Rejimin her fırsatta Hizbullah Cemaatini zan altında bırakma ve karalama taktiği:

Bınavê Xuda

Rejimin sahibi derin güçlerin Hizbullahi harekete karşı derdinden verdikleri mücadelenin bir çok yöntem ve taktiğini bu dizide ele almaya çalıştım. Bunlar mantık yürütülerek ortaya konulan bilgiler değildir. Ele aldığım yöntem ve taktiklerin hepsi de icraata geçirilmiş, aktörlerinin itiraflarıyla deşifre edilmiş, cemaat tarafından tahkik edilerek somut ve müşahhaslaştırılmıştır. Cemaati çökertmek için sızdırılmaya çalışılan ajan ve muhbirler ve bunların cemaat içerisinde çıkardıkları her türlü fesat, cemaati ifsat için fuhuş ve hırsızlık çetelerinin cemaat tabanına musallat edilmesi, cemaat gücünün zayıflatılması için PKK ve Menzil ile çatışmasının körüklenmesi gayretleri, cemaate alternatif olabilecek yapı ve oluşumların oluşturulması, cemaatin desteğini ve sempatisini kırmak için halk içerisinde Hizbullah adına gerçekleştirdikleri kirli faaliyetler, basın ve medya yoluyla attıkları iftira ve karalama maksatlı ithamlar, cemaati terörist örgüt olarak tescil ettirme gayretleri… ve daha nicelerini sayabileceğimiz taktik ve yöntemlerin hepsi de Hizbullah cemaatine karşı kullanılmıştır. Ancak Allah'ın yardımı ile hepsi deşifre edilmiş bütün bunlara rağmen Hizbullahi hareketin önü alınamamıştır. Önü alınamayacağı gibi rejimin de bu tür taktik ve yöntemlerinden vazgeçmeyeceğini de biliyoruz.

Rejimin aynı güçleri, Hizbullah cemaatine karşı yüzlerce operasyon yapmış, onbinlerce insanı gözaltı ve işkencelerden geçirmiş, on binden fazla insanı zindanlara tıkamış, yüzlercesini mahkum etmiş, binlerce aileyi mağdur etmiş, onlarca elemanını şehit etmiş, yıllarca gözaltı ve sorgu odaları bu cemaatin elemanı diye yakaladıkları insanlardan boş bırakmamış ve her türlü yol ve yönteme başvurmayı meşru görerek mücadele etmiştir.

Dün Hizbullah’a ahmakça saldıran PKK ile çatışmayı körüklemek ve uzatmak için türlü türlü provokatif eylemler yapan bu güçler, bu gün de yanlarında misafir ettikleri liderleri Öcalan vasıtasıyla aynı oyunu tezgahlayıp tahriklerde bulunuyor. Kıskançlıktan ve hazmedememekten dolayı cemaate karşı düşmanca tavırlar içerisine girip silahlı çatışmaya başvuran Menzil ile çatışmayı alevlendiren güçler bu gün de İslami söylemlerle tanınan Fethullah grubu gibi bir grubu cemaatin karşısına çıkarıp aynı tefrika ve fitnenin ateşini yakmaya çalışıyorlar. Dün MİT’in kullandığı bürolarda bölgenin dindar olarak tanınan ailelerinden, eski milletvekili, bürokrat ve molla olarak tanınan şahısları bir araya getirerek hem İslami hem de Kürdistani söylemlerle Hizbullahi cemaate alternatif yapılar peşinde olanlar bu gün de aynı söylemlerle bölgede faaliyet yürütme gayreti içerisindeler. Dün kendi ajan ve muhbirleri vasıtasıyla, adamları olan Doğu Perinçek, Emin Gürses gibilerinin haber ve yorumlarıyla, zamanında bölgede aynı mücadelenin içerisinde aktif olarak yer almış emniyet müdürleri ve rütbeli subaylarının imalarıyla Hizbullah’ı zan altında bırakmak, halkın desteğini ve sempatisini kırmak maksadıyla yaptıkları ithamlar ve attıkları iftiraların aynısı, bu gün de aynı yöntemlerle sürdürülmektedir. Dün bir kanıt, belge yada bir delil ortaya koymadıkları gibi bu günde ortaya koyamıyorlar. Dün mugalata yapıp kafaları karıştırmaya çalıştıkları gibi bu gün de aynısını yapmaya çalışıyorlar.

Hizbullah Cemaati, rejimin bu güçlerine karşı derinden ve çok çetin bir mücadele verdi. Kendisine yönelik cepheden yüzlerce ajan, muhbir, işbirlikçi ve elemanı yakalayıp sorguladı ve etkisiz hale getirdi. Hizbullah cemaatinin verdiği bu çetin mücadele, liderinin kanına ve merkezinin darbe yemesine mal olmuş bir mücadeledir. Bu güçlerin cemaate attıkları bu iftiranın asıl sebebi de; cemaatin başarısına karşı başka çareleri kalmadığı içindir. Bu nedenle böyle bir karşı taktik geliştirdiler.

