Adı
Soyadı: İbrahim KIZMAZ
Doğum yeri ve tarihi: Batman / Gercüş –Kelehê (Akburç) Köyü, 01.01.1956
Şehadet yeri ve tarihi: Nusaybin, 06 Ocak 1992
Şehadet şekli: Okul çıkışında PKK’lıların saldırısı sonucu
Hayatı ve şahsi özellikleri:
“İbrahim Hoca” namıyla tanınan İbrahim Kızmaz, 1956 yılında o zaman Mardin iline
bağlı Gercüş İlçesi’nin Kelehê (Akburç) Köyü’nde doğdu. Köyde ilkokulu
bitirdikten sonra, katıldığı sınavlarda Ergani Öğretmen Lisesi’ni kazanarak
öğrenimine burada devam etti. Ergani Öğretmen Lisesini bitirdikten sonra
Ankara İktisadi Ticari İlimler Fakültesi’ni kazandı ama okumak istemedi.
İbrahim Hoca, sağ–sol fikir tartışmalarının hatta fiili kavgaların hakim olduğu
bir dönemde öğretmen okulunda, bölgenin değişik yerlerinden gelen mustazaf
öğrencileri kendi etrafında toplayarak ilgilenir, İslam’dan uzaklaşmalarının
önünü almaya çalışır. Yine burada kendine samimi arkadaşlarla beraber etkin bir
çevre edinir.
Hoca, köyde iken yakın bir arkadaşıyla köydeki tepelere, taşlara; “Yaşasın
Şeriat, Ne Mutlu Müslüman’ım diyene” gibi, o dönem Müslümanlarının meşhur
sloganlarını birkaç kilometre uzaktan okunacak şekilde büyük harflerle yazardı.
Tabii ki, rejimin güçleri o yazıları sildirirdi.
Ergani Öğretmen Lisesi’nden 1974 yılında mezun olan İbrahim hoca, Muş
Malazgirt’te iki sene öğretmenlik yaptıktan sonra Nusaybin’e bağlı Tılmınar (Tepeüstü)
köyüne tayinini ister. Yedi yıl boyunca bu köyde öğretmenlik yaptı. Burada hem
öğretmenlik yapar hem de kendine daha fazla zaman harcayarak İslami ilimleri
öğrenmek için yoğun bir çaba içine girer. Bunlarla beraber köy imamından da
Arapça dersleri alarak sıra kitaplarını ileri düzeylere kadar okur.
Hoca’nın İslami faaliyetleri 70’li yıllara rastlar. Hoca ve arkadaşları
“Şeriatçı” olarak tanınırlardı. O dönemlerde PKK örgütü henüz piyasada yoktu.
Kawa, KDP, Alarızgari gibi sol örgütler revaçtaydı. Söz konusu komünist
akımlara karşı çıkacak bir güç de yoktu. Bu sol örgüt mensupları, silahlarını
gizleme ihtiyacı duymaksızın açıktan açığa milletten haraç alıyorlar ve
kendilerine karşı çıkanları da öldürüyorlardı. İşte öyle bir dönemde
mücadeleci Müslümanların sayıları parmakla sayılabilecek kadar az olmasına
rağmen Hoca, bu örgütlerin hiç birisine boyun eğmiyor, halkı bilinçlendirme ve
örgütleme faaliyetlerinden geri kalmıyordu.
Gerek köyde gerekse köy dışında İbrahim Hoca ve dava arkadaşlarına karşı
komünistler tarafından ağır ambargolar uygulandı. O dönemde bulunduğu köyde ve
çevre köydeki öğretmenlerin geneli de sol görüşlü idiler. Haliyle Hoca ile
hararetli tartışma ve mücadele içine girmişler, halkı Hocaya ve arkadaşlarına
karşı örgütlemeye çalışıyorlardı. Hoca ve arkadaşları, köyden Nusaybin’e gitmek
istediklerinde binecek araba dahi bulamıyorlardı. Tarlalarını eken Müslümanların
suyunu keserek ürünlerinin kurumasına sebebiyet veriyorlardı. Yine bu bilinçli
Müslümanlar tarlalarını sürmek için traktör bulamıyorlardı. Müslümanlara selamı
kesmiş yine onların selamını da almıyorlardı. Hocayı ve arkadaşlarını toplumdan
tecrit etmek için her türlü iğrenç yola başvuruyorlardı.
Hoca, sahip olduğu İslami ahlak sayesinde, düşmanı da olsa yanından geçtiği
şahsa selam verir, hal hatırını sorardı. Arkadaşı bu davranışından dolayı Hocaya
kızıyor ve “Nedir bunlara selam veriyorsun, onlar bizi öldürmeye çalışıyor,
sen gidip selam veriyorsun” diyordu. O da arkadaşına “Kardeşim! Bizim
davamız bunu istiyor, selam vermemiz, ihtiyaçlarını karşılamamız gerekiyor,
belki kalpleri ısınır” şeklinde cevap veriyordu.
