Bir Ayet:
Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen veya ölenlere gelince; Allah onları muhakkak güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Hacc, 22/58)
Bir Hadis: Resulullah (sav) buyurdular ki: ''Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur, ikamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız bir ekmek ve su.'' (Tirmizi, Zühd 30, (2342)
Bir Tarihe Şahitlik Etmek... / Şeyh Müslim Ruhai (Huseyni Sevda Okuru)
Hamd âlemlerin Rabbi Rahman ve Rahim olan Allah´a mahsustur ki, o yeri göğü ve arasındakileri yaratandır. Bizlere kendi nurundan ruh katan ve can verendir.
Salat ve selam Onun Peygamberi olan Resul-i Ekrem Muhammed Mustafa (SAV)´e, pak ve mazlum Ehl-i Beytine, onların yolunda şehit olanların üzerine olsun.
Kürdistanlı, İslami ve kültürel bazı hassasiyetleri olan bir ailenin çocuğu olarak avrupa da gurbette şahit olduğum önemli bir animi anlatmaya çalışacağım. İnanıyorum ki bu siteyi okuyan takip eden herkesi alakadar edecek bir konudur.Ben bu mektubumda sizlerle hayatımı etkileyen ve şahit olduğum, canlı canlı, yazılan bir tarihten bahsetmek istiyorum. Şahit olduğum bu olaydan bir gün gelecekteki insanlara, ya tarih kitapları yada insanlar bahsedeceklerdir.
Yıllar önceydi ben bir oda´da benden yasça büyük, 4 yada 5 kişinin bir araya gelerek, Türkiye´nin Güneydoğusunda, bazı yeni oluşumlardan bahsettiklerine şahit olmuş ve kulak misafirliği etmiştim. Yaşım itibariyle de bölge siyasetini ve topraklarımızda olup bitenleri yeni yeni anlamaya çalışıyor, duyduğum üzücü olayları hazmedemiyor ve kendi kendime bunlar için birşeyler yapmalı diye fikir üretiyordum, ki bu çokta kolay olmamıştı o zamanlar. Bu odada bulunmadan önce topraklarımız hakkında bildiğim iki önemli tablo vardı.
Birincisi, halkımızın, İslami, kültürel, ekonomik, sosyal ve insani değerlerinin, emperyalist güçler ve zalim devlet tarafından alınmak ve tahrip edilmek istenmesiydi.
İkincisi ise, daha da üzücü ve sıkıntı verici olanıydı. Bölgemizde halkımızın içinden, güya halkımızın haklarını savunmak için halkımızın tüm değer yargılarını bir kenara bırakarak, dini hassasiyetlerini ayaklar altına alarak, emellerine ulamsak için her türlü zulmü reva görüp halk için halka kan kusturan bir yapının artik sinir tanımaz tavırları Müslüman olan her fert için kabul edilemez bir hal almıştı.
İşte bu iki tablonun bana verdiği sıkıntı ve üzüntü o gün bir nebze de olsa hafiflemişti. Oda´da bulunan büyüklerim bir yapıdan ve İslami bir hareketten bahsediyorlardı ki, bu hareketin ismini bizim topraklarımızda daha önce hiç duymamıştım. Bu İslami cemaat, Türkiye'nin Güneydoğusunda gerek Kemalist darbeci rejim, gerekse din düşmanı sosyalist partinin zulmüne dur demek için harekete geçmiş ve bu uğurda herşeyinden vazgeçmiş nice yiğitleri çatısı altında toplamıştı bile. O gün o oda´da duyduğum şeyler beni halkımın içinde bulunduğu duruma rağmen umutlandırmıştı.
Dedemin bizlere öğrettiği gibi dinimizin ve namusumuzun üstünde değerimiz yoktu ve olmayacaktı. Ki onlar tarihi mesuliyetlerini işgalci Fransszı ve İngiliz'i çıkararak yerine getirmişlerdi. Bugünde sıra bizlere düşmüştü ve görev ayni şekilde değerlerimize saldıran herkim ise engel olmaktı. İşte bu hareket tüm bu değerlerimizi elimizden almaya çalışan iki tarafa da dur demek için yola koyulmuş ve sadece bölgemizde değil avrupada da dini hassasiyetleri olan ve yüreği kardeşleriyle atan müminlere çağrıda bulunuyordu. Gelin bu hayır gemisinde, emri bil maruf ve nehyi ala münker teşkilatında, hakli için var olan harekette yada en önemlisi halkı ıslah ve terbiye projesinde sizde yer alin. Yer almamızı istedikleri bu hayır gemisi o oda´da duyduğum kadarıyla yukarıda bahsettiğim iki şer güç tarafından küçümsenmiş ve bertaraf edilmeye çalışılmıştı. Yani 90´lı yılların baslarından bahsediyorum.
Evet o gün şans eseri yada kader mi diyelim, bulunduğum oda´da konuşulan ve hayata geçirilmek istenen olay şundan ibaretti. Önce Türkiye´nin Güneydoğusunda daha sonrada zulmün vuku bulduğu her yerde zulme dur diyecek olan bir yapıya katkıda bulunarak yada katılarak, karşılığında izzetli bir duruş, temiz bir ahiret, izzetliler tarafında yer alma ve zillete boyun eğmeme imkanı veriliyordu. Yani kısacası Allah´in mazlum Kürt halkına verdiği bir nimet ve kurtuluş meşalesiydi.
Evet o gün orda bulunan müminler Avrupa´da bu oluşumdan haberi olan ilk 3-5 kişi idi. Bu oluşuma katılmayarak seyirci kalmanın ahirette büyük hesabi olacağının ve bunun halkımız için sorumluluktan kaçmak anlamına geleceğinin bilincindeydiler, ki orda hemen bu oluşuma gereken desteğin verileceğini ve bu hareketin bütün avrupada ki gurbetçi Müslümanlara anlatılmasını kararlaştırmışlardı.
Ve evet aradan 15 yılı aşan bir süre geçmişti, ki ben geçen günler Almanyanın Wiesbaden kentinde Peygamberimizin doğumunu kutlamak için bir araya gelen ve İslami cemaatin sevdasıyla yanıp kavrulan binlerce müminin gözlerindeki ışığın canlı şahidi oldum.
İste o gün o oda´da bulunan 3-5 kişi sayılarını, azimle, cesaret ve mücadele ile binlere yükseltmişlerdi. Haramin ve pisliğin doğum yeri olan avrupa da, paranın oluk oluk aktığı batinin merkezinde bütün bu imkanları ellerinin tersiyle iteklemiş ve ahreti tercih etmişlerdi. Yılların akışında durmadan gece gündüz demeden, Avrupa nın rahatına ve rehavetine kapılmadan, zulüm güçlerinin yasaklarına ve tehditlerine yılmadan karşı durmuş hareket etmiş ve o gün Wiesbaden örneğinde olduğu gibi Allah´in vaat ettiği, hareketten bereket çıkarmışlardı.
İşte bugün avrupa nın en mecra köselerinde bile, bölgemizde mücadele ederek en değerlilerini feda eden İslami cemaati tanıyan ve gerektiğinde haklarını savunacak müminler bulunmaktadır.
Allah´a hamd ederim ki, ben bu tohumun atıldığı güne de meyvesinin verildiği güne de şahit oldum. Allah beni de bizleri de bu bereketin kıymetini bilenlerden eylesin.