Küçük H…., içine düştüğü ağın ve kendisine yapılanların altında ezilmiş ve huzursuz olmuştu. Artık bunları kaldıramaz duruma gelmişti. Bu huzursuzluğu ve ruh hali konuşmalarına ve davranışlarına yansımış olacak ki, insanlıktan nasibini almamış bu gözü dönmüşler, H….nin üzerine sokak serserisi kılığında birini göndertip bıçaklatıyorlar. Büyük ihtimalle bu serseri kılığındaki genç de, ağlarına düşürüp kullandıkları bir talihsizdir. Babası yok. Çevresindeki gençlere, ne işiniz varsa hallederim diye konuşmalarda bulunduğu, şüpheli hareketleri olan biri. Bu serseri genç, bıçağı H…nin kalp bölgesine vuruyor. Vurduktan sonra da kaçmıyor, soğukkanlı bir şekilde olay mahallinden uzaklaşıyor. Etrafta bulunanlar H….yi hastaneye kaldırıyorlar. H….yi hastaneye götürenler arasında, onu sürekli takip eden kişiler de var. Kalp bölgesine vurulan bıçak darbesine bakılırsa, H……nin öldürülmesi kast edilmişe benziyor. Ancak tam olarak neyi kastettiklerini bilemiyoruz. Eğer H….ölürse, her an yan çizip kendilerini deşifre etme sinyali veren birini, muhbirleştirdikleri bir serseriyle ortadan kaldırmış ve olayı bir sokak kavgası gibi göstererek işin içinden çıkacaklardır. Yok eğer H…ölmezse, ileriki bir zamanda yan çizer, kendilerini deşifre edecek davranışlara girerse, onu ortadan kaldırıp suçu serseri kılığındaki gencin üzerine atmanın yolu açılmış olacaktır. Çünkü bu bıçaklama olayı, H….ile o genç arasında bir sürtüşme göstergesi olarak gösterilecek ve bu sürtüşmenin devam etmesi neticesinde H…..nin öldürüldüğü söylenecektir. Bununla beraber H…..ye iyi bir göz dağı verilmiş ve korkutulup iyice sindirilmiş olacaktır. Nitekim olaydan sonra hastanede de H…..nin karşısına sürekli çıkıyor ve takip ettiklerini hissettiriyorlar. Küçük H…., başından geçen bu olayı şöyle anlatıyor : “V. K. isminde bir serseri ile önceleri kavga etmiştik. Yaklaşık iki ay önce (Ocak 2009 başı) bir gün ablama giderken yolda önümü kesti ve dur lan dedi. Ben de ne var bir kez dayak yedin yetmedi mi dedim. Yoluma devam ederken birden elindeki bıçağı bana doğru salladı ve bıçak kalbimin üstüne saplandı. Sonunda mahalleden birileri beni hastaneye taşıdılar. Taşıyanlar arasında beni devamlı takip edenler de vardı. Hastaneye kadar takip ettiler, ambulanstan inince onları gördüm. Ben hastanede yemek yemek için hastanenin camına çıktım yüzü lekeli olanı gördüm, bana el salladı. Sonra hastaneden çıktık, eve gittim. Evde olduğum süre zarfında görmedim. Hastanede polis ifade aldı. Fazla bir şey sormadılar zaten. Yaklaşık 10 gün hastanede yattım. İyileştikten sonraki sorguda bana; eve gelenler kimlerdi, kim size ve vuran aileye aracı oldular diye sordular. Ben de gelen kişileri anlattım. Ama işin ilginç bir kısmı bana hiç neden bıçaklandın diye sormadılar. Her konuda soru soruyorlardı. Bıçaklanmam konusunda hiç soru sormadı.” Bu olaydan kısa bir süre sonra H…..tekrar yoldan alınarak götürülür ve sorgulanır. Bir gün sonra ise, yani 15 Şubat 2009 günü H…..aniden ortadan kaybolur. Durumu fark eden ailesi, hemen savcılığa haber verir. Bunun üzerine bir gün sonra H….. bırakılır ve eve gönderilir. Ailesini atlatması için de kendisine kısa bir ifade hazırlanır. Fakat bir müddet sonra kendisini tekrar alacaklarını söylerler ve bu sefer uzun bir zaman onlarla beraber kalacaklarını, uzun uzun gezeceklerini, bu arada bazı isimlerin peşine düşeceklerini kendisine söylerler. Eğer H…..nin ailesi savcılığa haber vermemiş olsaydı, belki de dedikleri gibi onu uzun bir müddet alıkoyacaklar ve bazı işlere bulaştıracaklardı. Belki de o zaman bu niyetle H….yi almışlardı, ancak ailesinin savcılığa yaptığı başvuru işlerini bozmuştu. H….. eve geldiğinde, ailesi durumundan şüphe eder ve onunla konuşur. Zaten içine düştüğü durumdan fazlasıyla huzursuz olan ve özellikle kendisini uzun bir müddet için tekrar alacaklarını söylemelerinden dolayı ciddi bir şekilde korku ve endişeye kapılan H….., muğlak ve karışık