Allah’ın adıyla! Allah’a (cc) hamd, Rasulüne, aline, ashabına ve kıyamete kadar yolunu sürdürenlere selam olsun. Hicri kameri 1429 yılını geride bırakıyor ve 1 Muharrem ile 1430. yıla giriyoruz. Bu yeni yılınızı tebrik ediyor, tüm Müslümanlar için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bilindiği gibi Müslümanlar, Rasulullah’ın (sav) Mekke’den Medine’ye hicretini takvim başlangıcı olarak almışlardır. Ve yine malumunuzdur ki; takvimlerde iki ayrı hesap yapılmaktadır. Bunlardan biri AY hesabı, diğeri ise GÜNEŞ hesabıdır. Ay hesabı; ayın hareketlerini esas alan ve dolayısıyla ayları ve yılları buna göre belirleyen takvimdir. Bu takvimde bazı aylar 29 bazıları ise 30 gündür, bir yıl ise 354 gündür. Güneş hesabı ise; güneşin dünyaya göre konumunu esas alan ve dolayısıyla ayları ve yılları buna göre belirleyen takvimdir. Bu takvime göre bazı aylar 30, bazıları ise 31 gündür, bir yıl ise 365 gündür. Müslümanlar bu iki takvimi de kullanmışlardır ve halen de kullanmaktadırlar. Hicret, her ikisinde de takvim başlangıcıdır. Bu nedenle Ayın hareketlerini esas alan takvime HİCRİ KAMERİ, Güneşin dünyaya göre konumunu esas alan takvime ise HİCRİ ŞEMSİ denmektedir. Müslümanların kullandıkları takvime genel olarak Hicri Takvim denir. Hicri Kameri yılı, Hicri Şemsi yılından 11 gün az olduğundan, Hicri Kameri aylar, Hicri Şemsi aylar içinde mevsimleri dolaşmakta ve 33 yılda bir aynı yere denk gelmektedirler. Bu yüzden bütün Müslümanların birlikte oruç tuttukları Ramazan ayı, şemsi takvime göre her yıl 11 gün erken başlamakta ve böylece mevsimleri dolaşıp 33 yılda bir aynı yere gelmektedir. Böylelikle Müslümanlar; sıcak, soğuk, uzun, kısa… yılın her mevsiminde ve bütün günlerinde oruç tutmuş olmaktadırlar. İşte Müslümanların kullandıkları takvim, bu iki takvimdir. Hicretin başlangıç olarak kabul edilmesi ise önem arz eden bir başka husustur. Hicret, İslam tarihinde çok büyük bir hadisedir ve Müslümanlar için büyük bir önem arz etmektedir. Bir yandan, Rasulullah’ın (sav) doğup büyüdüğü, vahye ilk muhatap olan ve Kabe’yi bağrında taşıyan kutsal şehir Mekke’den ayrılışın hüznü, diğer taraftan, İslam'ın kurtuluşunun, hakimiyetinin ve devlet oluşunun başlangıcı olmuştur. İslam dini, Medine’ye yapılan hicret sayesinde iktidar olmuş ve yayılma imkanına kavuşmuştur. Dolayısıyla Hicret; dünya tarihi üzerinde dini, sosyal ve siyasal açıdan önemli bir etki bırakmıştır. Bu nedenle sadece İslam tarihinde değil, dünya tarihinde de bir dönüm noktasıdır. Hicret’in Müslümanlar için Takvim Başlangıcı olarak kabul edilmesi, hicretten 17 yıl sonra Hz. Ömer (ra) döneminde olmuştur. Hicri kameri yılın ilk ayı olarak da Muharrem ayı kabul edilmiştir. Dolayısıyla 1 Muharrem Hicri kameri yılın başı (yılbaşı) olmuştur. (Hicri Şemsi yılın başı (yılbaşı) ise miladi aylardan Mart ayına denk geldiği hesaplanmıştır. Konumuz Hicri Kameri olduğu için bu konuyu ayrı bir yazıya havale edip geçiyoruz) İşte Müslümanların yeni yıl ve yılbaşı olarak dikkate almaları gereken hususlar bunlardır. Müslümanların yaşamlarında yer etmesi gereken bunlardır. Türkiye’de 26 Aralık 1925 tarihine kadar da Hicri takvim vardı ve geçerliydi. Müslüman halk da günlük yaşamlarında bu takvime yer veriyorlardı. Ancak