Bınavê Xuda
Derin devletin kendisine bağlı çete ve örgütler vasıtasıyla başvurduğu en etkili araçlardan bir tanesi de fuhuştur. Bu araçla hedeflenen; toplumumuzun dokusunu oluşturan temel unsurlara saldırıp çözmektir. Temel dokusu bozulunca dejenerasyonu kolaylaşmakta ve bir daha özüne dönmesi imkansız hale gelmektedir.
Fuhuş Sektörü: Kürd halkının dinine ve namusuna bağlılığından gelen hassasiyetten dolayı fuhuş yayılmamış ve bir sektör haline gelmemişti. Bu işler Kürd halkının tabiatına aykırı idi. Kürdleri bu yapısından uzaklaştırmak için ne zaman ki Komünizm fikri empoze edilip yaydırıldı ve terör belasına müptela edildiyse, bölgenin sosyal ve kültürel dokusu buzuldu, ahlaki normları hasara uğradı ve dini hassasiyetler zayıflatıldı. Bu hususlarda PKK’nın önemli bir etkisi olmuş, yetmiş yıl boyunca TC rejiminin yapmaya çalışıp başaramadığını 10-15 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Özellikle terör nedeniyle bölgenin sosyal ve ekonomik yapısı büyük zarar görünce bu ahlaksızlık bir sektör haline geldi.
Derin devlete bağlı çete ve örgütler, elemanlarını istedikleri bir kıvama getirip onlara her türlü işi yaptırabilmek için öncelikle insani, vicdani ve ahlaki tüm değer yargılarından uzaklaştırmaları gerekir. Yoksa her türlü gayri ahlaki ve gayri insani olan işleri nasıl yaptıracaktır. Bunun yegâne yolu; para, içki, fuhuş, kumar, uyuşturucu bağımlılığı gibi gayri ahlaki hastalıklara müptela kılmaktır. Bu hastalığa yakalananlar ise, haysiyet, şeref, namus, acıma duygusu gibi bütün insani ve ahlaki hasletlerden uzaklaşır, sadist bir karaktere dönüşerek çanavarlaşır. Bu nedenle bölgedeki fuhuş evleri bu çete ve örgüt elemanlarının uğrak yerleri haline geldi. Başta alçakça duygularını tatmin için gittikleri ve ücret ödedikleri bu mekânları ve sektörü ele geçirerek hem kullandılar hem de haraca bağladılar. Özellikle yeni kazandıkları elemanları bu aşamadan geçirerek bağımlı hale getirirler. Ayrıca bu sektör çalışanlarını organize ederek gençleri fuhuş bataklığına sürüklemek, bölgede ahlaksızlığı yaymak, insanları fuhuş tuzaklarına düşürüp belgelendirerek şantaj ve tehdit yoluyla ekonomik çıkar sağlamak, ajanlaştırmak veya istedikleri yola sevketmek gibi her türlü yönden istifade etmektedirler. Bu çetelerin bu sektörde yaptıkları ahlaksızlıkların detayına inmeye edebim müsaade etmemektedir. Ancak bilinmelidir ki; bunlar toplumsal yapımızda bozulmalara sebep oldukları gibi aile yapısında da derin travmaların oluşmasına vesile oldular. Elime geçen bilgilere göre küçük bir ilçede bile bu çetelere hizmet veren evlerin sayısını vermeyi, Müslüman bir Kürd olarak içime sindiremiyorum. Bu çetelerin faaliyetlerinden mağdur olup ızdırabını yüreğine gömen ve hala acı çeken nice insanımız vardır. Derin devletin bölge halkımıza yönelik sürdürdüğü bu politika, bu gün dahi geçerliliğini korumakta insanlarımız bu bataklığa sürüklenerek şahsiyetsizleştirilmektedir. Bu faaliyetler, toplumumuzun iç dinamiklerini tahrip etmiş, sosyal ve manevi yönden çökertmeye doğru sürüklemiştir. Şu anda vuku bulan yaralama, öldürme, intihar, evden kaçmalar, gayri ahlaki ilişkiler ve buna benzer olayların bir çoğunun kaynağı bu tür faaliyetlerdir. Ne yazık ki bu faaliyetler ve sonuçları, örfi ve dini olarak onur kırıcı ve çok kerif görüldüğünden dolayı genellikle örtbas etme yoluna gidilerek gündem yapılmamakta ve kamuoyu oluşturulmamaktadır. Hizbullahi hareket bu tür çeteleri ve faaliyetlerini tespit edip vehametin çapını anlayınca yoğun bir şekilde üzerine gitti. 2000 yılına geldiğinde bölge çapında bu tür faaliyetler önemli ölçüde etkisizleştirilmişti. Ancak 17 Ocak Beykoz operasyonuyla Hizbullah’ın yediği darbeden sonra bu tür faaliyetler yine hız kazandı ve şu anda çok vahim bir boyuta ulaşmıştır.
Derin devletin kendisine bağlı çete ve örgütleri vasıtasıyla kullandığı bu araçla Hizbullahi harekete karşı giriştiği mücadeleye yeri geldikçe değineceğim.
