“Ramazan ayı öyle (bir aydır) ki, insanlara doğru yolu gösterici ve hidayet ile
Furkan’ın (hak ile batılı birbirinden ayıran hükümlerin) apaçık delilleri olarak
Kur’an onda indirildi. Sizden kim o aya erişirse, onda oruç tutsun! Her kim de
hasta olur veya yolculukta bulunursa (tutmadığı günler) sayısınca başka günlerde
(oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık ister, sizin için zorluk istemez.
(Bütün bunlar) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete erdirmesine karşılık,
Allah’ı tekbir/tazim etmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz!” (Bakara
suresi: 2/185)
Bu
ayın rahmet ve bereketinden istifade etme fırsat ve imkânını bizlere bahşettiği
için, Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun. İnşallah işleyeceğimiz salih
amellerle de, O yüce Zat’a olan şükrümüzü eda etme gayreti içinde olacağız. Ömür
sermayemizin her saniyesinin sayılı olduğu ve sayılı şeylerin de çabuk nihayete
erdiği gerçeğiyle meseleye bakıp her anımızı Rabbimizin bizlere lütfettiği bir
ganimet bilip, en üst derecede değerlendirmeye çalışacağız. Allah (c. c)’ın
yaratmış olduğu zamanın, derece ve kıymet bakımından birbirinden farklı olduğu
kesindir. Kimi zamanın Allah (c. c) katındaki değer ve makbuliyeti daha
fazladır. Kuşkusuz Ramazan ayı da, Rabbimizin bizlere bahşettiği müstesna bir
zaman dilimidir. Bu ayın bereketinin büyüklüğünün sebebi de, yukarda
zikrettiğimiz ayette geçtiği gibi, bütün insanlığa bir Hidayet ve Furkan olarak
gönderilen Kur’an’ı Kerimin bu ayda indirilmiş olmasıdır.
Ramazan ayının kıymeti ve değeri konusunda kuşkusuz vaazlar verilecek ve
âlimlerimiz gerekli açıklamalarda bulunacaklardır. Bize düşen bu bereket dolu
ayın nasıl değerlendirileceği konusudur. Ramazan ayına girmeden önce, bu ay için
öyle bir hazırlıklı olmalıyız ki, Allah (c. c)’ın izniyle bu ayın sonunda, vâfi
derecede istifade ettiğimizin itminanı içinde olmalıyız. Keşke falanca günü veya
falanca günün şu saat veya saatlerini daha verimli bir şekilde değerlendirseydik
gibi, bir pişmanlık halini yaşamamalıyız.
Bu ayın ihyası konusunda dikkat edeceğimiz hususlar ve yapmamız gereken
amellerden bazıları:
–Bu ayda, şeytanların bağlandığı, cehennem kapılarının kapandığı, cennet
kapılarının da açıldığı müjdesi verilmektedir. Helal ve haram sınırını o kadar
ihtimamla muhafaza etmeliyiz ki, bu ilahi vaat bizler için tahakkuk etmiş olsun.
Bu ay boyunca şeytan, bizlere, ailelerimize, cemaatimizin birey ve ailelerine ve
mümkün mertebe içinde yaşamış olduğumuz toplumun bütününden uzaklaştırılıp
kovulmuş olsun, onlara yanaşıp ifsat etmeye mecali olmasın.
–Bu ay Kur’an ayı olduğu için, Kur’an tilavetine, eğitimine, yaşanılmasına ve
yaşatılmasına daha bir ihtimam göstermeliyiz. Bütün imkânlarımızı bu
istikamette, seferber etmeliyiz.
–Günlük bir cüz Kur’an tilaveti, zaten günlük olarak uygulayageldiğimiz
virdimizdir. Bu ayda daha çok Kur’an okumaya çalışmamız, camilerde okunan toplu
Kur’an kıraatine iştirak etmemiz gerekir. Ailemizle beraber de mümkün mertebe
Kur’an tilavetini icra etmeye çalışmalıyız.
–Kur’an kıraatimizin doğruluğu konusunda mutlaka iyi bilen insanlarımıza
dinletmek suretiyle kendimizi test etmeliyiz. Bu konuda eksiklerimiz olabilir,
mutlaka bu eksiklerimizi giderme konusunda ciddi hassasiyet göstermeliyiz.
Eksiklerimizin olması doğal karşılanabilir, ancak bunları gidermek için ciddi
bir çaba içinde olamayışımızın bir mazereti olamaz.