bir şeyler anlatır. Anlattıklarına inanmayan ailesi, aynı zamanda daha fazla şüpheye girer ve konunun üzerinde daha fazla durur. Korku, endişe, sıkılganlık ve utanmayla karışık bir ruh haliyle, H….. başından geçenleri anlatmaya başlar. H…..nin anlattıkları karşısında şaşkına dönen ailesi, duruma vakıf olduktan sonra bir kez daha savcılığa haber verir. Ancak bu kez çok farklı bir şekilde. H……, başından geçen olayların bu kısmını şu şekilde anlatıyor : “15 şubat akşamı 21.45’te abim beni bakkala ekmek almaya gönderdi. Bakkala giderken aniden yanıma geldiler ve hadi gidiyoruz dediler. Yine yüzü lekeli adam vardı ve yanında hiç görmediğim birisi vardı. Yüzü lekeli olanın yanındaki adam 1.70 boylarında hafif kilolu ve saçları asker traşlı birisi idi. Bu ikisi ile beraber yürüyerek daha önce devamlı gittiğimiz eve gittik. Eve girdik, kameralar yine hazırdı. Beni oturttular. Bana hızlı hızlı sorular sormaya başladılar. Babanın o bilgisini çözdün mü dediler. Bana ara sıra örgütle ilgili de sorular soruyorlardı. Bana baban bir şey saklıyor. Nedir bu diyorlardı. Sonra bize ziyarete gelen S…..yi çok sordular. Kimdir, neden evinize geldi diyorlardı. Birkaç saat soru sorduktan sonra sorguyu kestiler ve hadi gidiyoruz dediler. Evden çıktık. Siyah bir Wolsvagen Transporter bir araca bindik. Aracın camları filimliydi. Aracın içinde koltuklar karşılıklıydı. Yanımda yüzü lekeli adam vardı ve ayrıca iki kişi daha vardı. Gözüme bir bandaj bağladılar. Ayrıca bir de bir şoför vardı. Yüzü lekeli olan, bana, seninle bir yere kadar gideceğiz geri gelecek ve seni eve göndereceğiz dedi. Bir müddet gittikten sonra arabadan indirdiler beni. Kolumda iki kişi vardı. Yürüyerek bir kapıdan içeri girdik. Sonra birkaç merdiven çıktık. İçeri girince sağa mı sola mı hatırlamıyorum bir tarafa döndük. Sonra yaklaşık 1–2 dakika merdivenlerden aşağıya indik. Yaklaşık bir kat aşağıya indik. Önce üçümüz bir bankta oturduk. Biraz bekledikten sonra beni bir odaya aldılar. Gözlerim kapalıydı. Gözlerimi açtılar. Gözlerim odaya alışsın diye biraz beklediler. Gözlerim açılında yaklaşık 20 metre karelik bir odada olduğumu fark ettim. İçeride iki tane kamera vardı. Biri seyyar kurulan tam karşımda, diğeri ise duvara montajlı bir güvenlik kamerasıydı. İkisi de tam karşımda duruyorlardı…. Karşımda yüzü lekeli adam oturdu. Ortada kamera vardı. Yüzü lekeli ise kameranın köşesinde oturuyordu. Kameranın önünde ise küçük bir masa vardı. Kahvehane masalarına benzer bir masa idi. Bana bir genel tekrar yaptılar. Daha önceden sormuş olduğu soruları tekrar sormaya başladı. Bana sorulan soruları yaklaşık olarak 5–6 saat sordu. Sorgu bittikten sonra benim gözümü yine kapattılar. İki kat bağladılar gözümü. Yine merdivenlerden çıktık. Biraz yürüdükten sonra bir kapıdan dışarı çıkarken tam kapının çıkışında, kapının üstünde bir sıcaklık vurdu, kapının üstünde klima olduğunu düşünüyorum. Kafama hava vuruyordu. Beni bir araca bindirdiler. Ve beni çok kısa bir sürede depoya götürdüler. Arabadan inerken öğrencilerin dağıldığını fark ettim. Yani demek ki 12,30 sıraları idi. Depoya girdiğimizde içeride Şıvan da vardı, Ufuk da vardı ve benim fotoğraflarımı çeken adam da vardı. İlk eve gittiğimde gördüğüm dört kişi oradaydı. Sonra orada beni oturttular. Aralarında ufak tefek konuşmalar oldu. Sonra yüzü lekeli olan yanıma geldi ve bana; bak bu yaptıklarımız aramızda kalacak dedi. Sadece seni bir kez daha alacağız ve uzun uzun gezeceğiz dedi. Türkiye turu muydu, Güneydoğu turu muydu, bir şeydi hatırlamıyorum. Peki, ben şimdi evdekilere ne diyeceğim dedim. Bana; ağabeylerine de ki benim kötü iki arkadaşlarım var, bana iş yaptırmak istediler ben de ellerinden kaçtım dersin dedi. Gerçekçi olsun diye montumu yırttı. Sana sorduğum kişileri tek tek göstereceğim. Tanımazsan fotoğraflarını da gösteririm. Yine tanımazsan kamera kayıtlarını da gösterebiliriz dedi. Sonra beni bıraktılar. Ben eve geldim…” |