaşmanın Irak ve Amerika tarafından imzalanması halinde herhangi bir geçerliliğinin olmaması ortadadır.
4- Ön anlaşmanın birinci maddesine göre Amerika, Irak’ta yer ve zaman sınırı olmaksızın –yani her zaman ve her mekanda- istediği askeri operasyonları yapma hakkına sahiptir.
3. madde, aynı zamanda onuncu maddenin kapsamının bir kısmını içermekte olup “Amerika askerlerinin Irak’ta kalışlarıyla ilgili hiçbir sınırlama bulunmayacağı”nı beyan etmektedir. Anlaşmanın bu maddesiyle 10. maddesi Birleşmiş Milletlerin Irak işgalinin sona erdirilmesiyle ilgili kararını gereçsiz kılıp icra edilemez olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle –Belki de BM güvenlik konseyi ile Amerika’nın daha önceden üzerinde anlaştığı bir durum olup- Güvenlik konseyi işgalin aleyhinde karar çıkarmakta, Irak’la Amerika arasındaki anlaşmaya göre ise Irak işgali devam etmektedir.
Yukarıda zikrettiğimiz maddeler Irak halkının kendi ülkelerindeki hakimiyeti için küçük bir fırsata imkan bırakmamaktadır. Anlaşmayla Irak, Ortaçağ sömürgesi bir ülke haline getirilmektedir.
5- Anlaşmanın 4. maddesi aşağılayıcı kapitülasyonların yükünü Irak devletinin ve milletinin sırtına yüklemeyi içermektedir. Bu maddenin içeriği;
“Amerika’ya bağlı asker ve sivil şahsiyetler Irak mahkemesinde hazır bulunmak zorunda değiller”
Anlaşmanın 7. maddesi Irak devletinin savunma, içişleri ve istihbarat bakanlıklarının doğrudan Amerika makamlarının idaresine verilmesini şart koşmaktadır. Zillet içeren bu anlaşmanın yukarıda zikredilen maddeleri ülkenin idaresini tamamen Amerika’nın kontrolüne terk etmeyi içermektedir.
6- Anlaşmanın 6. ve 8. maddeleri ise Irak’ı Amerika’nın askeri garnizonuna çevirme niteliği taşımaktadırlar. Bunun bir askeri karargah değil, askeri garnizon olduğuna dikkat edilmeli. Her ne kadar bir ülkenin başka bir ülkenin askeri karargahına dönüştürülmesi zillet içeren bir durum olsa da, burada söz konusu ülkenin hakimiyetinin sürme ihtimali mevcuttur. Fakat ülkenin askeri garnizona dönüştürülmesi, söz konusu ülkenin her alanda hakimiyetini yitirmesi anlamı taşır. Maalesef anlaşma Irak’ı Amerika’nın bölgedeki garnizonu haline getirmektedir.
6. madde, “Amerika’nın Irak’ta 41 askeri karargah oluşturabileceğini” 8. madde ise “Irak ordusu ve polisinin eğitim ve silah alımının Amerika askerlerinin kontrolünde gerçekleşeceğini” bildirmektedir.
7- Anlaşmanın 9. maddesi Irak’ın İsrail’i resmen tanımasını istemektedir. İkinci olarak da Amerika’nın Ortadoğu ile ilgili projelerini ve kararlarını hiçbir itirazda bulunmadan kabul etmesini öngörmektedir. Dokuzuncu maddenin içeriği şu şekildedir; “Irak Ortadoğu’yla ilgili kararların alınmasında uluslararası güçlerin bir parçası haline gelecektir”
Bu anlaşma olmadan da Irak, meşru diğer ülkeler gibi uluslararası camianın bir üyesidir. Diğer pek çok ülke gibi müstakil bir ülke olarak birçok alanda görüşünü açıklama hakkına sahiptir. Amerikalılar ise uluslararası tabii bir hakkı bile Irak halkından esirgemektedirler. Bu maddenin esası, Kudüs işgalcisi rejimin resmen tanınması olup şu ana kadar pek çok İslam ülkesi bu rejimi tanımaktan kaçınmıştır.
8- Anlaşmanın açıklanan maddelerine bakıldığında hiçbir şüpheye yer bırakmadan bu anlaşmayla; “Irak ülkesinin Amerika’ya satışı”ndan başka bir ifade kullanmak güçtür. Her ne kadar bugünkü Irak devleti icra hakimiyetini elinde bulunduruyorsa da, Irak’ın sahibi ve maliki olmadığından ülkenin satışını yapamaz. Irak başbakanı Nuri Maliki ve Irak’ın iki köklü partisi, yani Irak İnkılabı Büyük Meclisi–ki bir müddet önce İslam kelimesini isminden kaldırmıştı- ve Dava Partisi, zillet içeren ve utanç kaynağı olan bu anlaşma için gerekli adımları nasıl atabiliyorlar?
Görünüyor ki Amerika ordusu ve Irak hükümetinin Mehdi ordusuna karşı gerçekleştirdikleri son saldırılarda Basra şehrinde ve Bağdat’ın Sadr kentinde çok sayıda insanın katliamdan geçirilmesi bu aşamaya denk gelmektedir. Amerika, Irak hükümetine tuzak kurarak, devlet adamlarını kullanıp halkın görüşünü celb ederek Irak’ın Müslüman halkının kanından dereler oluşturmaktadır. Böylece hem vahdet ve birliğin önüne geçme ve hem de işgalcilerin önünde durmaya çalışan direniş güçlerini birbirlerine kırdırmaya ve zayıflatmaya çalışmaktadır. Irak halkının işgalcilerden nefretinden dolayı ulaşılması güç hedeflere bu yolla kolaylıkla ulaşılma imkanı bulmaktadır.
