“(Ey
Peygamber eşleri!) Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (sünneti)
zikredin (öğrenip yaşayın)! …” (Ahzab suresi: 33/34)
Ayeti
kerime, peygamber (s.a.v)’in eşlerine hitap etmekle beraber, ayetin muhatapları
kuşkusuz bütün Müslüman kadınlardır. Bir önceki ayette, “Evlerinde oturmaları
ve önceki cahili kadınların açılıp saçıldıkları gibi saçılmamaları” emredilmektedir. Özellikle bugünün sokak, çarşı ve pazarları
birer haram bataklığına dönüşmesi sebebiyle, çok zaruri olmadıkça Müslüman
kadınların evlerini ve İslami çalışma alanlarını mekân edinmeleri, çok daha
büyük bir zaruret arz etmektedir.
Yaşadığımız toplumda bütün Müslümanlar için İslami eğitim, bir çile ve işkence
haneye dönüşmüş bulunmaktadır. İslami eğitimi bırak, sistemin eğitim
kurumlarında bile Müslüman kadınlara eğitim, büyük bir suç olarak kabul
edilmekte, eğitim görmek isteyenlerle beraber ebeveynleri bile suçlu muamelesi
görmektedirler. Davalar açılmakta ve yasadışı örgüt üyeliğinden kendileri için
dosyalar tanzim edilmektedir. Çocuklarını okutmak istedikleri için, ağır
cezalara çarpılmaları da hiç sürpriz olmayacaktır. Zira bu sistem, İslam’ın
bütün değerlerine karşı düşmanlık ve savaş anlayışı üzerine inşa edilmiştir.
Şuana kadar İslami duyarlılıklarını pratiklerinde göstermek isteyen Müslüman
kızlar, okul kapılarından içeri alınmıyor ve evlerine geri gönderiliyorlardı.
Şimdi ise, ebeveynleriyle beraber mahkeme kapılarında süründürülmektedirler.
Müslüman görünümünde olanlar, Müslümanlara karşı çok daha acımasız olmalıdırlar
ki, sistemin gerçek sahiplerini ve efendilerini hoşnut etmiş olsunlar.
Bu bir mücadeledir! Eğer Müslümanlar, imanlarından ve İslami sorumluluklarından
zerre kadar taviz vermeden İslami mücadelelerini bütün alanlara
taşıyabiliyorlarsa, bir santim olsun geri durmamaları gerekir. Bu mücadelenin,
beraberinde birtakım zorluklar ve sıkıntılar getireceği kesindir. Ancak bu işin
sevabı da o nispette büyüktür. Hem eğitim kurumları İslami mücadele ile
yüzleşecek hem de sistemin diğer kurumlarına İslami mücadele taşınacaktır.
Zindanlar bile, Müslümanların oralardaki varlığıyla bereketlere gark olmuştur.
Müslümanlar, dışarda elde edemedikleri eğitim imkânlarını oralarda elde etmiş
oldular. Yüzlerce İslam âlimi ve mücahidi oralarda yetişti. Sistemin tağutları,
Müslümanları zindanlara sokmakla, onları davalarından vazgeçireceklerini ve
kendilerine boyun eğdireceklerini sanıyorlardı. Ancak kendi bağırlarında
oluşturdukları imkânlarla, Musalar ve Asiyeler yetişiyordu.
Müslüman kadınlar, mevcut sistemin eğitim kurumlarında eğitim fırsatı elde
edemedikleri için asla üzülmemelidirler. Rabbimiz öyle bir eğitim ortamına
işaret etmektedir ki, bütün dünya küfrü ve tuğyanı bir araya gelip Müslümanlara
musallat olsalar, yine de Müslüman kadınları eğitim faaliyetlerinden
alıkoyamayacaklardır. Bu eğitim kurumları, kendi hane-i saadetleridir. Bir
tarafta gündelik işlerini ve İslami sorumluluklarını ifa ederlerken, diğer
tarafta ise aynı mekânlarında İslami eğitimlerini sürdüreceklerdir. Evlerinde
okunan Kur’an ayetlerinin ve Peygamber sünnetinin tedrisatını yapmış
olacaklardır. Yeter ki bacılarımız, İslami mükellefiyetlerini kavramış olup,
hayır ve sevap yolunda ilerlemiş olsunlar. Bir dava ve mücadele kadını için
hiçbir set ve engel, onları İslami sorumluluklarından alıkoyamaz. Bu gerçeğin
iyi kavranılması lazımdır.
