MURAT KURTBOĞAN CEZAEVİNDEN SONRA MERSİN’E YERLEŞTİRİLİYOR. Murat Kurtboğan’ın tek eylemi Giyasettin Barlak’a karşı yapılan eylem değildir. Zira Ergenekon tipi ifsat çeteleri asla tatmin olmazlar. Kurdukları ifsat çarkının devamı için sürekli yeni faaliyet alanları ve yeni rant kapısı peşinde olurlar. Murat Kurtboğan kişiliği, zafiyeti, geçmişi ve yaptığı eylem nedeniyle çete için biçilmiş bir kaftandır. Onunla Bitlis’te işleri bitmiştir. Ancak beraber görecekleri daha çok iş vardır. Bitlis Cezaevindeki hükümlülük süresi açık cezaevini hak edecek orana ulaştığından Ankara açık cezaevine sevkini talep etmiş ve sevk kararı çıkmıştır. Refakatindeki iki asker ve bir astsubay ile özel bir araba kiralayarak Ankara açık cezaevine sevki yapılır. Buradaki hükümlülük süresini de tamamlayarak Ankara açık cezaevinden tahliye edilir. Murat Kurtboğan’ın içinde bulunduğu Ergenekon tipi çetenin tek hedefi ve faaliyet alanı Hizbullah Cemaati değildir elbette. Hizbullah cemaati tek başına bir rant kapısı olarak onları tatmin etmemektedir. Çete elemanlarını ekonomik olarak ve dünyalık zevklerle tatmin etmek için yeni faaliyet alanlarına ve rant kapılarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle tahliye olmazdan evvel kendisi ile görüşen “ifsat çetesi” bundan böyle bölgede rahat kalamayacağını, daha rahat çalışabilmek ve eylemlerde bulunabilmek için Mersine yerleşmesini önerirler. Murat kurtboğan da cezaevinden çıkar çıkmaz Mersine yerleşmek istediğini cemaate bildirir. Bu isteğin kabul edilmesi üzerine Mersin’e yerleşerek çalışmaya başlar. Her ne kadar işçi olarak çalışıyorsa da bu ancak Ergenekon tipi yapı içerisinde çalışırken açık vermemesi için öngörülen bir kılıftır. Zira ekonomik olarak fazla bir getirisi yoktur ve çete içerisinde bundan daha fazla getirisi vardır. Artık “Ergenekon ifsat ekibi” içerisinde bir mafya elemanıdır. Kişiliği ve Batman’da yakalanması ile içine düştüğü şebekenin uyguladığı kişiliksizleştirme, insani değerlerden soyutlama programı çerçevesinde tam istenen kıvama gelmiştir. Artık çetenin sadece bir tetikçisi değil, görüş bildiren, ülke meseleleri! hakkında kafa yorup eylem tekliflerinde bulunmaktadır. Şahısların, Ergenekon tipi çetelerin elinde insani özelliklerinden nasıl soyutlandırıldığını kısa bir süre sonra nasıl bir ölüm makinesine dönüştürüldüğünü, Murat Kurtboğan’ın Hizbullah’a itiraflarından araya girmeden devam edelim. Burada Ergenekon tipi çetelerin ruh halini, vatan ve milletten ne anladıklarını, devletin âli menfaatleri derken neyi kastettikleri açıkça görülecektir. Hiç unutulmamalıdır ki devletin âli menfaatleri adına hareket ettiklerini iddia eden illegal Ergenekon tipi yapıların hepsinin ortak yanı; devlet derken kendilerini kastettikleri, devlet çıkarı derken kendi çıkarlarını ve devlet güvenliği derken kendi güvenliklerini kastettikleridir. Şimdi biz susalım ve Ergenekon tipi yapıların devletin bekası! için yaptıkları faaliyetleri ve fedakarlıklarını! Murat Kurtboğan’ın ifadelerinden takip edelim. “10 Ocak 1995 tarihinde Mersin'e gittim. Mersin'de benimle görüşen cemaat