Adı
Soyadı: Salim Fidancı
Doğum yeri ve tarihi: Silvan–Susa Köyü / 1966
Şahadet yeri ve tarihi: 03 Nisan 1992
Şahadet Şekli: PKK’lılar tarafından…
Salim
1966 yılında Silvan (Farqin)’ın Yolaç (Susa) Köyü’nde dünyaya geldi.
Babası, tütün ticareti yaptığından, büyük abisi de okul okuduğundan dolayı evin
tüm işleri Salim ve diğer abisinin omuzuna yüklenmişti.
Okumaya çok meraklı olmasına rağmen ev işlerinden dolayı okul okuyamamıştı.
Salim, okuma ve araştırma aşk ve azmi içerisindeyken, bazı Hizbullahi gençlerle
tanışır. Bu gençlerin kendisine getirmiş oldukları kitapları çantasından eksik
etmez, hayvanlarını otlattığı saatlerde bile bunları okurdu.
Okuduğu İslami kitaplar sayesinde İslami bir birikime kavuşan Salim, köy
gençleriyle ilgilenmeye ve onlara sohbetler yanında siyer kitabından ders
yapmaya başlamıştı. Okuduklarını hayatında yaşamaya çalışan abid bir insandı.
Gece namazlarına kalkıyor ve mümkün mertebe namazlarını camide cemaatle kılmaya
gayret ediyordu.
Dünya kamuoyunu da takip ediyordu. Zaman zaman İran İslam İnkılabı Radyosuna
makale türünden yazılar gönderiyor ve bunların bir kısmı radyoda okunuyordu. Bu
radyo ile birlikte Kahire ve Şam Radyolarının Türkçe bölümlerini kaçırmazdı.
Köydeki çalışmalarına gün be gün daha bilinçli bir şekilde devam ediyordu. Bu
çalışmalar neticesinde köyün birçok genci Salim’in çalışmalarına katılıp davayı
tanıma şerefine nail oldular.
Salim 1986 yılında askerliğini yapmak için Ankara’ya gitti. Isparta’da askerlik
görevini tamamlayarak köyüne döndü. Silvan’da başka bir Müslümanla ortaklaşa bir
bakkal dükkânı açtı. Artık günlük olarak köyden Silvan’a gidip geliyordu.
Zamanla şehirde tanıştığı bazı Müslümanları köye misafir olarak götürüp hem
köydeki arkadaşlarıyla tanıştırıyor hem de onlara sohbet etme imkânını
oluşturuyordu. Bakkaliye işi randıman vermeyince dükkânı kapatıp İstanbul’a
çalışmaya gitti. İstanbul’da farklı işlerde çalıştı. Çalıştığı şirketin Urfa’da
iş alması üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Urfa’ya gitti. Burada da Salim
dava hizmetine devam etti. Burada yaşadığı bazı problemlerden dolayı tekrar
İstanbul’a gitti ve farklı işlerde çalışmaya devam etti. Bir ara memleketi
Silvan’a dönüp seyyar bir büfede ekmek arası dürüm işi yaptı.
Bu arada bölgede devlet ile PKK arasında olaylar gittikçe hız kazandı. Bölge
ateş topu haline gelmişti adeta. Boykotlar, kepenk indirmeler sık sık yaşanmaya
başlanmıştı. Cemaat, devlet aleyhine yapılan eylemleri kırmak istememiş, ilk
dönemlerde PKK’nin boykot ve kepenk indirme eylemlerinde kendisi de işyerlerinin
kepenklerini indirtmiştir. Oysa mülhid örgüt, Cemaatin tüm bu iyi niyetli
çabalarını istismar edip baskı uygulamaya, Cemaati sindirmek için silahlı
eylemler yapmaya başladı. Cemaat de karşı duruş sergileyip nefsi müdafaaya
girişti. Bu olaylarda Salim de izzetli bir duruş sergilemiş ve üzerine düşen
fedakârlıktan kaçınmamıştır.
Bir süre sonra Silvan’da en sevdiği arkadaşlarından biri olan Hacı Biçer şehid
edilmişti. Böyle değerli bir arkadaşının şehid edilmesi Salim’i derinden üzmüş,
mücadele azmini daha da arttırmıştı.
Salim, Ramazan Ay’ı boyunca müdavimi olduğu Selahaddin–i Eyyubi Camisi’ne bayram
arefesinde de gider. İkindi namazını müteakiben camide Kur’an mukabelesine
katılıp hatmini teslim ettikten sonra eve doğru yola çıkar. O esnada silah
sesleri gelmeye başlar. O gün Silvan çok karışmıştı. Salim, evlerinin civarında
bazı olaylar olduğunu anlar. Eve gittikten bir süre sonra cemaatsel bir görev
için başka bir yere uğraması gerekiyordu. O esnada dışarıya çıkmanın çok
tehlikeli olduğunu bildiği halde cemaatsel görevini ihmal etmemek adına evden
ayrılır. Evinden fazla uzaklaşmamıştı ki, kalabalık bir PKK grubunun saldırısına
uğrar. Salim boylu poslu birisiydi. Onlara bir süre mukavemet ettikten sonra
aldığı birçok bıçak, sopa ve mermi yaralarıyla yere yığılır. Çevredeki esnaflar
yaralı olan Salim’i hastaneye kaldırırlar. Hastanede nöbetçi olan PKK’li doktor
gerekli müdahaleyi yapmayıp onu Diyarbakır’a havale eder. Salim, Diyarbakır’a
varmadan ruhunu Rabbine teslim eder ve şehidler kervanına katılır.
Şehid olacağı günün sabahı uykudan uyanırken, gördüğü rüyayı hanımına şöyle
anlatır: “Bu gece rüyamda bir havuzun başında Muhammed Ata ve Hacı Biçer’le
oturuyorduk. Ben ikisinin arasındaydım. İkisi avuçları ile o havuzdan bana su
içiriyorlardı…”
Salim 3 Nisan 1992’de 26 yaşında Ramazan Bayramının arefesinde oruçlu bir halde
şehid olup Rabbine kavuştu. Şehid Salim’in yürek yakan şehadeti tüm dava
arkadaşlarını yasa boğmuş, taziyesine yerli–yabancı binlerce dava arkadaşı akın
etmişti.
Salim, çok güzel bir ahlaka sahipti. Onu gören herkes kendisine hayran kalırdı.
Çok mütevazı idi, tevazuu her hareketine yansımıştı. İhlâsta ve takvada bir
örnekti. Çok fedakâr ve çok cömertti. Bütün malını dava yolunda harcasaydı
gözüne gelmezdi. Yaptığı her işi ihlasla yapardı. Mütevazi olmasına rağmen çok
heybetli bir yürüyüşü vardı. Heybetiyle İslam düşmanlarının kalplerine korku
salardı. Yüzünden tebessüm eksilmezdi.
Onun en belirgin özelliği ihlası ve sadakatiydi. Kendisi davayı çok iyi
özümsemiş biriydi. Bir çocuk dahi ona sorumlu olsaydı, büyük bir insana yaptığı
itaati, ona da aynen yapardı. Bütün arkadaşları gibi hep şehadetten bahseder ve
şehadeti arzulardı. Susa Şehidliğinin ilk üyesidir Salim.
Yarabbi! Susa gülistanında huzurla yatan şehidlerimizin şehadetlerini kabul et,
kabirlerini nurlandırarak cennet bahçelerine tebdil et. Onların akan kanlarını,
yolumuzda nur ve bereket kaynağı kıl, bizleri şefaatlerinden mahrum etme…
|