Bir gün mürtedlerden biri, Hoca’dan haraç istiyor. Hoca ise, “Ben size para
vereyim, siz de gidip o parayla kurşun alıp, mazlum halka sıkın, öyle mi?!
Size verecek param yok!” diyerek onları tersliyor. O mülhid de, “Ya 24
saat içerisinde parayı getirirsin ya da kefenini hazırlarsın!” diyerek
Hocayı tehdit eder. Hoca da, “Eğer beni öldürmezsen senden şerefsiz yine
sensin!” diyerek sert bir karşılık verir. Bunun üzerine Hoca, bir silah
satın alarak kendisini korumaya başlar. Ancak kimse Hoca’ya bulaşmaya cesaret
edemez.
12 Eylül döneminden önce kendisi Nusaybin’de birkaç arkadaşı ile birlikte;
halkın sorun ve meseleleriyle ilgilenmek ve onları örgütlemek için “Nusaybin
Düşünce ve Kültür Derneği” adında bir dernek kurar.
Hoca, köyde öğretmenlik yapmaya devam etmektedir. Bu dönemde Hizbullah Cemaati
ile tanışır. Bundan sonra İslami faaliyetlerini daha düzenli, daha örgütlü ve
kapsamlı bir şekilde yürütür. Hoca, sürekli çevre köylerin imamlarını ziyaret
eder, onlara davayı götürürdü. Kendisiyle beraber olan bir arkadaşı bu durumu
şöyle açıklamaktadır: “Hoca ile beraber tebliğe çıkardık. Bazen bu
ziyaretler kışın ortası, yağmurlu ve karanlık gecelerde dağ köylerine olurdu.
Çoğu zaman karanlıktan dolayı yolumuzu şaşırırdık…”
İbrahim Hoca çevresinde dürüstlüğü ve fakirlere yardımseverliği ile tanınırdı.
Çok yönlü özellikleriyle bilinen hoca, öğretmenlik yaptığı köyde hem öğrencilere
ders veriyor, hem köylülerin sorunlarıyla ilgileniyor, hem de camide imam açığı
olduğunda, camide imamlık görevini de üstlenerek halka İslam’ı anlatıyordu.
1984 yılında İbrahim Hoca’nın tayini Nusaybin’e çıkar. 1992 yılından şehid
edilinceye kadar burada öğretmenliğine devam eder. Hoca Nusaybin’e yerleştikten
sonra mesaisinin çoğunu İslami çalışmalara verir. Bir ara Düşünce Kitap
Kırtasiye isimli bir kitabevi açar. Hem öğretmenlik yapar hem de kitabevi ile
uğraşırdı. Aldığı maaşını da kitaplara veriyor, bu kitapları da gençlere vererek
sol örgütlerin, dinsizlerin kucağına düşmemesi için gayret sarf ediyordu.
“Öğretmenlik mesleğimden atılmam pahasına da olsa öğrencilerime İslam’ı
anlatmaktan geri durmayacağım. Atılacağımı bilsem dahi İslam’a hizmetten taviz
vermeyeceğim” der ve kararlığından asla vazgeçmezdi. Evi Müslümanların uğrak
yeri olmuş, şehir dışından gelen misafirler de genellikle Hocada kalırlardı.
Hoca boş vakitlerini kitap evinde değerlendirerek gençlerle ilgilenir, maddi ve
manevi olarak onlara yardımcı olurdu. Güzel ahlakıyla kendini herkese
sevdirmişti.
90’lı yılların başlarında PKK örgütü bölgede etkinliğini arttırmış, kendisine
muhalif sol örgütleri bir anlamda devre dışı bırakmıştı. Bununla birlikte
kendisine engel gördüğü tüm yapıları da ortadan kaldırma cüretine girmişti. Bu
yapılardan en önemlisi de Hizbullah Cemaati idi. Hizbullah’ın boyun eğmediğini
gören mülhit örgüt çeşitli iğrenç yöntemlerle Cemaati halk nazarında devre dışı
bırakma faaliyetlerine girişti. Yalan iftira ve şantajların fayda etmediğini
gören mürted örgüt, Cemaat mensuplarına yönelik şiddet kullanmaya ve bazılarını
şehid etmeye başlamıştır. Hizbullah Cemaati bir müddet şiddete şiddetle cevap
vermemiş, kanın akmaması için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerden
biri de mülhid örgüt yetkililerine mesaj göndermek olmuştur. Ancak zafer
sarhoşluğuyla kendinden geçen örgüt Cemaatin nasihat ve önerilerini hiçe sayar
ve Müslüman kanını akıtmaya devam eder. Bunun üzerine iki taraf arasında amansız
bir silahlı mücadele başlar.