mensubu benden bir ev tutmamı istedi. Bu ayın sonuna doğru ev tutacağımı söyledim. Mersin Osmaniye mahallesinde İlim ve İrfan vakfında aşçılık yapmaya başladım. Bu vakfın merkezi İstanbul Fatih'te idi. Maaş, avans ve önceki mevcut paradan yararlanarak Mersin Halk Konutları B/12 dairede bir yer tuttum. Eşyalarımı almak üzere Batman'a gittim. Burada Emniyete uğradım, son gelişmeleri anlattım. Telefon numarası verdim. Benimle nasıl irtibat kurabileceklerini açıkladım. ”…1996 yılının 8. ayında polis İzzet, 'bir dahaki izninde bana tam gününü ayır dedi. Polis evinde İzzet ile görüştük. Beni, Ertuğrul isimli bir kişiyle tanıştırdı. Bu kişinin itirafçı olduğunu tahmin ediyorum. Bu şekilde bir ekip oluşturarak, çalışacağımız söylendi. …İki üç gün sonra buluştuk. Polis evinde akşama kadar bekledik. Yanımızda Ertuğrul da vardı. İzzet bize Adana'da PKK'nın bombalı eylemleri olduğunu, masum insanların öldüğünü, bu kişilere karşı tedbir almak gerektiğini, mahkemelerin bu kişileri serbest bıraktığını anlatıyordu. Ben ve Ertuğrul ise bu gibi kişilere karşı kamuoyunda söylenen şekilde yargısız infaz yapılması gerektiği, imha edilmeleri gerektiklerini söylüyorduk. Ertuğrul bu konuşmaları olağan karşılıyordu. Ben de İzzet'in bu konuşmalarına karşı olumlu tepki geliştiriyordum. …Akşam saat 21:00 sıralarında ben, Ertuğrul, polis İzzet ve ikinci bir polis memuru olduğu halde, Mersin Halk Kent Semti'ne geldik. Eylemin burada gerçekleştirileceğini söyledi. Her birimize Astra marka 9 mm tabanca verildi. Polis İzzet bizim yakalanmamız halinde olaya adi vaka vermemizi, başkaları olaya karıştığı takdirde duruma göre hareket etmemizi, gerekirse bu kişilere de ateş edebileceğimizi, her ihtimale göre nasıl hareket etmemiz gerektiğini anlattı. … Araba içinde beklemeye başladık. Saat 22:30 civarında bir bayan ve bir erkek geçmeye başladı. Polis İzzet, eylemi bu şahıslara karşı gerçekleştireceğimizi söyledi. Aramızdaki anlaşmaya göre, Ertuğrul bayana, bense erkeğe ateş edecektim. Ertuğrul ve ben iki arkadaş gibi yürümeye başladık. Şahıslara on-onbeş metre yaklaşınca koşmaya başladık ve ateş ettik. Erkek şahıs arkasına bakmadan koştu, bende arkasından ateş ettim. Öldüklerinden emin olunca polislerin yanına gittik. Polis evine döndük. Durumu değerlendirdik. Bizden bu olayla ilgili rapor yazmamızı istediler. Beni evimin yakınında bir yerde bıraktılar.” “…1996 yılının onuncu ayında, İzzet ile polis evinde görüştük. Mustafa isimli bir şahsın PKK'lı olduğunu defalarca hakkında işlem yapıldığını, delillendirilmediğinden serbest bırakıldığını, bu gibi şahısların cezalandırılması gerektiğini söyledi. Ben, İzzet, Ertuğrul ve başka bir polis memuru olduğu halde, saat 21:30 sıralarında çıktık. Alt Kent Yeşilevler'deki birinci katta bulunan Mustafa isimli şahsın evinin oraya gittik. Burada polis İzzet bize bu evi gösterdi. Şahsın fiziki tarifini yaptı. 