Nice Müslüman kadın, İslami mücadelenin birçok zor ve sıkıntılı dönemeçlerini
geçmiş bulundular. Kimisi, sistemin işkencelerinden geçip, zindanların
hücrelerinde Rablerine karşı kulluk vazifelerini sabırla yerine getirmeye
çalıştı. Kimisi on yıllardır zindan yollarını aşındırmakta, eşlerinin ve
çocuklarının hasretini çekmektedir. Kimisi de muhaceratın zorlukları içinde
İslami izzetlerini yaşamaya çalışmaktadırlar. On binlerce bacımız, mücadelenin
zorluklarını bir şekilde tatmış bulunmaktadırlar. Mücadelenin bu izzetli
safhalarını yaşayan Müslüman bacılarımızın, konumuzun başına aldığımız ayeti
kerimeyi daha iyi anlamaları, üzerinde düşünüp birer Aişe, Ümmü Seleme, Hafsa,
Safiye, … olmaları için ciddi bir gayret içinde olmaları gerekir. Bu ayeti
kerime ile muhatap olan bu yiğit annelerimiz, Rablerinin kendilerinden istediği
sorumluluğun bilincine öyle varmışlardı ki, her birisi, İslam binasının en
sağlam bir köşe taşını oluşturmuştu. Onlardan hangisi İslam binasından çekilmiş
olsa, onların yeri boş kalır ve asla doldurulamaz olur. Bu eğitimlerini ise,
kendi evlerinde ve Müslümanların üniversitesi durumunda olan mescitlerde elde
etmişlerdi.
Mücadelenin bütün bu zorluklarını yaşayan bacılarımızın, annelerimizin ve
yavrularımızın, bu ayeti kerimenin ruhunu eksiksiz yaşamaları gerekir. Bu ruhu
yaşamaları, üzerlerine sağlam ve muhkem bir vecibedir. İslami mücadele içinde
yer alan bir Müslüman kadının, günlük Kur’an ve Sünnet programının olmaması,
asla olacak şey değildir. Böylesi vahim bir durumun düşünülmesi bile gerçekten
ıstırap vericidir. Bu konuda kendilerine mazeret olacak hiçbir şey yoktur.
Çocuklarla ilgili meşguliyettir, diğer İslami çalışmalardır, ev işleridir vs.
asla bahane olamaz. Eğer bacılarımız, bu İslami eğitimlerini ihmal edip
günlerini, diğer sıradan kadınlar gibi geçirip zamanlarını heder ediyorlarsa,
korkarım ki, İslami mücadele uğrunda çektikleri sıkıntı ve zahmetleri de –Allah
korusun- boşa gitmiş olsun. Bir Müslüman kadın, bir gün -yani yirmi dört saat-
içinde, en az birkaç ayet ve hadis öğrenip ezberlemiyor veya öğrenip ezberlemeye
çalışmıyorsa, gerçekten kendisi ve içinde bulunduğu topluluk için korkunç bir
durumdur! Günlerini, haftalarını hatta aylarını belki de yıllarını bu şekilde
geçiren Müslüman kadınların, zararda olmamaları düşünülebilir mi! Bu konuda
bacılarımızın, birbirlerine yardımcı olmaları, birbirlerine nasihat etmeleri ve
mutlaka bir İslami eğitim programı içine çekmeleri lazımdır. Eğer bunu
başaramıyorlarsa, acziyet içerisinde oldukları ve işlerinde başarılı
olamadıklarını kabul etmeleri gerekir. Bu konuda ısrarcı ve sabırlı olmak
gerekir. Bilenler bilmeyenlere öğretecek, öğrenme ve öğretme kabiliyeti hiç
olmayanlar ise, diğer işlerde bacılarına yardımcı olup onların bu işte daha
aktif çalışmalarına zaman ve imkân oluşturacaklardır. Böylelikle onlar da, bu
işte aktif olan bacılarının elde ettikleri sevaplara eksiksiz ortak
olacaklardır.
