Hüseyni Sevda sitesi olarak gündemdeki son gelişmelerle ilgili Hizbullah Cemaati Lideri Muhterem Edip Gümüş ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.
Öncelikle yoğun programınıza rağmen bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz, Allah (cc) razı olsun.
Ben de sizlere teşekkür ederim, Allah (cc) razı olsun.
İşgalci Siyonist rejimin Mavi Marmara katliamıyla ilgili Türkiye’den özür dilemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bismillahirrahmanirrahim
Siyonist terör rejiminin, ardında başka hesaplar bulunsa bile, üç yıl direttikten sonra geri adım atarak özür dilemesini, içine düşmüş olduğu zillet açısından önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Siyonist rejim İsrail’in bu özrünün ardında başka hesapların olduğundan bahsettiniz. Sizce İsrail’in bu özrü arkasında ne tür hesaplar olabilir?
Ortadoğu’daki İslami uyanış, ABD ve Siyonist rejimi büyük ölçüde kaygılandırmaktadır. Dostlarını kaybetmekte olan Siyonist rejimin buna paralel olarak güvenliği de tehlikeye düşmektedir. Bölgedeki İslami uyanış aynı zamanda ABD ve diğer batılı güçlerin çıkarları açısından da büyük tehlikenin habercisidir. Siyonist rejimin güvenliği, ABD ve diğer Batılı ülkelerin menfaatleri bu rejimin Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmasını gerektiriyor. Büyük şeytan ABD’nin başkanı Obama’nın işgal edilmiş Filistin’i ziyaretinin ana gündemini Siyonist rejimin güvenliği oluşturuyordu.
Bu özrün arkasında başka hesapların olduğunu kendileri de belirtmektedir. ABD ve İsrail’in İslam ülkeleri üzerindeki hesapları Müslümanların da gözlerinden kaçmamalıdır. Zira Mısır’da İhvan’ın iktidara gelişi, Gazze ve Lübnan’da Müslümanların direnişi Siyonist ve emperyalist güçleri büyük bir çıkmaza sürüklemişti. Türkiye ile Siyonist rejim arasında gözüken gerginliği giderip Türkiye vasıtasıyla Mısır ve HAMAS’ı bir dönüşüme tabi tutmayı amaçlıyorlar. Kimliğini bulma aşamasındaki Mısır’ı İslami çizgiden uzaklaştırma ve kendilerinin istediği noktaya getirme, HAMAS’ı ise direnişten koparıp FKÖ gibi teslimiyet çizgisine çekmeyi tasarlıyorlar. Doğrudan bunu yapma imkânları olmadığından Türkiye’den istifade ederek hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Ayrıca ABD’nin öncülüğünü yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi ve Siyonist rejimin NATO’ya alınmasıyla ilgili hedefler Siyonist rejimin Türkiye’den özür dilemesinin diğer sebepleri içinde sayılabilir. Siyonist rejimin Türkiye ile gergin gözüken ilişkileri bu hedeflerin gerçekleşmesinin önündeki engellerdendi. Bazılarının söylediği gibi Siyonist rejimin özrü, Türkiye’nin dış politika başarısından kaynaklanmamaktadır. Siyonist rejimin menfaatleri bunu gerektirdiği için özür dilediler.
ABD’nin ve diğer emperyalist güçlerin Mısır ve HAMAS’ı bir dönüşüme tabi tutmayı tasarladıklarını belirttiniz. Bunu yapabilirler mi?
Bu, Siyonist ve emperyalist güçlerin hedefidir. Ancak geçmişleri, İslami birikimleri ve mücadelelerinin temelini oluşturan İslami hassasiyete binaen, Mursi ve HAMAS yetkilileri, Müslüman olarak bilinen bazı şahsiyetlere ve idarecilere kanarak böylesi bir yanlışa düşmeyeceklerine inanıyoruz. Hem Mısır’daki hem de Filistin’deki Müslümanlar büyük bedeller ödediler. Uzun yıllara dayanan İslami mücadele geleneğinden gelen Mursi’nin bütün bunları gördüğüne inanıyoruz. Yine inanıyoruz ki bütün bu tehlikelerin farkında olan HAMAS’ın başındaki kardeşler İslami direniş hareketinin FKÖ’leşmesine izin vermeyeceklerdir. HAMAS’lı kardeşlerimizin bu hassas noktaya dikkat ederek, söz konusu tehlikeli duruma karşı sürekli uyanık davranacaklarına inancımız tamdır.