Şimdilerde tam fırsatını bulmuşlarken aynı iftira ve ithamları tekrarlıyorlar. Fırsatını bulmuşlarken’den maksadım; Ergenekon Terör örgütü kapsamında yapılan operasyonlar ve hazırlanan iddianamedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, yapılan operasyonlar ve hazırlanan iddianamenin kapsam ve sınırlarının rejimin derin güçleri tarafından belirlendiği görülmektedir.

Kamuoyuna yansıyan bilgi ve belgelerin artık gizlenmesine daha fazla imkan kalmaması ve rejimin istihbarat ve güvenlik kurumlarına yönelik suçlamaların ciddi boyutlara varması, hem bu kurumların hem de devletin önemli derecede itibarının kaybolmasına ve güvenilirliklerine gölge düşürmesine sebep oluyordu. Çapı ve kapsamı bu güçlerce belirlenen bu operasyonlar vasıtasıyla devletin bu kurumları aklanacak, temize çıkarılacak, kaybolan itibarları tekrar elde edilecek, ithamlar ve suçlamalar bertaraf edilecek, aynı zamanda vakti zamanında bu kurum ve bu güçlerin başında bulunup ta emekliye ayrıldıktan sonra da görevde iken icra ettikleri faaliyetlerine devam eden ve bu kurumları rahatsız eden unsurlar da yem olarak kullanılarak bertaraf edileceklerdir. Böyle bir fırsat bulmuşken Hizbullah cemaati de bundan nasibini almalıdır diye de iddianamenin içerisine ilgisiz ve alakasız aslı astarı olmayan bilgiler serpiştirilmiştir.

İddianamede isimleri geçen Tuncay Güney, Bülent Orakoğlu ve diğer kod isimlerle Hizbullah hakkında konuşanların verdikleri bilgilerin yorum, kanaat ve vehimlerden ibaret olduğu, bilgilerin içerisinde de vurgulanmaktadır. Hiçbir somut delil ve belge gösterilemediği gibi art niyet taşıdığı da açıkça görülmektedir. Ayrıca verdikleri bilgilerin içeriği dahi bir çok yerde çelişkilerle doludur. Beyanatlarından anlaşıldığı kadarıyla Hizbullah hakkında her hangi bir tecrübeye sahip olmadıkları gibi acemilikleri de kendini ele vermektedir. Bu nedenle iddialarını kale almaya değer bulmadığım için geçiyorum.

  18.03.1999 tarihinde Şırnak il genelinde Hizbullah cemaatine yönelik gerçekleştirilen operasyonda ele geçirildiği iddia edilen el bombaları ile Ümraniye’de Ergenekon terör örgütüne ait ele geçen el bombaların aynı seriden olduğu ve bundan yola çıkılarak Hizbullah ile Ergenekon arasında bağlantı kurma iddiasına gelince; öncelikle iddiada ismi geçen şahıs, basına verdiği açıklama ile duruma açıklık getirdi. Ayrıca yapılan resmi incelemede el bombalarının da aynı seriden olmadıkları resmi olarak da açıklandı. Kaldı ki aynı operasyonda yakalanan kişilerin evlerine operasyona katılan askeri personeller tarafından çeşitli silah ve mühimmat bırakılmış ve yakalanan kişilere mal edilmiştir. Ancak kısa bir zaman sonra bu silahların adliyelerin emanet envanterlerinden alınarak sözkonusu kişilerin evlerine atıldıkları, gerçekte ise bu silahların Hizbullah ile hiçbir alakası bulunmayan başka şekillerde, daha önceden ele geçirildikleri tespit edilmiştir. Bu nedenle operasyona maruz kalanlar beraat etmiş ve aynı zamanda devlet tarafından haksızlığa uğratıldıkları için de maddi tazminat da almışlardır.

Daha önce bu dizide bu konuları da ele almıştım. Şırnak operasyonu sadece bir örnektir. Buna benzer daha bir sürü örnek verebilirim.

Ergenekon’a yönelik yapılan operasyonlardan fazla bir şey beklememek lazımdır. İsteseler de bu işin derinlerine inemezler. Buna rejimin derin güçleri izin vermeyecekleri gibi daha ileri gidilmesi durumunda rejim güçlerinin kendi halkına karşı işledikleri suçlar, yaptıkları kirli işler, başvurdukları gayri meşru, gayri ahlaki ve gayri hukukilikler ortaya çıkacaktır. İddianameden de anlaşılacağı gibi asıl güçler, temize çıkarılmaktadır. Asıl güçler gündemi velveleye vererek kendilerini haklı çıkarıp, kirli işlerini gizlemeyi, birilerini kurban ederek propaganda, ajitasyon ve gürültü çıkararak işin içinden sıyrılmayı ve sonucu kendi lehlerine çevirmeyi alışkanlık haline getirmişler. Gönül isterdi ki biraz olsun bu soruşturmalar ileriye götürülsün. Biraz olsun diyorum çünkü sonuna kadar desem hayalciliğe kaçmış olurum.

İnşallah bir sonraki bölümde “Hizbullahi hareketi, İslami söylem ve oluşumlarla vurma stratejisini” ele alacağım.