Hırsızlık Şebekeleri: Bölgede bulunan amatör ve profesyonel bütün hırsızlık şebekelerinin elemanlarının yolları karakollara düştüğünden hepsinin sabıka kayıtları mevcuttur. Bu nedenle tanınmayan hırsız hemen hemen hiç yoktur. Eğer polis isterse hırsızlık olaylarının %95’ni engelleyebilir. Ancak işin içinden maddi kazanç sağlama imkânı varken bu yolları kapatmaya ne gerek var!. Hem çalınan mallar onların malı değil ki! Ondan sonra bu milletin hepsi teröristtir (!) zaten, her şeyleri meşrudur (!) Hem “eğer hırsızlık-yolsuzluk suç ise niye devletin tepesindekiler yapıyor.” Ayrıca amirlerinin, müdürlerinin modern ve medenice hırsızlıklarını ya da yolsuzluklarını sanki görmemişler! Ortam, düşünce ve anlayış böyle olunca bu işten niye maddi çıkar yoluna gidilmesin ki? Hırsızlık şebekelerine kendi paylarına düşeni vermek şartıyla müsaade edilmektedir. Hatta sırtlarını güvenlik güçlerine dayayarak kuvvetlendirenler kendi çetelerini kurup hudutlarını ilan etmektedirler. Artık amatör ve küçük çaplı çetelere de hayat hakkı kalmamış bu nedenle işbirliği ittifaklarına girerek büyük çete reislerinin gölgesine sığınmaktadırlar. Bu ve buna benzer diğer konulara girmemin sebebi, ileride bunların nasıl kullanıldığını, para karşılığı nasıl cinayet işletildiğini, Müslümanlara karşı terör şebekeleri haline getirildiğini anlatmak içindir. Yoksa bölgede yapılan bütün hırsızlık faaliyetlerinin toplam cirosu, tepede bir seferde veya bir kalemle çep edilenlerin yanında devede kulak misali kalır.
Hem Türkiye’de hırsızlık suç değil ki. Suç olanı, ilkel hırsızlıktır, ilkel olarak yapıldığı için suçtur. Muasır medeniyet hedefini güden çağdaş, laik ve Kemalist cumhuriyette ilkel usullere göre hırsızlık yapmak elbette suçtur/suç olmalıdır. Çünkü bu cumhuriyete yakışmamaktadır. Yoksa çağdaş, medeni, laik ve Kemalist kriterlere uygun hırsızlık niye suç olsun! Mesela; geceleyin banka duvarını delip içerdeki paraları çalmak suç, ama banka içerisinde banka müdürlerinin paraları bavullara doldurup resmi araçlarla çıkarıp götürmeleri suç değil! Aynı şekilde mesela, kalabalık caddelerde milletin cebine girip parasını çalmak yada baklavacı dükkanına girip baklava çalmak suçtur. Ama bir banka şubesi vasıtasıyla hem de TV’lerde reklam ve ilanla milletten para toplayıp sonradan kredi adı altında kurulan paravan şirketlere aktarmak, sonra iflasın verip paraların üstüne konmak suç değil!
Hırsızlık şebekelerinden sözü açtık ancak gerçekte en büyük hırsızlar yine derin devletin kontrolünde yapılmaktadır. Bunların dokunulmazlıkları olduğundan kimse üzerlerine gitmemekte, daha doğrusu buna kimsenin cesareti de yoktur. Bölgede yapılan ihalelerin hepsinden pay almaktadırlar. Diledikleri kişilere ihaleleri verdirmektedirler. Zenginleri ve büyük şirketleri korkuluklarla korkutup sonra da onları muhafaza ettiklerini, ticaretlerini kolladıklarını, “eğer yaşıyorsanız veya ticaret yapabiliyorsanız bu bizim sayemizdedir” deyip bunun kat be kat bedelini almaktadırlar. Rüşvet ise zaten anlatmaya gerek yoktur. Çünkü bu, batıdan çulsuz gelip birkaç ay içerisinde son model arabalar alıp batıda lüks kooperatiflere üye olmanın sırrıdır.
Maalesef saydığımız kirli işler bölgemizde faaliyet gösteren derin devlete bağlı çete ve örgütlerin rutin haline gelen işleridir. Ne yazık ki bu güçler, kurumsallaşmış ve kökleşmişlerdir. Bölgede halkın muhatabı devlet yerine bu güçlerdir. Düşünebiliyor musunuz, sade bir insan dahi bunların şerrinden korunmak için istemeyerek bir polise, bir işbirlikçi veya ajana merhaba verip lüks bir lokantada yemek yedirip hanımına veya çocuğuna hediye alma gereğini hissetmektedir. Bunu yaparken de tek gayesi, onların şerrinden korunmak veya başına biri musallat olduğunda yardım isteyebileceği biri olsun diyedir.
Bölgenin genel ortam ve şartları ile bu güçlerin genel olarak yapılanmalarını ve faaliyet alanlarını özet bir şekilde verdikten sonra bu sefer bu güçler ile Hizbullahi hareket arasında derinden ve sessizce verilen mücadelenin boyutuna geçeceğim. İnşallah bundan sonraki bölümlerde bunları yazacağım.
Selam ve dua ile……
Said GABARİ
|