Özürden sonra Türkiye ile Siyonist rejim arasındaki ilişkilerin gelişmesinden ve iki ülke arasında yeni anlaşmaların yapılmasından bahsedilmektedir. Sizce bütün bunların Türkiye’ye bir faydası var mıdır?
Takip edebildiğimiz kadarıyla ve tarafların beyanatlarına göre şu ana kadar başta askeri anlaşmalar olmak üzere iktisadi ve ticari ilişkileri kesintisiz devam etmiştir.
Müslümanlar şu noktayı hiç unutmamalıdırlar: Öncelikle Siyonistleri Allah–u Teala’nın Kur’an–ı Kerim’de tanımladığı gibi tanımak zorundadırlar. Siyonistlerin karakterlerini bütün incelikleriyle bilmeli, onlarla ilişkilerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini iyi kavramalıdırlar. Bunları gözetmeden onlarla yapılacak her türlü ilişki ve anlaşmanın zarardan başka bir neticesi olmayacaktır.
21 Martta yapılan Newroz etkinliğinde Abdullah Öcalan’ın devletle silahlı mücadelenin sona erdirildiğini içeren mesajı okundu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başta şunu belirtelim ki PKK; yaklaşık olarak bir asırdır devam eden Kemalist ve ırkçı rejimin faşist baskılarının neticesidir. Öcalan’ın mesajına gelince, içerik olarak büyük ölçüde Erdoğan’ın danışmanlarının hazırladığı ulusa sesleniş konuşmalarıyla benzerlik arz etmekle beraber söylenenler, yazılanlar ve yapılanlar İslam’ın ve Müslüman Kürt halkının menfaatleriyle çelişmedikçe bizim için sorun teşkil etmez.
Çatışmalara son veren PKK’nin ve hükümetin bundan böyle Müslüman halkımıza yönelik ne tür bir tavır içinde olmalarını bekliyorsunuz?
Öncelikle Öcalan ve PKK, Kürdlerin menfaatleri için hizmet etmek istiyorlarsa, İslam’a yönelmeleri, İslam’la ilgili araştırmalar yapıp anlamaya çalışmaları ve hatta İslam’ı bir yaşam biçimi olarak algılamaları en tabii ve gerçekçi yoldur. En azından bugüne kadar İslam’a ve Müslümanlara yaptıkları düşmanlıktan vazgeçmelerini ve bunu pratikte göstermelerini temenni ediyoruz.
Diğer taraftan hükümetin İslami yaşamın önündeki engelleri kaldırması ve bundan sonra atacağı adımlarda İslam’a muhalif olan uygulamalardan kaçınması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir kayıt ve şarta bağlı kalmadan Kürtlerin İslami ve insani haklarını iade etmek için gerekli gayreti göstermesi gerekir.
Devlet; bir asra yakındır Kürtler başta olmak üzere genel olarak Müslümanlara karşı sürdürdüğü baskı ve düşmanlık politikasından vazgeçmelidir. Bunun yolu ise; İslam’ı üst kimlik olarak kabul etmekten geçer. Bu doğrultuda atılacak her adımı destekleyeceğimizi de belirtmek istiyoruz.
Suriye’deki savaş iki yıldan fazladır devam ediyor. Her gün çok sayıda insanın kanı akıtılıyor. Ülke harabeye döndü. Suriye’de devam eden iç savaş hakkında neler söyleyeceksiniz?
