Bismihi Teala ! 7-İLAHİ SİSTEM Mİ BEŞERİ SİSTEM Mİ? Beşeri sistem ve ilahi sisteme geçmeden önce, insana ve hayata bakış açısının esasını oluşturan şu hususa tekrar değinmekte fayda vardır. Çünkü bu bakış açısıyla bakılmazsa, değerlendirme sağlıklı olmayacaktır. Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), İnsanı bu dünyada bir hayat sınavından geçirmek üzere yaratmıştır. İnsana bu hakikati bildirmek üzere Resuller ve kitaplar göndermiş, kendisini tanıtmış, inanç ve ibadet yollarını bildirmiştir. İnsanın ferdi, ailevi ve sosyal hayatını düzenleyen sistem ve ilahi dinlerin en son ve tamamlanmış şekli olan İslam dinini göndermiş ve insanı bundan sorumlu tutarak uygulanmasını istemiştir. Dolayısıyla İslam, ilahi bir sistem ve insanların uymakla yükümlü olduğu yaşam biçimidir. Bu, insanın dünya hayatında imtihandan geçirilmesinin sonucudur. İşte İlahi bir sistem olan İslam’a bu gözle ve bu bakış açısıyla bakmak gerekir. Bu aynı zamanda imanın da bir gereğidir. Çünkü Allah (cc) insanı yaratıp kendi haline bırakmamıştır. Onu mükellef tutmuştur. İslam da, insanın uymakla ve uygulamakla mükellef tutulduğu imtihanın bir parçasıdır. Bu nedenle, daha baştan itibaren ilahi sistem ile beşeri sistem arasında Mü’minin bir tercih serbestliğine sahip olmadığı kabul edilmelidir. Çünkü Mü’min, Allah’a (cc) ve indirdiklerine inanan kişi demektir, dolayısıyla bu inancının bir neticesi olarak hiçbir şeyi Allah’ın indirdiklerine tercih etmez. Aksi taktirde bu, inancıyla çelişir. Her şeyi Allah (cc) yarattığına ve idare ettiğine göre, en iyi bilen de O’dur. O halde Mü’min, her konuda Allah’ın bildirdiklerini esas alır, hiçbir şeyi buna denk tutmaz. Kur’an’ı Kerim’de Allah (cc) şöyle buyurmaktadır : “Allah nezdinde hak din İslam'dır.” (Al-i İmran 19) Din; takip edilen yol, tutulan yol, benimsenen görüş, yaşam biçimi, sistem gibi anlamlara gelmektedir. Burada, hem inanç sistemi ve hem de yaşam biçimi olarak ifade edilmiştir. İnsanı yaratan Allah (cc), onun için yaşam biçimi olarak İslam dinini seçip tayin etmiştir. “Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim.” (Maide 3) Böylelikle Allah (cc), insanı kendi başına bırakmamış, uyması gereken yaşam biçimini de tayin etmiştir. Bu vesileyle insanın buna uyup uymaması bu dünya hayatında kendini gösterecektir. Eğer insan Allah’a inanıp onun tayin ettiği dine göre yaşamına şekil verirse, Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş olduğu gibi, aynı zamanda fıtratına uygun bir hayat sürmüş olacaktır. Yok eğer Allah’a inanmaz, yada inandığı halde Allah’ın tayin ettiği din ve yaşam biçimi olan İslam’dan başka düzen ve sistemlere yönelip hayatını onlara göre düzenlerse, Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmediği gibi, fıtratına da zıt düşmüş olacak ve ahirette de bunun hesabını verecektir. “Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran 85) İlahi kaynaklı olduğu halde, Hıristiyanlık ve Yahudilik, insan eli bulaşmış ve aslından uzaklaştırılıp tahrif edilmiş dinlerdir. Bunun gibi İncil ve Tevrat da muharref kitaplardır. İlk gönderildikleri orijinal halleriyle ilahidir ve Allah (cc) tarafından gönderilmişlerdir. Bununla birlikte, İslam dışındaki diğer düzen, sistem ve yaşam biçimleri beşeri sistemdir, beşeri özelliklidir ve Kur’an bunları cahiliye hükmü olarak vasıflandırmaktadır. “Yoksa onlar cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide 50) “Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (Tin 8) Özellikle de Allah ve Rasulünün (sav) herhangi bir