'Yapmanız gerekeni biliyorsunuz' dedi. Yolda Ertuğrul ile eylemi nasıl yapacağımızı konuştuk, anlaştık. …Bir süre bekledik. Şahıs geldi… Bu sırada ateş etmeye başladık. Şahsın omuz ve göğsünden yaralandığını müşahede ettim. Yeterince yara aldığını düşündükten sonra hızla olay yerinden uzaklaştık. Arkamızdan bir-iki el ateş edildiğini duyduk. Dönüp karşılık vermedik. Bizi bekleyen polis aracıyla polis evine gittik. Polis İzzetle olayı konuştuk. Daha sonra beni evime bıraktı. Daha sonra da Mustafa isimli şahsın yaralı olarak kurtulduğunu öğrendik…” “…O tarihlerde inşaat işiyle uğraşan E.K., Mardin Derik'ten olup Mersin'de matbaacılık işiyle uğraşan A.D. isimli nurcuların Med-Zehra grubundan kişilerle diyalogumu geliştirdim. İki-üç kişinin Batman'dan A.D.’nin evine geldiklerini, burada buluştuklarını öğrendim. Gelen şahıslar içinde F.K., H.Usta, M. Usta isimli Fatih kesiminden olan kimseler vardı. Bunlar E. K. tarafından buluşturuluyordu. Hizbullahi kesime yönelik işbirliği şüphesi taşıyordum. E.K’den ve A.D.'den onları sıkıştırarak, laf almaya çalıştım. Ancak birşey öğrenemedim. E.K. sık sık Şanlıurfa’ya gidiyordu. Emniyette görüştüğüm kişilere bu gelişmeleri de anlattım. Bana, 'Fatih kesimi ile diyaloga gir' dediler. Fecir ve Fatih gruplarının İlim grubuna yönelik ittifak içerisinde olmadıklarını öğrendim. E.K.'ya cemaatten kurtulmak için Mersin'e geldiğimi söyledim. Bana güvendi. Beni önemli kişilerle tanıştırdı. Onlara cemaatteki konumumla ilgili bilgiler verdim. Askeri kanatta görev yaptığımı anlattım. Sohbetlerine etkinliklerine katılıyordum. Bu faaliyetleri ile irtibat kurduğum bu kişiler hakkında bilgiler edindim. Bunları polise bildirdim.” “…1997 yılının Ocak ayında polis İzzet, Özer ve Nejdet isimli polislerle beni tanıştırdı. İzzet ayrıca bana yaptığım yardım ve eylemler nedeniyle değişik zamanlarda 45 milyon Türk lirası 35 milyon ve 10 milyon verdi. İzzet, 'bundan sonra, Özer ve Nejdet ile birlikte çalışacaksın' dedi. 1997 yılının Ocak ayından, 1998 yılının Kasım ayına kadar Özer ve Nejdet ile çalıştım. Özer daha değişik biriydi. İzzet devletin bölünmez birliğinden, devletin öneminden söz ederken, Özer ise fuhuştan, paradan ve rahat yaşamdan bahsediyordu. Özer beni Halk Kent'te Faruk isimli bir şahsın işlettiği fuhuş evine götürdü. Para vermiyordum. Bu işlerle Özer ilgileniyordu. Bir seferde bir bayana kolye vermiştim. Faruk'un oğlu H. ve eşi Ş. de fuhuş içindeydi. Bu şahıslar aynı yerde ikamet etmektedirler. Mersin Flamingo yolundaki iki bara Özer ile birlikte içki içmeye gitmiştik. Özer'in bol para harcadığı hayatına kendimi kaptırmıştım. "...Polis memuru Özer de, 'onunla önce konuşacağız, olmazsa cezalandıracağız' dedi. Özer bize, "Siz arabadan çıkacaksınız, arabaya gelmenizi söylersem, birşey yapmayacaksınız. Bu şahısla birlikte arabadan çıkarsak, bu şahsı öldüreceksiniz" dedi. Polis evinden ben, Ertuğrul, Özer ve ikinci bir polis memuru daha birlikte çıktık. Burada 1.75 boylarında, esmer, hafif bıyıklı, 28–30 yaşlarında Fahrettin Kaya isimli bir şahıs bekliyordu. Bu şahsı arabaya aldık. Yeni çevre yoluna doğru hareket ettik. Bir yere geldiğimizde Özer, ben ve Ertuğrul'un arabadan çıkmamızı söyledi. 25–30 metre kadar ileride bekledik. 