Suriye’deki fitne her geçen gün büyüyor. Zülüm ve sıkıntılar katlanarak devam ediyor. İki taraf değil, birden fazla taraf oluşmuş durumda. Bir şekilde birbirleri ile çatışma ve mücadele halindedirler. Müslüman olmayan kesimlere diyecek bir şeyimiz yoktur. Onlar şeytanlıklarını yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler. Bizim çağrımız ve tavsiyelerimiz sadece Allah (cc)’ın rızasını gözeten muhaliflere, sessiz kalanlara ve hatta rejimin yanında herhangi bir gerekçeyle yer alan Müslümanlaradır. Bütün Müslümanların bir çatı altında toplanmasını istiyoruz. Bu olmazsa bile tüm yapı ve oluşumların bir şekilde birbirleri ile irtibat halinde olmalarını arzuluyoruz. Laik ve ulusalcı kesimlere karşı çok uyanık ve dikkatli olmalarını istiyoruz. Savaşlarını da barışlarını da İslam dairesi içinde yapmalarını istiyoruz. Müslümanların, geçmişe bakmadan, iktidardakiler dahil, ülke içinde ve ülke dışında taraf olanları İslam’a, İslami bir yönetime ve İslam dairesi içinde birlikte yeni bir Suriye kurmak amacıyla çağrı yapmalarını, bunun için sorumluluklarını yerine getirmelerini istiyoruz. Bu işi, Batı ya da Batının direktifleri ile hareket eden şahıs, kurum ve devletlere bırakmadan Müslümanların kendi elleriyle yapmalarını istiyoruz. Herkes üzerine düşeni yerine getirdiği zaman bugün hayal ürünü gibi görünenlerin yarın Allah (cc)’ın izniyle gerçekleştiği görülecektir.
Bütün bunları yapmada öncü olamazsak bile kardeşlerimizin ve halkımızın bugüne kadar yaptıkları gibi bundan sonra da sıkıntı içinde bulunan mazlum Suriye halkına yardımda bulunmalarını ve yardımlarına devam etmelerini istiyoruz.
Daha önce yayınlanan bazı açıklamalarınızda Suriye halkının zulme karşı direnişini desteklediğinizi belirtmiştiniz. Ayrıca Suriye’deki savaşla ilgili kaygılarınızı dile getirmiş, savaşın sona erdirilmesi için İslami hareketlerin Hizbullah ve HAMAS öncülüğünde inisiyatif almasıyla ilgili çağrıda bulunmuştunuz. Oysa kanlı savaş iki yıldan fazladır devam ediyor. Bütün yaşananları dikkate alarak Suriye’deki savaş hakkında neler söyleyeceksiniz?
Suriye ile ilgili iki ayrı beyanatla düşüncelerimizi ifade etmiştik. Savaşın başlamasından üç dört ay sonraki açıklamamızda şu çerçevede bir yaklaşım sergilemiştik: Suriye halkının adalet ve özgürlük talepleri için verdiği haklı mücadelesini desteklediğimizi, bu ülkede İslami bir hükümetin tesisi doğrultusunda verilecek mücadelenin arkasında olduğumuzu dile getirmiştik. Bu haklı mücadelenin bazı güçler tarafından suiistimal edilmesi ve neticede Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına hizmet edecek bir yönetimin gelmesine fırsat verilmemesi gerektiğini belirtmiştik. Aynı şekilde ABD ve Siyonist rejim cephesinin müdahalesine, Siyonist rejimin huzura kavuşmasına, küresel aktörlerin sistemlerini bölgede oturtup yeni bir düzen getirmelerine imkân verilmemesi ve buna hiçbir şekilde müsaade edilmemesi gerektiğini ifade etmiştik. Bugün de aynı şeyleri söylüyor, Müslümanların bu önemli noktayı ihmal etmemeleri ve görmezden gelmemeleri gerektiğini dile getiriyoruz.
Savaşın başlamasından yaklaşık bir yıl sonraki açıklamamızda; İslam coğrafyasında Kur’an ve sünneti referans aldıklarını ileri süren İslami hareket ve cemaatlerin, HAMAS ve Lübnan Hizbullah’ının öncülüğünde uygun bir yerde bir araya gelip Suriye’deki gelişmelerle ilgili ortak bir noktada buluşarak, sorunun çözümü temelinde bir neticeye varmaları, aldıkları kararları görevlendirecekleri bir heyet vasıtasıyla taraflara iletip Müslüman Suriye halkını bu sıkıntılı durumdan kurtarmak için çaba göstermeleri gerektiğini ifade etmiştik. HAMAS ve Hizbullah’ın meseleye yaklaşımlarını ve İslam alemindeki konumlarını bildiğimiz için önermiş ve bu talebimiz doğrultusunda gerekli girişimlerde bulunmuştuk.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Maalesef sıcak çatışma ortamlarında olan insanlar zaman zaman ölçüleri muhafaza edemeyebiliyorlar. Meseleleri değerlendirmede ölçüyü yakalamayabiliyorlar. Bu ortamlarda her şey savunma ve saldırı üzerine bina ediliyor. Allah–u Teala’nın, Suriyeli Müslümanları bir an önce bu sıkıntılardan kurtarması için dua ediyor ve onlara İslami bir yönetim bağışlamasını diliyoruz.
Suriye’de İman Mescidi’ne yapılan bombalı saldırıda 40’ın üzerinde Müslüman katledildi. Bu tür saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müslümanların mescitleri bir yana, kilise ve havralara yönelik saldırıları dahi meneden İslam’ın hükümleri ortada iken; Irak, Pakistan, Afganistan, Somali ve son olarak Suriye’de mescitlere yapılan saldırıyı hiçbir surette kabul etmiyor ve mescitlere yapılan saldırıların İslami hiçbir gerekçesinin olmadığına inanıyoruz. Bu münasebetle kim tarafından yapılırsa yapılsın ve her ne sebeple olursa olsun Müslümanların ibadet yerlerine ve İslam topraklarında sivil halka karşı hedef gözetilmeksizin yapılan tüm saldırıları da lanetliyoruz.
Açıklama ve beyanatlarınızda çoğu zaman dikkat çeken konulardan biri Müslümanların vahdet ve birliğidir. Vahdetin gerçekleşmesi durumunda birçok sıkıntının son bulacağını değişik açıklamalarınızda dile getirdiniz. Bunun gerçekleşmesi için İslami cemaat ve önderlere ne tür sorumluluklar düşmektedir?
Günümüzde Müslümanların her zamankinden daha fazla vahdete ihtiyacı vardır. Bütün sıkıntı ve zorluklar Müslümanlar arasında vahdetin gerçekleşmemesinden kaynaklanmaktadır. İslam âleminin bozulan birlik ve vahdetinin yeniden tesis edilmesi için güçlü bir irade ve geniş imkânlara sahip fedakâr ve cesur liderlere ihtiyaç vardır. Bunlar, ümmetin birliği doğrultusunda iradelerini ortaya koymalıdırlar. Güzel gelişmelere rağmen İslam dünyasının başıboş ve dağınık halde olması bize rahatsızlık veriyor. Her ne şekilde olursa olsun bu dağınıklığın önünün alınması gerekir. Müslüman grup ve cemaatler bütün imkân ve kabiliyetlerini harekete geçirip şahsi çıkar ve hesaplarını bir tarafa bırakarak, bu noktaya yoğunlaşmalıdırlar.
Müslümanların vahdet konusundaki yaklaşımlarını ve birbirleriyle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Düşmanı tanımak ve ona karşı korunma refleksleri geliştirmek, hile, oyun ve tezgâhlarını boşa çıkarmak, İslam âleminin bozulan birlik ve vahdetini yeniden sağlamak için herkes yaptıklarını bir yönüyle ve kendi açısından doğru, faydalı ve gerekli görebilir. Buna rağmen herkesin bir süreliğine “dışımızdaki Müslümanların da tavrı ve söylemleri doğru olabilir” deyip sadece kendi penceresinden meselelere bakmaktan biraz sıyrılmasını arzuluyoruz. Belki Müslümanların bu tavrı, kâfirlerin kıskacından kurtulmaları için bir umut ışığı olabilir.
Bunların dışında Müslümanların nerelere yoğunlaşmalarını tavsiye edersiniz?
Müslüman hareket ve cemaatler imkân ve kabiliyetlerini büyük ölçüde İslam’ı öğrenmeye, öğretmeye ve bu öğrendiklerini pratize etmeye harcamalıdırlar. Yani ilme yönelmeli âlimlerini yetiştirmeye çalışmalı, yatırımlarını bu alanda yapmalıdırlar. Bunun büyük bir ibadet, hizmet, davet ve gelecek için büyük bir yatırım olduğu unutulmamalıdır.
Kimi zaman basında sizin aleyhinizde bazı yorum ve beyanatlarda bulunulduğu görülmektedir. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bizimle ilgili yazılanları ve söylenenleri üç kısma ayırıyoruz. Bilerek İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapanların ve bunu kendilerine meslek edinenlerin bu yöndeki çabalarını tıynetlerinin gereği olarak doğal karşılıyoruz. Müslüman olduğumuz için bilinçli bir şekilde İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıklarını ortaya koyuyorlar. Dolayısıyla bunların işi bizi karalamak, düşmanlık yapmak ve hedef göstermektir. Amaçları İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık olduğundan bunu bir görev ve mücadele yöntemi olarak kabul ediyorlar.
Bilmeden İslam ve Müslümanlara düşmanlık yapanlar ise bir yanılgı içindedirler ancak bunun bilincinde değildirler. Bu kesimi bir yere kadar mazur görüp normal karşılayabiliriz. Ancak bu gün bizi tanımak için yeteri kadar materyal ve kaynak mevcutken, bizi araştırma zahmetine katlanmayıp, fasıkların haberleriyle hareket etmeye devam ederlerse vebal altında olacaklarını da hatırlatmak isteriz.
Kendilerine göre İslami hassasiyet sahibi olduklarını söyleyenlere gelince; bunların yazdıklarına ve söylediklerine üzülüyoruz. Ancak bütün bunlar bizi gevşetmiyor ve hedefimize yürümekten bizi alıkoymuyor. Onlara tavsiyemiz, bizimle ilgili konuşmalarını ve yazılarını ölüm ve ötesinin hesabını yaparak ve Allah Teala’ya verecekleri hesabı düşünerek şekillendirmeleridir. Onları Allah (cc)’tan korkmaya davet ediyoruz.
Birilerinin boşluğunu doldurmak için mevzide bekleyen bir Cemaat değiliz. Allah Teala’ya, Hz. Resulullah (sav)’e ve Müslüman halkımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek, halkımızın gasp edilen İslami ve insani haklarını almak için mücadele ediyoruz. Başkalarının istek ve arzularına göre değil, İslam’ı esas alarak adımlarımızı atıp imkanlarımız dahilinde sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışıyoruz. Birilerinin iddia ettiği gibi Müslüman Kürt halkının haklarını savunduğumuz için ne Kürtçülüğe ve ırkçılığa yol açacak tutum ve davranış içine gireriz ne de İslami anlayışımızda ifrat ve tefrite kaçacak tavır ve davranışlarda bulunuruz. Her durumda vasat çizgimizi korumaya devam edeceğiz. Her şartta Kuran ve sünnet dairesi içinde kalacağız. Biz Müslümanız, sözümüz, tavır ve davranışlarımız, tepkilerimiz, fikir ve düşüncelerimiz her zaman İslami olacak ve İslam dairesi içerisinde kalacaktır inşaallah.
Diğer İslami grupların çalışma ve faaliyetleriyle ilgileniyor musunuz ve bunlardan istifade ediyor musunuz?
Mümkün mertebe bütün Müslümanları dinlemeye ve okumaya çalışıyoruz. Yaptıkları faaliyetleri elimizden geldiğince takip ediyoruz. İslam’a ve Müslümanların menfaatine olduğuna inandığımız söz, fikir ve eylemlerinden imkânlarımız nispetinde istifade etmeye çalışıyoruz.
Bunlarla da yetinmiyoruz. Bize yardımcı olmak, bilmediğimiz veya düşünmediğimiz hayırlı yolları bize göstermek isteyenlere karşı da herhangi bir komplekse girmeden kendilerinden istifade etmek istiyoruz. Ancak başa kakanlara, gururlanıp kibirlenenlere ve nefislerini üstün tutanlara hiçbir şekilde prim vermiyoruz. Bunların sözleri, yazıları, yaptıkları ve verecekleri şeylerde bir bereketin olmadığına ve herhangi bir fayda getirmeyeceğine inanıyoruz. Bu kesimlerle herhangi bir kavga içine girmeden, kendilerine söz ve yazılarımızda zarar vermemeye çalışarak mesafeli durmayı uygun görüyoruz.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
İşlerimiz zordur. Rabbim lütuf ve keremiyle işlerimizi kolaylaştırsın, ümmet olarak gönüllerimizi kendi rızası üzerinde birleştirsin. Kendisi için çalışan tüm kardeşlerimizi muvaffak kılsın. Ümmetin duçar olduğu sıkıntıları gidersin. İslam düşmanlarını zelil ve rüsva eylesin.