9- Maliki’nin hükümeti kesinlikle bilmelidir ki zillet içeren bu anlaşma hiçbir zaman son merhaleye ve son imzaya ulaşamayacak. Çünkü;
a- Bu anlaşmanın bazı maddelerinin ifşasıyla Irak’ın güçlü müesseseleri, özelikle bilinçli İslam alimleri ve Irak’ta kanı dökülen Müslüman halk şimdiden muhalefetini ortaya koymaya başlamıştır. Amerikalılar, Irak Müslüman halkının işgalcilere karşı tepkilerini çok iyi biliyor. Irak’ın son işgal yıllarında değişik zamanlarda bu İslami müesseseler tarafından işgalcilerin oyunları defalarca bozulmuş. İşgalciler Irak meclisinin kurulmasına izin vermiş, meclise muhaliflerin seçilmesini kabul etmek zorunda kalmışlardı. Amerikalı siyasi ve askeri yetkililer İyad Alevi’nin başbakan olmasını istedikleri halde bu makama Nuri Maliki getirildi…
b- Irak anayasasına göre başka bir ülkeyle yapılacak bütün anlaşmalar meclisin oyuna sunulmalı, milletvekillerinin çoğunun onayını almalıdır. Halkın oylarıyla meclise gelen Irak milletvekillerinin çoğunluğu bu zillet yüklü anlaşmaya muhaliftirler.
c- Bazı haber kaynaklarının bildirdiğine göre Irak uleması ve özellikle de mercii taklitler, mezkur anlaşmanın yürürlüğe girmesi için üç şartı öne sürmektedirler. Seyyid Muhsin Hakim –Irak İnkılabı Büyük Meclisinin reisi Seyyid Abdulaziz Hakim’in oğlu ve müşaviri- bu üç şartı şöyle sıralamaktadır; Bütün Iraklı taraflarca kabul edilmesi, anlaşmanın açık ve şeffaf olması ve Irak’ın siyasi hürriyetinin ve hakimiyetinin korunması.
Yukarıdaki üç şarttan hiçbiri anlaşmanın açıklanan maddeleriyle uyuşmamaktadır. Özellikle üçüncü şart anlaşmayla çelişmektedir.
10- Seyyid Muhsin Hakim’in bildirdiğine göre Irak hükümeti anlaşmanın nihai imzası için dört şart ileri sürmüştür. Bunlar; Amerika’nın Irak’ta askeri karargahının kurulmasına muhalefet, her iki tarafa anlaşmayı bozma hakkının verilmesi, başka ülkelere saldırı için Irak’ın toprağının kullanılmaması ve Irak devletinin başka ülkelerle istediği şekilde anlaşmalar yapabilmesi.
Bu şartlar her ne kadar engelleyici içerik taşısalar da zillet içerikli anlaşmanın maddelerinin çoğuna karşı gelememektedirler. Amerika’nın savunma, içişleri ve istihbarat bakanlıklarını elinde bulundurması, Irak’ın polis ve askeri güçlerine hakimiyeti, Irak işgalini devam ettirmedeki hakkı, kapitülasyonlar ve Kudüs işgalcisi rejimin resmiyette tanınması… gibi maddelere karşılık verecek durumda değiller.
11- Bütün karineler ve şartlar, anlaşmanın imzalanması konusunda Amerika’nın fazla ümitli olamayacağını göstermektedir. Acaba Amerikalıların bu alandaki ısrarlarında hedefleri nelerdir? Bu sorunun cevabını, güçlenen İslami hareketlere karşı Amerika’nın duyduğu derin kaygıda aramak gerek. Amerikalılar son birkaç yıldır Irak halkının oylarıyla seçilmiş hükümeti yıkmak için yoğun çaba harcadılar. Fakat halkın büyük çoğunluğunun desteği Amerika’nın bu isteğinin gerçekleşmesini engelledi. Diğer taraftan Nuri Maliki’nin hükümetinin görevden uzaklaştırılması ve kendilerinden birini hükümete getirmeleri durumunda Müslüman halka rağmen işgalcilerin burada tutunamayacağı açıkça ortadadır.
Amerika’nın karmaşık fesat oyununu bu noktada irdelemek gerekir. Amerikalılar, zillet yüklü anlaşma taslağında Irak hükümetinin desteğini, özellikle de bu ülkenin büyük iki İslami partisi olan Irak İnkılabı Büyük Meclisi’ni ve Dava Partisi’ni halkın gözünde kötü bir duruma düşürüp halkın nefretini bunlara yönlendirerek, Iraklıları bu tür İslami hareketlerden uzaklaştırmayı hedeflemektedirler. Bunları siyasi arenadan silip kendi bağlılarını hükümet sandalyesine oturtmayı tasarlamaktadırlar. Hayret edilecek bir durum ise, Nuri Maliki ve iki partinin yetkililerinin bu darbeden haberdar olmaması. Kendi elleriyle işgalcilerin bıçaklarını keskinleştirip altında yatarak bıçağı kendi köklerine batırmaktadırlar. Entrikanın icraya konulması durumunda bu günkü Irak hükümetini iktidara getiren halk boyun asla eğmeyecek, İslami düşünce sahiplerini iktidara getirecektir.
Yazan: Hüseyin Şeriatmedari
Kaynak: Keyhan Gazetesi
Farsça’dan çeviren: Hanefi Aydın