konuda hükmü olmasına rağmen, bunu yok sayarak veya inanmayarak başka hüküm koyma girişimi şiddetle reddedilmiştir. “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzap 36) Beşeri sistemler insan kaynaklıdır. Bir eser nasıl ki sahibinin özelliklerini, yani kabiliyetini, kapasitesini, maharet ve becerisinin derecesini ortaya koyuyor ve yansıtıyorsa, beşeri sistemler de insanın kapasitesiyle, kabiliyetiyle ve sahip olduğu birikimiyle sınırlıdır. Bu bakımdan beşeri sistemler; 1- Bir zihniyetin eseridir. Bu nedenle, sistemi oluşturan insan veya insan grubunun sahip olduğu zihniyetin bekası ve korunmasına dönüktür. Dolayısıyla evrensel normlardan uzaktır. Değişik inanç, fikir, örf ve yaşam tarzlarını hakkıyla kucaklamaktan uzaktır. 2- Eksiktir. Çünkü insan yapısıdır ve insanın bu günkü kapasitesiyle sınırlıdır. İnsan merkezli mümkün olan bütün sorunları sağlıklı tespit etmekten ve bu sorunlara kalıcı ve yapıcı çözümler getirmekten uzaktır. Bu günle sınırlı olduğu için, yarınki gelişmeler karşısında mutlaka eksik kalacak ve eskiyecektir. Bu nedenle sürekli değiştirilme ihtiyacı hissedilmektedir. 3- Belli bir sınıfı, zümreyi, halkı veya ırkı merkez alır. Dolayısıyla farklı dili konuşan, farklı renklere ve farklı ırklara mensup insanlar arasında genel manada kapsamlı eşitlik ve adalete dayalı birliği oluşturmaktan ve imkanları sunmaktan uzaktır. Bu sistemlerin, yukarıda üç maddede zikredilen hususiyetlerinden kaynaklanan eksiklik ve yasaklarından dolayıdır ki, bir ülkede insanlar inançlarını rahatça ortaya koyamıyor, inançlarının gereğini özgürce yerine getiremiyor, dillerini serbestçe konuşamıyor çoğu kez ikinci veya üçüncü sınıf insan muamelesi görmekten, hukuk karşısında eşit ve adil muameleye tabi tutulamamaktan kurtulamıyor. Halkın öz malı olan ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları halk arasında dengeli ve adaletli dağıtılmıyor. İlahi sistem olan İslam ise; bütün alemleri yaratan, idare eden ve her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın (cc) dinidir. Allah’ın (cc), insanların dünyadaki saadeti ve ahiretteki kurtuluşu için gönderdiği yaşam biçimidir. Bunun kaynağı da Kur’an ve Sünnettir. İslam; beşer ürünü değildir ve beşer özelliklerini taşımamaktadır, Allah (cc) dinidir ve ilahi özelliklidir. Dolayısıyla beşerin bütün nakıs özelliklerinden uzak olup bir zihniyetin eseri değildir, eksik değildir, belli bir sınıf, zümre yada ırka has değildir, taraflı ve yanlı değildir, insan fıtratına uyumlu ve bütün insanlar için en uygun yaşam biçimidir. İnsanların her türlü ihtiyaç ve sorunlarını en iyi bilen ve en kalıcı ve yapıcı çözümleri sunan, insanı yaratan ve onu en iyi bilen Allah (cc) tarafından gönderilmiştir. O halde Müslüman, ilahi sistem olan İslam’dan başka bir sistem, düzen ve yaşam biçimini benimseyemez, bunu hayatında pratize edemez ve bunun için çalışamaz. Bunu yaptığı taktirde imanıyla çelişmiş ve Allah (cc) ile Rasulünün (sav) hükümlerine sırtını dönmüş olacaktır. Aksine Müslüman, İslam dinini kendi hayatında pratize etmekle ve toplumda uygulamakla mükelleftir. Dolayısıyla Müslüman, beşeri sistemleri reddetmekle ve ilahi sistem olan İslam’a uymak ve uygulamakla mükelleftir ki bu, lailahe (Allah’tan başka ilah, yani hüküm koyan, hükmüne boyun eğilen, itaat edilen otorite yoktur) illellah (Ancak Allah vardır, sadece O hüküm koyar, sadece O’nun hükmüne boyun eğilir ve sadece O’na itaat edilir. Tek mabud O’dur) olan kelime-i tevhidin tezahürüdür. Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ |