Bismihi Teala ! 5-CEMAAT OLMAK GEREKLİ MİDİR, FERDİ OLARAK İSLAM YAŞANAMAZ MI? Allah (cc); kendisine ibadet etmesini isteyerek bir hayat sınavından geçirdiği insanı, halife sıfatıyla yaratmıştır. İnsana verilen bu halifelik; onun, Allah’ın (cc) emir ve yasaklarını alıp tatbik etmekle mükellef olması, bu işle görevli olması demektir. Allah’ın (cc) emir ve yasakları ise insanın sadece ferdi hayatını değil, ailevi ve sosyal hayatını da içine alacak şekilde bütün insanlığı ve hayatın bütününü kapsar. Bu emir ve yasakların bir kısmı direkt Müslüman ferdi muhatap alırken, bir kısım emir ve yasaklar da Müslüman toplumu/cemaati muhatap alır. Dolayısıyla bunlar, toplu halde yerine getirilmesi gereken vecibelerdir. Cuma namazının cemaat halinde kılınmasının farziyeti gibi. Zaten İslam dininin emirleri, Müslümanlar arasında birliği sağlamaya yöneliktir. Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurulmaktadır : "Hepiniz topluca Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı sarılın, birbirinizden ayrılmayın, " (Ali İmran - 103) Bu ayet, Müslümanları topluca muhatap almış ve onları Kur'an'ın etrafında birlik olmaya çağırmıştır. Çünkü İslamiyet birlik dinidir. Bu birliğin temelinde "tek Allah inancı" vardır. Tek Allah'a (cc) inanan Müslümanların tek bir kitabı, tek bir kıblesi vardır. Müslümanların, günde beş kere camide cemaatle namaz kılması, haftada bir kere Cuma günü bir araya gelmesi, yılda bir kere de bütün dünya Müslümanlarının hacda bir araya gelmesi, hep bu birliğin bir gereği ve işaretidir. Peygamber (sav) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Size birlik halinde bulunmanızı tavsiye eder; ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim...........” (Tirmizi) Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur : “Allah'ın yardımı cemaatle (toplulukla) beraberdir. " (Ebu Davud) Rasulullah (sav) Mekke’den Medine’ye hicret edince yaptığı ilk işlerden biri; Müslümanların, (kendileriyle aynı kavimden, kabileden veya aileden olsalar bile) iman etmeyenlerden tamamen bağımsız ve ayrı bir topluluk olduğunu ilan etmek ve Müslümanlar arasında imana dayalı bir kardeşlik bağını tesis etmek olmuştu. Bu konuda yazılı bir belge hazırlatmış ve ilan etmişti. Müslümanların birbirlerinden bağımsız hareket edemeyeceklerini, birbirlerinin aleyhinde Müslüman olmayanlarla hiçbir şekilde anlaşma yapamayacaklarını ve birlik içinde hareket edeceklerini kayıt altına almıştı. Her konuda örnek olan Rasulullah (sav), bu konuda da Müslümanlara en güzel pratiği ortaya koymuştur. Müslümanların gerek kendi aralarında ve gerekse başka topluluklara karşı organizeli bir birlik ve disiplin içinde hareket etmeleri gerektiğini göstermiştir. İslam, Müslümanları önce aynı inanç ve aynı değerler etrafında toplanmaya çağırmış, sonra da İman ve İslam’ın şartlarını kabul eden, Allah’ın (cc) rızasını gaye edinen, Allah’ın (cc) dinini ve ahkamını kendi hayatlarında ve toplum hayatında tatbik etmeyi kabul eden Müslümanları kendi aralarında birlik olmaya çağırmıştır. Bu birliği de kardeşlik esasına bağlayarak “Mü’minler ancak kardeştirler.....” (Hucurat - 10 ) ilkesini koymuştur. Öte taraftan; emri bil-maruf ve nehyi anil-münker konusunda Müslümanlar cemaat halinde, topluca görevlendirilmekte ve bu görevlerini yerine getirmek için kendilerine emir verilmektedir. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir toplum olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Al-i İmran 104) Bütün bunlar; Müslümanların, Allah’a (cc) karşı kulluk görevlerini yerine getirebilmeleri için, organizeli bir birlik ve beraberlik içinde bulunmalarını, cemaat olarak bir bütün halinde hareket etmelerini gerekli kılar. Müslümanları kardeş ilan eden İslam, onlar arasında birliği esas alır. Ferdiyetçiliği kabul etmez. Müslümanların toplu halde İslam’a sarılmalarını emreder. İslam’ı kendi aralarında ve toplumlarında tatbik etmeleri konusunda onları toplu halde muhatap alır ve göreve çağırır. Dolayısıyla Müslümanların cemaat olmaları, sırf şartların dayatması veya zamanın bir gerekliliği değildir. Bizzat İslam’ın emridir. CEMAAT OLMANIN HİKMETİ İslam; sadece ferdin hayatını düzenleyen ve ferdi olarak yapılan ibadetlerden ibaret değildir. İslam; insanın ferdi, ailevi ve sosyal hayatının bütününü kapsayan, insan ve toplum yaşamını düzenleyen bir hayat sistemidir. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, hukuki, askeri, ahlaki ve ibadi olarak toplumun yaşayışını düzenleyen kaideler koymuştur. İslam; Müslümanları, yukarıda beyan edilen kaideleri toplumda tatbik etmekle yükümlü tutmuştur. Bu görevlerini yerine getirebilmeleri için de organizeli bir birlik içinde bulunmalarını, yani cemaat olmalarını ve toplu halde hareket etmelerini emretmiştir. Çünkü bu görev, ferdi olarak yapılamadığı gibi, güç ve imkan isteyen bir iştir. Müslümanların cemaat halinde bulunmalarını gerektirir. Sağlam bir akide ile birlikte, organizeli ve disiplinli ciddi bir birliği gerektirir. NASIL BİR CEMAAT Kardeşlik esasına dayalı birlik içinde bulunmaktan ve birlikte hareket etme sorumluluğundan doğan İslami Cemaat, gerek inanç ve ilkeleriyle ve gerekse faaliyetleriyle Kur’an ve Sünneti esas alıp İslam’a muhalefet içinde bulunmamalıdır. Bu nedenle İslami Cemaat; a) Bir sınıfı, bir ırkı, bir mezhebi veya bir coğrafi bölgeyi esas alıp İslam davasını sadece buna has kılamaz. Çünkü İslam, bütün insanlığa gelmiş ve bütün insanları muhatap tutmuştur. Bir zümreye veya bir ırka yada bir bölgeye has bir din değildir. Ancak doğup geliştiği, taraftar ve destek bulduğu bir kavim içinde faaliyet gösterip o kavmin salah ve kurtuluşuna çalışıp aralarında İslam ahkamını tatbik etmek, sosyal hayatta o kavmin dilini ve İslam’a aykırı olmayan gelenek ve kültürünü almak İslam ile çelişmediği gibi, İslam’ı o kavme has kılmak da değildir. Nihayet hangi peygamber gelmişse, geldiği kavmin dilini konuşmuş, onlarla birlikte aynı coğrafyada yaşamış ve tevhit dinine aykırı olmayan gelenek ve kültürleriyle amel dahi etmiştir. Rasulullah’ın (sav) gerek Mekke’de ve gerekse Medine’deki uygulamaları da bu şekilde olmuştur. Ancak İslam’ı Araplara ve Arapların yaşadığı coğafyaya has kılmamış ve bunlarla sınırlamamıştır. b) Beşeri mücadele yöntemlerini kullanamaz. İslam ilahi bir din olduğu gibi, İslami dava ve İslami davanın hareket metodu da ilahidir. Tamamen vahyin gölgesinde hareket eden Rasulullah (sav), İslam davasının hareket metoduyla ilgili her türlü örneği bizzat kendi pratiği ile ortaya koymuştur. Bu nedenle İslami Cemaat, İslam’a ait olmayan beşeri yol ve yöntemlerle hareket edemez. Bu konudaki kaynak ve dayanağı, Kur’an öğretileri ve Rasulullah’ın (sav) uygulamalarıdır. c) Beşeri bir sistem için mücadele edemez. İslami bir cemaatin varlık sebebi, Allah’ın (cc) kelimesini yüceltmek ve İslam ahkamını tatbik etmektir. Kur’an’ı Kerim’de de buyurulduğu gibi, Allah (cc) inanan kullarına din olarak İslam’ı seçmiş ve bundan başka bir din arayanları reddetmiştir. Bilindiği gibi İslam; bir hayat nizamı ve yaşam biçimidir. Esası Kur’an ve Sünnettir. Dolayısıyla İslami bir cemaat; idari sistem, sosyal nizam ve yaşam biçimi olarak İslam dininden başka hiçbir sistem uğruna mücadele veremez. Allah’a emanet olun. M. ALİYÊ XERZÎ |