–Kur’an’la ilgili diğer önemli bir sorumluluğuz ise, onu okurken, okuduklarımızı
anlamamızdır. Her bacı ve kardeşimizin bu konuda kendini ciddi bir muhasebede
geçirmesi gerekir. Eğer gerçekten Kur’an’ı anlamıyorsa, anlaması için mevcut
imkânlar içinde öğrenme gayreti içine girmelidir. Bir Müslümanın Kur’an’ı
anlamaması ve onu anlama konusunda yabancılık çekmesi gerçekten çok hazin verici
bir durumdur. Bu durumda olan Müslümanların, en başta, bu hallerinin iyi bir hal
olmadığı gerçeğini kabul etmeleri, ondan sonra da, kendilerine ömür boyu
yapacakları bir programla, imkân ve şartlar el verdikçe Kur’an’ı anlamaya dönük
bir çaba içinde olmalıdırlar. Bu konuda kadın erkek, yaşlı genç istisnasız bir
seferberlik hali yaşamalıdırlar. Hiçbir Müslüman bu konuda muaf tutulamaz. Her
Müslüman, istidadı ve kabiliyeti nispetinde Kur’an’ı öğrenme çabası içinde
olmalıdır ki; “Peygamber dedi ki: Ey Rabbim! Gerçekten kavmim bu Kur’an’ı terk
edip bıraktılar” (Furkan suresi: 25/30) dediği zümreden olmayalım. Kur’an’a sırt
çeviren kimseye Kur’an, gazaba gelir. Kur’an’ın gazap ettiği kimseye de hiç
kimsenin sahip çıkamayacağı gerçeği, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.
–Eğer düzenli Tefsir okuma programımız varsa, olduğu gibi sürdürmeliyiz. Eğer
düzenli Tefsir okuma programımız yoksa bu Kur’an ayını bu daimi programımız için
milat yapıp, bundan sonra, imkânlarımız ve şartlarımız el verdikçe, düzenli
Tefsir okumayı kendimize adet haline getirmeliyiz. Özellikle her kardeşimizin
şunu kendisine sorması gerekir: “En son ne zaman ve hangi Tefsir kitabını
okudum?” Bu soruyu özellikle sorumluluk düzeyinde olan kardeşlerimizin, daha bir
evleviyetle kendilerine sormaları lazımdır. Özellikle sorumlu olan
kardeşlerimizin, mutlaka –az da olsa–günlük Tefsir okumak için, kendilerine
zaman ayırmalıdırlar.
Hadis konusu da kuşkusuz ihmal edilecek bir konu değildir. Bu konuda da her
kardeşimizin, özellikle de sorumlu olan kardeşlerimizin kendilerini hesaba
çekmeleri gerekir. Kütübü Tisa’dan hangisini düzenli okuyor, üzerinde tefekkür
ediyor, ahkâmla ilgili olanları ezberlemeye çalışıyor ve özellikle mefhumunu
anlamaya çalışıyorlar? Hadis konusunda da yoğun bir çalışma içinde olmamız
gerekir. Bu mübarek ayı, aynı şekilde Hadis çalışmamız için de bir milat yapıp,
imkânlarımız ve şartlarımız dâhilinde günlük ve düzenli bir program takip
etmeliyiz. Riyazüssalihin kitabı, bu işe yeni başlayacak olanlar için, takip
edilecek uygun bir kitaptır. Daha ileri seviyede olanların ise, diğer hadis
kitaplarını takip etmeleri gerekir.
–İlmihal konusu sıklıkla müracaat edilmesi gereken kaynaklarımızdır. Mümkünse
topluca ilmihal kitabı takip edilse çok daha faydalıdır. Kuşkusuz ilmihal
kitaplarıyla da yetinmemek ve Fıkıh kitaplarına yönelmek gerekiyor.
–Siyer olarak da herhangi bir siyer kitabı takip edilebilir. Ancak Münir Gadban’ın: Nebevi Hareket Metodu adlı siyer kitabı çokça istifade edilecek bir
kitaptır.
–Resulullah (s. a. v)’in, özellikle Ramazan ayında, yağmuru müjdeleyen rüzgâr
gibi cömert olduğu bildirilmektedir. Kuşkusuz her zaman, infak ve tasadduk
konusunda cömert olmak gerekir. Ancak bu ayda cömertliğimizi daha bir katlamamız
gerekir. Başta kendimiz olmak üzere, insanlarımızın cemaate zekât vermeleri ve
infakta bulunmaları için, teşvik edici olmamız gerekir. Ziyaretler olsun, etkili
olabilecek olan insanları devreye sokmakla olsun, akrabaları değerlendirmekle
olsun, bütün mevcut dinamiklerimizi ve imkânlarımızı seferber etmemiz gerekir.
