Türkiye’de son zamanlarda özgürlüklerden, açılımlardan ve bu yöndeki yasa değişikliklerinden bahsedilmesine rağmen, içinde İslam ve Müslümanların olduğu hiçbir faaliyete tahammül dahi edilmediğini müşahede etmekteyiz. Özellikle silahlı birimlerin tutumları ve yargı organları tarafından alınan kararlar, iddia edilen her türlü olumlu gelişmeye rağmen Kemalist rejimin bu zihniyetini koruduğunu ve bu mantıkla hareket ettiğini göstermektedir.
Merkezi Diyarbakır’da bulunan ve birçok yerde onlarca şubesi bulunan Mustazaf-Der yasal olmasına, legal faaliyetlerde bulunmasına ve bütün faaliyetlerini açıktan yürütmesine rağmen, resmi ideoloji ve derin devlet unsurları bundan rahatsız oldular ve tahammül gösteremediler. Son iki yıldır bütün şubeleri üzerinde baskı oluşturulmakta, başkan ve üyeleri takip edilmekte ve suç unsuru oluşturmak için bir takım komplolar kurulmaktaydı.
Sistematik bir şekilde yürütülen bu faaliyetlerin ardından ise Mustazaf-Der genel merkezine kapatma ile sonuçlanan dava açıldı.
Yüzbinleri bulan halk kitleleriyle Kutlu Doğum Etkinliklerini organize etmekle ön plana çıkan Mutazaf-Der, fakir ile zengin arasında bir köprü olmayı kendisine şiar edinerek, kurulduğu günden bu yana fakir, muhtaç, yetim ve mahkum ailelerine düzenli yardım etmekte, kurban bayramlarında kurban etlerini dağıtmakta, oluşturduğu uzlaşma heyeti vasıtasıyla halk arasındaki dava ve sorunları çözmekte, halkın maruz kaldığı mağduriyetleri gündeme taşıyarak sorunlarıyla ilgilenmekte, Filistin halkının mazlumiyetini anlatıp yardımda bulunmakta ve zulümlerinden dolayı İsrail’i tel’in etmekteydi. Bu icraatlarıyla, halkın büyük teveccühünü ve desteğini görmekteydi.
Ancak bunlar kanunlara aykırı bulundu ve kelime oyunlarıyla görülenden ziyade görülmek istenen bir hal tablosu çizilerek kapatma için gerekçeler oluşturuldu.
Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Mustazaf-Der’in kapatılmasıyla ilgili gerekçeli kararında; dernek üyelerinin geçmişte Hizbullah’a mensup olduklarını ve bundan dolayı yakalandıkları, derneğin, Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu, dernek kurma özgürlüğünü demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullandığı….. hususlarına yer vererek, Türk Medeni Kanunun 89. maddesi uyarınca feshine karar verilmiştir şeklinde hüküm belirtti.
Halbuki gerek Türkiye’deki yeni yasalar ve gerekse İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine göre hakaret, müstehcenlik ve şiddete çağrı barındırmadığı sürece ifade özgürlüğü sınırlandırılamaz. Aynı şekilde başkalarının hak ve özgürlüklerini sınırlamayan, baskı ve şiddet içermeyen her türlü faaliyet, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
Bu demek oluyor ki; İslami kimlik ve faaliyetlerinden dolayı yargılanmış veya ceza almış biri bizzat varlığıyla suç teşkil etmekte, daha doğrusu suçlu olmaya devam etmektedir, dolayısıyla yaptıkları da suç kapsamına girmektedir. Hz. Muhammed’i (sav) anmak, O’nun kutlu doğumunu kutlamak ve bunun için faaliyetler organize etmek, dernekler için suç teşkil edebilmektedir. Fakir ile zengin arasında köprü olup muhtaçlara yardım etmek, mahkum ailelerine yardımda bulunmak, halkın sorunlarıyla ilgilenmek, Filistin davasına sahip çıkmak, İsrail’in zulmünü kınamak…evet bütün bunlar dernekler için siyasi faaliyet ve suç sayılabilmektedir.
Buradan rahatlıkla şu sonucu çıkarmak mümkündür; şu anda bu tür faaliyetleri yürüten yüzlerce dernek olduğuna göre, bunlar da aynı muamelelere maruz kalmayı beklemektedirler. Suç unsuru oluşturmak için ise, daha önce yapılanların benzeri yapılacak. Suç niteliğini taşıyan bildiri veya örgütsel talimat benzeri yazılı kağıtlar derneklere gizlice bırakılmaya çalışılacak, kaset veya CD’ler atılmaya çalışılacak, operasyonlar yapılarak bunlar yakalanmış gibi gösterilecek, yapılan konuşmalar, icraatlar ve etkinlikler başka şeylere hamledilerek yorumlanacak…..neticede dava açılacak ve kapatılmayla karşı karşıya bırakılacaklar.
Ancak inancım o ki; bunlar amacına hizmet etmeyecek ve sahibine dönecektir. Halkımız olup bitenleri idrak etmektedir ve yapılan haksızlık ve hukuksuzlukları mahkum edecektir.
Mustazaf-Der’in kapatılması, hukuki olmaktan ziyade siyasi olup tamamen tahammülsüzlüğün bir neticesidir ve rejimin gerçek yüzünü göstermesi bakımından önemli bir örnektir.
Mustazaf-Der’in kapatılması yönündeki haksız ve keyfi kararı kınıyor ve son olmasını diliyorum.
HÜSEYNİ SEVDA EDİTÖRÜ
|