Bu konuda bütün bacılarımızın çok aktif oldukları, hali hazırda görünmemektedir.
Evlerini ve mevcut imkânlarını en üst seviyede değerlendirdiklerini söylemek çok
zordur. Bu işin hakkını vermeye çalışan bacılarımız, inşallah, cennetlerdeki en
üstün derecelere namzet olmak için, hazırlıklarını yapmış bulunmaktadırlar.
Onlara, Müslüman babalar olarak minnettarız. Zira yavrularımız, onların mübarek
elleriyle İslami şekil almaktadırlar. Yalnız bu konuda, bütün bacılarımızın aynı
duyarlılığı göstermeleri ve bu mücadele içerisinde yer almaları gerekmektedir.
Herkes kendi istidat ve kabiliyeti nispetinde bu işe katkı sağlaması gerekir.
Ey bacılarım! Şuan yeryüzünde üç buçuk milyar kadın yaşamaktadır. Bütün bu
kadınlara İslam’ın davet ve tebliğini ulaştırma sorumluluğunuz vardır. Bu büyük
kitleyi düşündüğünüzde, İslami sorumluluğunuzun ne kadar büyük olduğunu da
anlamış olursunuz.
Belki içinizde, “Birçok Müslüman erkekte bile bu bilinç ve anlayış
bulunmamaktadır. Hakikat bu iken, bizden böylesi bir anlayış nasıl
beklenebilir?” diyebilirsiniz. Elbette bu işte, erkeklerin en büyük katkıyı
vermeleri, eşlerine ve sorumluluğu altında bulunanlara bu imkânı oluşturmaları
gerekir. Bilinmelidir ki, onlar da sıklıkla uyarılmakta ve hatta ellerinden
tutulup sorumluluklarının altına sokulmaya çalışılmaktadır. Ancak bazı
erkeklerin bu konuda gerekli hassasiyeti göstermemesi, bacılarımız üzerindeki
sorumluluğu kaldırmaz. Hepimiz bir bütün olarak bu iş için seferber olmak
durumundayız. En başta, mevcut olan imkânlarımızı birer medrese ortamına çevirip
cennet bahçeleri haline getirmemiz, oralarda Kur’an ve sünnet ruhunu diriltmeye
çalışmamız gerekir.
Bir anne düşününüz ki, yavrularını etrafında toplamış, günlük olarak onlara,
Kur’an, Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh… dersleri vermektedir. Çocuklarıyla beraber
akrabalarını da bu ders halkasına katmaktadır. Bununla da yetinmeyip komşularını
da bu rahmet halkasına dâhil etmeye çalışmaktadır. İşte bu bacımız, İslami
sorumluluk bilinciyle örnek olmayı hak etmiş ve günümüzde, mümtaz olan sahabe
kadınların ruhunu yeniden diriltmeye çalışmakta olan bacımızdır. Her köşede,
sokakta, mahallede, köyde, şehirde böylesi onlarca, belki yüzlerce, belki de
binlerce bacının varlığını düşünün! Bu bacılarımızın bereketiyle, toplumun
İslami bir çehreye bürünmemesi düşünülebilir mi? Öyle ise, bütün bacılarımızı,
evlerini birer cennet bahçesine dönüştürmeleri için seferber olmaya davet
ediyoruz. Bu konuda her bacımız katkı vermeli, imkânlarını seferber edip, bu
rahmet ortamların sevap ve bereketini bolca devşirmeye çalışması lazımdır.
Eğer bacılarımız, bu konuda gerekli duyarlılığı gösterir, Kur’an ve Sünnet ’in
öğrenilip yaşanılması için seferber olurlarsa, Rablerinin şu müjdesiyle
sevinebilirler: “… Allah sizden sadece kötülüğü gidermek istiyor! Ve sizi
(her türlü günah kirinden) tertemiz kılmak istiyor!” (Ahzab Suresi: 33/33)
Hacı İNAN |