15–20 dakika kadar Özer bu şahısla konuştu. Daha sonra bizi çağırdı. Gözlü yoluna gittik. Orman İşletmesine ait dinlenme tesisi gibi bir yerden yukarıya çıktık. Issız bir yere geldik, burada ben ve Ertuğrul, arabanın 15–20 metre uzağında beklemeye başladık. Özer Fahrettin ile yeniden konuşmaya başladı. Daha sonra Özer Fahrettin ile birlikte araçtan çıktı. Bize doğru gelmeye başladılar. Fahrettin çok korkmuştu. 'Abi' ile görüşüp kendisini affettireceğini söylüyordu. Özer, Ertuğrul'a dönerek bagajdan ip ve göz bağı getirmesini istedi. Ertuğrul bunları getirdi. Fahrettin, 'ellerimi niye bağlıyorsunuz' diye itiraz etti. Gözleri bağlıyken Özer bize ellerini boğazına götürerek, şahsı öldürmemiz anlamında işaret verdi. Şahsı arabanın ters istikametine yirmi-yirmibeş metre kadar götürdük. Ertuğrul eliyle omzuma dokunarak beni uzaklaştırdı ve daha sonra şahsın başına iki kez ateş etti. Şahıs daha ölmeden üzerini aradık. Üzerinden cüzdan ve anahtarlık çıktı. Polis evine döndük. Cüzdandan çıkan dövizleri Özer bize paylaştırdı. Bu paranın da günün karı olduğu şeklinde espri yaptı. Ben ve Ertuğrul'a cüzdandan çıkan yüzer markı verdi. Özer daha sonra beni evimin yakınındaki bir yere bıraktı.” “…Tahminen 1997 yılının 7. ayında Mersin Devlet Hastanesi karşısında benzin istasyonu işleten A. Ş. isimli şahsın kaçırılması olayında da bulundum. Polis Özer ile birlikte 'Gözle' denilen yere gittik. Burada A.Ş. isimli şahısın tutuklu gibi tutulduğunu gördüm. Özer'in konuşmalarından bu şahsın maddi menfaat karşılığında kaçırıldığını öğrendim. Mobil ve Polu isimli barlarda Özer ile sohbet ederken, bu şahsın 45-50 milyarlık Aynı Nettun Sitesi'ndeki bir daireyi Emniyet Müdürlüğü'ne verdiğini, başka menfaatler de sağladığını, büyükbaşların işin kaymağını yediklerini, kendileri gibi olanların ise parmaklarını yaladıklarını bana anlattı. …Daha sonra A.Ş. isimli bu şahsın menfaat temin edildikten sonra Özer ve ekibi tarafından serbest bırakıldığını anladım. Bu şahıs Özer ve ekibi tarafından 10 gün kadar tutulmuştu. ” “Mersin'de İ.Ö.'nün oğlu Ş.Ö.'nün kaçırılması olayında da bulundum. Mersin'de S. Z. isimli bir şahısla polis memuru marifetiyle tanıştırıldım. S.Z isimli şahıs, faiz, uyuşturucu işiyle uğraşıyordu. Özer bana bu ekiple iyi geçinmemi söyledi. Sami isimli şahsın yanına Necip, ismini bilmediğim genç biri, Ertuğrul ve Şehmus ile birlikte Mezitli'deki inşaata gittik. Burada Ş.Ö., 56 dairelik 2 blok halindeki inşaatın satış işlerini yürütüyordu. Ş.Ö. ile Necip Muhatap oldu, daire satın almak istediğini söyledi. Araca bindik, yolda yanındaki arkadaş Ş.Ö.'ye silah dayadı. Korkmamasını söyledi. Ş.Ö’ye önce itiraz etmiş gibi oldu, sonra sustu. Gözde'deki eve bu şahsı götürdük. Polis Özer'e gerekli bilgileri verdik. Ondan öğrendiğime göre bu şahsın kaçırılması karşılığında babasından iki daire alınmış. 4.5 milyar lira paradan da bahsediliyordu. Başka menfaat sağlandı mı bilmiyorum.” “…1997 yılının Ocak ayında bit pazarında ikinci el eşya işiyle uğraşan Uprak ailesiyle tanıştım. Bu aileden Mehmet, Bayram, şerif ve Sinan Uprak ile tanışıp, en çok Sinan ile samimi oldum. Sinan bana, 'dükkanda kal, ihtiyaçların da karşılanır' dedi. Bunlardan Şerif Uprak, çek-senet-faiz-tefecilik-hırsızlık malı satın alma işiyle uğraşıyordu. Bu işe Bayram Uprak da dahildi. Ayrıca bu şahısların porno kaset piyasasını da ellerinde tuttuklarını öğrendim. Adana İncirlik'ten temin ettikleri kasetleri çoğaltıp satıyorlardı. 