PKK’nın Hizbullah Cemaati’nin faaliyetlerine engel olma girişimleri ve cemaatin
kendilerine gönderilen mesajlara aldırış etmemeleri üzerine Hizbullah Cemaati,
mürtet örgüte karşı izleyeceği stratejiyi belirlemek için fertlerinin görüş ve
önerilerine başvurur. Görüşlerine başvurulanlardan biri de İbrahim Hoca’dır.
Hocaya konu ile ilgili girişim ve gelişmeler anlatılınca, özellikle PKK’ya mesaj
götüren elçilere yapılan kötü muameleyi duyan hoca, kahramanca bir tavır
sergileyerek şu sözleri sarf eder: “Bu hovlar mesajdan, iyi niyetten
anlamazlar. Tek çare onlarla savaşmaktır. Onların balon gibi şişik hallerine ve
kabadayılıklarına bakmayın. Allah’ın (cc) izni ile onların bu havasını
indiririz. Onlara boyun eğmeyeceğiz.”
Hocanın bu İslami çalışmalarından rahatsız olan mürtet örgüt elemanları
kendisini tehdit ederler. Hoca, evinde otururken eve roket atarlar, roket çatıyı
deler ama patlamaz. Yine başka bir gün arkadaşının dükkânındayken içeriye bomba
atarlar ancak bomba infilak etmez. Tüm bu tehdit, saldırı ve engellemelere karşı
Hoca, İslami faaliyetlerine devam eder.
İbrahim Hoca; cesaret ve fedakârlık gibi meziyetlerinin yanında, okul
yıllarından itibaren İslami araştırmalar yaparak büyük bir kültürel birikime
sahip olmuştu. Muhatabını ikna edici bir yapıya sahipti.
Hocanın, gece namazlarına kalkarak hüngür hüngür ağladığına babası şahid
olmuştur. Şehadet aşığı olup, secdede ağlayarak Allah’tan şehadeti dilediği
görülmüştür. Allah’a çokça tevekkül ederdi. Mazlumlara çok düşkün biriydi.
Güney Kürdistan’dan gelen göçmenlere kendi parasıyla bir kamyon battaniye
alarak, onlara dağıtmış. Ayrıca Kızıltepe’deki Peşmerge kampına ulaştırılmak
üzere yardımlar toplamış ve onlara ulaştırmıştır. Bu vesile ile Güney
Kürdistan’daki İslami Hareketlere mensup Peşmergelerle güzel irtibatlar
geliştirmiştir.
Kendisinin şairliği de vardı ve çok güzel şiirler yazardı. Bu şiirlerini de
seslendirmiştir. Genelde İslamiyet ve mazlumlar üzerine yazıyordu. Türkçe
yayınlanan Hicret Bant Tiyatrosu’nu Kürdçe’ye çevirdi ve yönetmenliğini yaptı.
Yazmış olduğu birçok şiir bestelenerek davanın istifadesine sunulmuştur. Sahip
olduğu bütün meziyetleri ile yılmadan, usanmadan, tehdit ve baskılara aldırmadan
Hizbullahi davaya hizmet etti.
Çocukları çok severdi. Onlara çeşitli hediyeler alırdı. Sürekli cebinde çocuklar
için bir şeyler taşırdı. Mahallenin çocuklarını sevindirir, mağdur
öğrencilerinin ihtiyaçlarını karşılardı. Bulunduğu ortamda çocuklar varsa
mutlaka onlarla ilgilenir ve sevgisini gösterirdi. Gittiği hemen her evin
çocukları ile hatıralarda kalan bir anısı olmuştur. Bu kadar çocukları seven
hocanın on beş –on altı senelik evliliği boyunca çocukları olmadı. Birinci
eşinin isteği ve ısrarı üzerine Hoca ikinci evliliğini gerçekleştirir. Eşleri
arasında adaletli olmakla birlikte, iyi geçinmeleri ve ibadetlerine dikkat
etmeleri hususunda sürekli olarak kendilerine nasihatte bulunurdu. Bu ikinci
evliliğinden bir kız çocuğu dünyaya gelir.
PKK, Hizbullahi Müslümanlara istemedikleri halde bir savaşı dayatmakla tüm
Hizbullahi Müslümanları saldırılarının hedefi haline getirmişti. Dolayısıyla
İslami faaliyetleriyle göze batan İbrahim Hoca da bunlardan biriydi. İbrahim
Hoca Nusaybin’de görev yaptığı okuldan çıktığı esnada, katiller otomatik
silahlar ile kendisine saldırırlar. Hoca, tek kişi olmasına rağmen belindeki
tabancayı çıkarıp onlara karşılık verir. Saldırganlardan bir tanesini yaralayıp
kendisi de orada şehid düşer. Vücudundan 18 tane kurşun çıkarılmıştır. Bir
öğrencisi de kendisiyle birlikte şehid olur.
Allah ruhunu şad, mekânını cennet eylesin.
|