Maddi olarak büyük sıkıntılar yaşadığımız hepimizin malumudur. Bu ayda,
Müslümanların, infak ve tasadduk cihetiyle duygularının daha bir kabarık olduğu
muhakkaktır. O duyguları daha bir harekete geçirip, cemaate yöneltmemiz
gerekiyor.
–İyi ve verimli bir program dâhilinde çok sayıda insana gitmeyi planlayıp,
hedefimize koymamız ve bu hedefi yakalamak için bütün varlığımızı seferber
etmemiz lazımdır. Bu ay içerisinde gerçekleştireceğimiz faaliyetlerimizin, Allah
(c. c) katında ne kadar bereketlenip büyüceğini, ancak O Latif olan Rabbimiz
takdir eder. Bu bereketten azami istifade etmeliyiz.
–İmkânlarımız dâhilinde, daha çok insanı soframızın etrafında ağırlamaya
çalışmamız gerekir. Soframızın çok masraflı olması gerekmez, hatta mütevazi
olmasına daha çok dikkat etmemiz gerekir.
–Akrabalarımız başta olmak üzere, tanıdıklarımız, komşularımız, bir vesileyle
ulaşabileceklerimiz ve diğer çevremizdeki insanlara gidip, bir diyalog yolunu
açmaya çalışmamız gerekir. Fakir İnsanların kapılarını çalıp, imkânlarımız
ölçüsünde sorunlarına ortak olmaya, bu tür mağdur insanlarımıza destek atmaya
çalışmamız gerekir.
–Şehit, tutuklu ve muhacir aileleri, yetimler olmak üzere insanlarımıza kucak
açmamız, gönüllerini ferahlatmaya çalışmamız gerekir. En Azizlerimizin
çocukları, bizim öncelikle şefkat kanatlarımız altına almamız gerekenlerdir.
Onların muhafazası konusunda, arkasına sığınacak hiçbir mazeretimiz yoktur.
–Bu ay, rahmet kapılarının bütünüyle açıldığı bir rahmet ve bereket ayıdır.
Büyük sevaplar devşirmek zorundayız. Onun için, ibadet ve itaatlerimiz
konusundaki hassasiyetlerimiz, en doruklara çıkmalıdır. Geceleri az uyup, teheccüt namazlarımızın rekâtlarını daha bir artırma, kıyamlarımızdaki
kıraatimizi daha bir uzatmak, rükû, sücutlarımızdaki tesbihatımızın sayısını
daha bir artırmamız gerekir. Ellerimizi semaya doğru açarken, dualarımız için
oluşturduğumuz listeyi daha bir uzatmalı, özellikle, şehit aileleri başta olmak
üzere, zindanlarda olan kardeşlerimiz, aileleri ve çocukları, muhacir
kardeşlerimiz, aile ve çocukları, aynı dava yolunda omuz omuza verdiğimiz bütün
kardeş, aile ve çocukları ve dünya Müslümanları için dua edip Rabbimize
yalvarmalıyız.
–Beş vakit namazı camide cemaatle kılmak için azami gayret içinde olmalıyız. Resulullah (s. a. v)’in:
“…… Cemaate gelmeyenlerin evlerini başlarına yakmayı
içimden geçiriyorum.” Sözünü, sürekli olarak zihnimizde taptaze tutup, bir
vakit olsun, namazımızı cemaatsiz geçirmemeye çalışmalıyız.
–Teravih namazlarını aynı şekilde ailelerimizle birlikte camide cemaatle
kılmalıyız. Bu ayda, camiye gelecek yeni simalar görülecektir. Bu insanlarla
daha bir yakınlık kurup ziyaret etmemiz için vesileler aramaya çalışmalıyız.
Rabbe şükür bu ay, gerçekten Müslümanlar için hasat zamanıdır, ahiretimize daha
çok azık göndermeye çalışmalıyız. Ahiret hayatının ebediliği asla
unutulmamalıdır. Bu ebedi hayatımız için, azığa çok ihtiyaç olacağı muhakkaktır.
Orada azıksız kalmamak için bu kısacık ömrümüzü, hayır ve hasenatla
değerlendirmemiz lazımdır.
–Toplumumuz her ne kadar çok fesada uğramışsa da, insanlarımız, bu tür İslami
şiar ve kutsallara karşı saygılarını bütünüyle yitirmemişlerdir. En azılı
olanlar bile, bu ayın hürmetine içki içmediklerini beyan etmişlerdir. Bu ayda
insanlarımızın manevi duyguları daha çok harekete geçirilmeye müsaittir.
İnsanlar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın diyaloglar kurmaya çalışmalıyız.
HACI İNAN
|