Laik Kemalist rejim, İslam dinini toplum hayatından silmek ve Müslüman toplumu da dinlerinden, dini değerlerinden ve kaynaklarından uzaklaştırmak için (kurulur kurulmaz seri halde) anti İslami devrimler yaptı. Bu çerçevede, söz konusu tarihte Takvim ve Saat Değişikliği Kanununu çıkararak Batının kullandığı Miladi takvimi kabul etti. O günden sonra ise resmi olarak Miladi takvim kullanılmaya başlanmıştır. Bu arada Miladi yılbaşı da geliyor. Bu nedenle Miladi yılbaşını burada zikretmekte fayda vardır. Öncelikle Miladi yılbaşı kutlamalarıyla ilgili bazı tespitlerde bulunmak gerekir. -Miladi yılbaşı kutlamalarının Hz. İsa (as) ile uzaktan, yakından hiçbir alakası yoktur. -Hz. İsa (as), Allah’ın (cc) bir peygamberiydi. Eğer şu anda aramızda bulunsaydı, Allah’ın (cc) dini olan İslam’ı tatbik etmekten başka bir şey yapmazdı. Dolayısıyla Hz. İsa (as) ile İslam dışı inanç, kültür, yaşam ve adetler arasında bir ilişki kurulamaz. -Günümüzde Miladi yılbaşı nedeniyle yapılan kutlamaların ne sebep bakımından ve ne de şekil bakımından İslam kültüründe yeri yoktur. -Hristiyanlar tarafından Miladi yılın kabulü ve Miladi yılbaşının kutlanması konusunda biz Müslümanların bir sıkıntısı yoktur, bunu sorgulamıyoruz da. Çünkü bu onların bir kabulü ve kendi kültürleridir. Ancak karşı çıktığımız, kutlamaların şekli ve Müslüman toplumun bazı kesimlerinin buna iştirak etmesidir. -Allah’a (cc) ve Ahiret gününe inanıp ben Müslümanım diyen kişinin Miladi yılbaşı ile bir alakası yoktur. Buna rağmen Miladi yılbaşını benimseyerek ve isteyerek, Hristiyan alemindeki gibi veya benzer şekliyle kutlarsa, inancına, ibadetlerine ve Müslüman kimliğine hem dünyevi ve hem de uhrevi açıdan zarar vermiş olur. Müslümanlar, her konuda kendi kültürlerine dönmeli, kendi kültürlerine sahip çıkmalı ve İslam’da yeri olmayan kültürlere tevessül etmemelidirler. Müslümanların başka kültürlere ihtiyaçları yoktur, sahip oldukları kültür her açıdan bir hazine gibidir. Müslümanlar Hicri yıl takvimine de, Hicri yılbaşına da sahip çıkabilmelidirler. Hicri yılbaşında pekala şunlar yapılabilir; geçmiş yılın muhasebesini yapacak, gelecek yeni yılı da dualarla, iyi dileklerle, yeni yıl faaliyetlerine ilişkin faydalı plan ve projelerin müzakerelerini de içine alan fikir, görüş ve önerilerle ilgili toplantılar ve konferanslar gibi etkinlikler yapılabilir. Böylelikle yılbaşı hayırlı işler için güzel bir vesile olur. Dünyanın her yerinde insanlar Miladi yılbaşını büyük coşkuyla ve her türlü mel’anetin içinde bulunduğu çeşitli eğlencelerle kutlarken, Müslümanların kendi yeni yıllarını kutlamalarının ve yukarıda zikredilen etkinliklerle değerlendirmelerinin önünde ne gibi bir engel var? Kimse böyle bir hakkı ellerinden alabilir mi? Yeni hicri yılınızı tekrar tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Bu yeni hicri yılın; Müslümanların vahdetine, zalimler karşısında güçlenmesine, zulüm altında bulunanların, zindanlarda yatanların, mazlum, mağdur, zayıf ve çaresiz düşenlerin bir an evvel kurtulmalarına, İslam’ın hayatta hak ettiği yere gelmesine ve Müslümanların her alanda hür ve izzet içinde yaşamasına vesile olmasını alemlerin Rabbi olan Allah’tan (cc) dilerim. Allah’a emanet olun.
HÜSEYNİ SEVDA EDİTÖRÜ |