1997 yılında Sinan'ın üniversiteyi kazanıp okula gitmesi sonrasında porno izleme alışkanlığımı gideremedim. 5–6 kez porno film gösteren sinemalara gittim. Burada bir şahısla tanıştım. Bu şahıs vasıtasıyla Z. isimli, Mersin Devlet Hastanesi'nde Hemodializ bölümünde memur olan bir bayanla tanıştım. Bu bayan da, S. isimli bir bayanla tanıştırdı beni.” “…1997 yılının 12. aylarında eşimin kardeşinin düğünü olduğu sırada ben, Necip, Ertuğrul, ismini R.Ö. olduğunu öğrendiğim şahıs ve bir başka şahıs olduğu halde, S.Z.'ye ait, üstü açılan mavi renkli bir mercedesle Mersin'den Diyarbakır'a gittik. Diyarbakır Bağlar Fatih Mahallesi, Fatih Camii yukarısı bir yerde birahane işleten M.K. adlı şahsın işyerine uğradık. Burada Necip, M.K. ve bir başka şahıs oturup konuştular. Biz uzakta durduk. Ne konuştuklarını duymadık. Necip, M.K.'ya mercedesin anahtarlarını verdi. M.K. da Renault marka bir aracın anahtarlarını verdi. Akşam Akgül otele yerleştik. Ertesi günün akşamı M.K. Mercedes'in anahtarını teslim etti. Necip de Renault'un anahtarını verdi. Mersin'e döndük. S.Z. bize, 'artık sizinle işimiz kalmadı, teşekkür ederiz' dedi. Ben de gelişmeleri Özer'e rapor ettim.” “… Aynı şekilde iki kez daha Diyarbakır'a gidildi.”Otomobillerin anahtarları yine değiştirildi. Tekrar geri alındı. S.Z. ekibi bu şekilde mercedes aracılığıyla uyuşturucu işi yapıyordu. Bu şahıslarla, tutuklandığım-burada kastedilen Hizbullah’a tutuklanmasıdır- tarihe kadar bir ilişkim olmadı. “…C.Z., Tömük Belediye Başkanı'ndan çek-tahsil işine girdi. Yanında Necip, Çukurova Kartonpiyer'in sahibi olan şahıs ve birkaç kişi olduğu halde, bu belediye başkanının yanına çek tahsili için gitmişler. Ancak belediye başkanı konuşmaları tele-sekretere kaydetmiş. Bunun üzerine şahıslar tutuklandılar. Fakat şahıslar bir süre sonra bırakıldılar. Bunun arkasında emniyet güçleri olduğunu tahmin ediyorum. Tömük Belediye Başkanı'nı öldürerek, ya da ağır şekilde yaralayarak cezalandırmayı düşündüler. Bunu aralarında çok konuştular, Ancak böyle bir eylemin gerçekleştiğini duymadım.” Burada Murat Kurtboğan’ın beyanlarına son veriyoruz. Ancak Murat Kurtboğan’ın faaliyetleri ve ifadeleri yukarıda anlatılanlar ile sınırlı olmadığı gibi Murat Kurtboğan ve çetesinin de bu tür faaliyet yürüten tek çete olmadığı da bilinmelidir. Buraya kadar anlatılanlara bakıldığında Murat Kurtboğan’ın içinde bulunduğu Ergenekon tipti çetenin ifsada çalıştığı tek yapının Hizbullah olmadığı, Hizbullah ile beraber diğer İslami cemaatler ve genel olarak Müslüman topluma yönelik ifsat hareketlerinde bulundukları görülmektedir. Hizbullah cemaati, Murat Kurtboğan’ı deşifre edip bertaraf etmekle sadece kendisine yönelik bir tehdidi izale etmekle kalmamış, tüm Müslüman halka yönelmiş bir tehlikeyi de etkisiz hale getirmiştir. |